Fereshteh: Doğduğu ve gittiği yerlere yabancı bir kadın

Fereshteh, Taliban’ın, kız çocukların 9 yaşından sonra okula gitmesine izin vermediği Afganistan’da doğmuş genç bir kadın. Babası, onun, akranları gibi 11-12 yaşında evlenip çocuk sahibi olmaması ve okuyup çalışması için elinden geleni yaptı. Taliban’ın tehditleri ve çalıştığı hastaneye bomba atılması sonucu Fereshteh ve ailesi önce İran’a taşındı, ardından da Türkiye’ye… Fereshteh’in umuda yolculuğunun bir sonraki durağı ise Kanada. Genç kadın, “Orada okula devam edebileceğim” diyor.

Google Haberlere Abone ol

Buse Kaynarkaya

DUVAR - “Evimiz uzakta/Sabır dağlarının ardında/Altın ovaların/Boş çöllerin ardında/Suyun öbür tarafında/yorgun dalgaların/sedir ormanlarının ardında/uykudaki bir rüyada” diyor Marjan Farsad Amerika’dan İran’a bakarken. Fereshteh de aynı dilde benzer şeyleri düşünüyor mu Afganistan için sormadım ama ne Herat’ta ne de Tahran’da kuramadığı hayat uğruna yolları kendine umut ettiğini biliyorum.

Fereshteh, bütün Farsça kelimeler gibi güzel bir tınıyla duyuruyor kendini kulağıma, anlamını soruyorum: “Melek. Adımı zor söylüyorlardı, ben de o yüzden Türkçe anlamına baktım. Öyle diyorum bazen.” Melek tasvirlerindeki gibi dinginleştirici, iyi hissettiren bir kadın sahiden. Onunla Mersin’de, çocukluğumu geçirdiğim sokakta buluştum ve komşu olma şansını hemen yitiriverdim çünkü o kendisi için en iyi olduğuna inandığı hayatın ardından Kanada’ya gidiyor.

'ÇOCUK MU DOĞDU KIZ MI?'

Afganistanlılara uzun zamandır zulmeden Taliban, kız çocuklarının 9 yaşına kadar okula gitmelerine izin veriyor. Sonrasında çocuklar evlendirilip hemen çocuk doğurmaya başlıyorlar. Dışarı çıkmaları ve çalışmaları yasak, evde vakit geçiriyorlar. Fereshteh, kadınlar için hiçbir seçenek olmadığını söylüyor:

“İzin verilen okul, okul değil Kuran kursu. Erkekler istediği kadar okula gidebiliyor. 13-14 yaşında iki çocuğu olan kızlar var. Erkekler dışarıda geziyorlar, kadınları götürmüyorlar. İkinci, üçüncü evliliği yapıyorlar. Orada erkeğe çocuk diyorlar ama kıza kız diyorlar, yani çocuk olarak görmüyorlar. Doğum olunca ‘Çocuk mu doğdu kız mı?’ diyorlar. Erkek doğurursa kadınlar biraz daha el üstünde tutuluyor. Afganistan’da dayımın bir kızı var, 14 yaşında. 10 yaşından beri istemeye geliyorlar. 2 hafta sonra evlenecek. Çok üzülüyorum.”

Fereshteh 28 yaşında; evlenmediğine, çocuklarının olmadığına kimsenin inanamadığını söylüyor ve kendisini şanslı buluyor: “Benim ailem biraz farklı. Siz okuyun, dediler bize. Babam arkamızda olduğunu söyledi. Ağabeyim okumuyordu, çalışıyordu. Kız kardeşim lisedeydi, ben üniversitedeydim, ablam da hemşireydi. 7-8 yıl önce çocukları için Kanada’ya gitti. Orada hastanede çalışıyor.”

ÖLÜM TEHDİTLERİ...

Üniversitede hemşirelik bölümünde üçüncü sınıftayken bir taraftan da hastanede çalışıyordu. Taliban’a bağlı kişiler defalarca hastaneye gelip neden okuduğunu, neden çalıştığını, yaşını sorup ölüm tehditleri savurdular. Fereshteh şöyle devam ediyor:

“Onlara kulak asmadım. ‘Siz kimsiniz, size ne!’ dedim. Eve de geldiler. Kızlarınızı okulda ya da hastanede görürsek sizi de öldürürüz, kızları da öldürürüz diye tehdit ettiler. Babam hâlâ arkamızdaydı. Polise gidip tehdit edildiğimizi söyledik. Polis araştıracağını söyledi ama onlar da bir şey yapamıyor. Taliban Afganistan’ın sahibi gibi. Ondan önce de Sovyetler vardı. Aslında 40-50 yıldır savaş var. Okul yaz tatiline girdi, haftada 3 gün nöbete gidiyordum. Nöbetimin olmadığı bir gün hastaneye bomba atıldı. Doktorlar, hemşireler, bir sürü kişi öldü. Bir gün evimizin yanına da bomba atıldı. Öyle olunca babam korktu ve ‘Burada yaşanmaz. Sizi okutmak için buradan gitmemiz gerekiyor’ dedi.”

TAHRAN'DAN VAN'A...

Dilleri Farsça olduğundan rahat edeceklerini düşünerek Tahran’a gittiler. Onlara verilen kimlik yeterli olmadığı için okula devam edemedi. Bu kimlikler ücretliydi ve 6 aylıktı, süresi bittiğinde ücretini ödeyip uzatabiliyorlardı. Çalışma izni de alamayan aile, kaçak çalışarak 2 yıl geçinmeye çalıştı. Polis kontrolü sırasında kimliğin süresi dolmadığı halde İran’ı terk etmedikleri takdirde sınır dışı edilecekleri söylendi onlara. Fereshteh’in Konya’da üniversite okuyan bir arkadaşının tavsiyesi üzerine Türkiye’ye gelmeye karar verdiler.

Fereshteh ve ağabeyi 2011 yılında kaçak yollarla Van’a geldi. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne başvuruda bulunarak şartlı mülteci statüsü aldılar. Birkaç ay ağabeyi çalışıp para kazandı. Feresteh, Türkçe bilmediği için iş bulamadı. Birkaç ay sonra deprem olunca BMMYK, mültecileri farklı şehirlere dağıtacağını söyleyerek onlara sunulan şehirlerden birini seçmelerini istedi. Fereshteh, denizi çok sevdiği için Mersin’i seçti. Yerleştikten birkaç ay sonra annesi, babası, kız kardeşi ve dedesi de geldi. Dedesi epey yaşlıydı, bir süre önce vefat etti.

Mersin’i çok seviyor Fereshteh: “Nereye gidersem gideyim bir gün Mersin’de bir ev alacağım kendime. Burada çok güzel şeyler yaşadım. Güzel arkadaşlıklar kurdum, çalıştım, insanlar çok destek verdiler. Üzüldüğüm zaman denize gittim, onunla konuştum, ona anlattım. Van’dayken göle gittim, Antalya’ya da denize gittim ama Mersin’in denizi başka! Belki alıştım. Bazen saatlerce oturuyorum, ‘Ne yapacağım şimdi?’ diyorum. İnsanlara çok güvenmem, o yüzden hep denize söyledim.” Mersin’de yaşarken benim de hep öyle yaptığımı söylüyorum, gülüşüyoruz; kimsenin derdini, sırrını kimseyle paylaşmayan bir deniz olduğunu hissederek.

.

GÜVENCESİZ, DAHA AZ ÜCRET

Ev sahibinin yardımıyla bir öğrenci yurdunda çalışmaya başlayan Fereshteh, Türkçe’yi de orada öğrencilerle konuşa konuşa öğrendiğini söylüyor: “Sonra radyoda çalıştım. Orada çay, kahve getiriyordum, temizlik yapıyordum. En son araç oto ekspertizde çalıştım. Bazen düşünüyorum, sadece ben değil bu kadar yabancı Türkiye’ye geldi. Birçok Türkiye vatandaşı işsizken ben iş buldum çünkü sigortamı yapmak zorunda değillerdi ve daha az para veriyorlardı.”

Hastanede çalışma tecrübesi olan Fereshteh, başkalarının hakkı olduğunu düşündüğü işlerde çalıştığı için üzülüyor. O işlerin kendi hakları olduğunu düşünen kimi insanlarsa mahalle basıyor, dükkânları yağmalıyor. Nefretin yerine sevgiyi koyabildiğimizde huzur geliyor.

Bir süre önce Fereshteh’nin Kanada’da yaşayan ablası, aile birleşimi başvurusunda bulundu. Annesi, babası ve Mersin Üniversitesi Dış Ticaret Bölümü mezunu olan kız kardeşi şu anda orada. Ağabeyi ve Fereshteh, doların düşmesini bekliyorlar.

Fereshteh, “Her gittiğimiz yerde ev bulduk, eşya aldık ama bu sefer son. Kanada’da okula devam edebileceğim. Benim bir hedefim var. Ona gidersem mutlu olacağım. Para kazandığımda Türkiye ve Afganistan’da parasızlık yüzünden okula gidemeyen arkadaşlarıma yardım etmek istiyorum. Bir de Herat’ta bir hastane, bir de okul açmak istiyorum. Okul biraz zor ama hastane belki olur. Dayım kalp hastası mesela. Ameliyathane olmadığı için İran’a gönderdiler. Böyle çok kişi var” diyor ve ekliyor: “İnsanları ne kadar baskılarsan o kadar özgürlük isterler. Keşke bunlar olmasaydı diyorum elbette. Sadece burada ya da İran’da değil, Afganistan’da da kendimi yabancı hissediyordum. Her şey daha da kötüye gidiyor bence. İran’da da öyle oldu. Dolar yükseliyor, iş yok.”

Fereshteh’yi dinlerken aklıma sık sık Sakine Yakubi ve Malala Yusufzay geliyor. Fereshteh de tüm dünyada tanınan bu iki kadınla aynı gemide aslında. Sadece kendisi için değil gücünün yetebileceği her kadın ve kız çocuğu için gidiyor Kanada’ya. Yolu, bahtı açık olsun.