Madam Anahit'ten Mösyö İbrahim'e...
İstanbul'un merkezi Beyoğlu, Beyoğlu'nun merkezi Çiçek Pasajı. Pasajın 40 yıllık simgesi Madam Anahit 16 yıl önce aramızdan ayrıldı. Onun boşluğunu ise 20 yıldır İbrahim Deliorman doldurmaya çalışıyor; daha çocukken babasının eline tutuşturduğu akordeonuyla...
DUVAR - "'Çiçek Pasajı' bugünkü gibi değildi o zamanlar..." diye yazmış İslam Çupi, 18 Aralık 1994 tarihinde ve devam etmiş: "Ne kapılar restorasyon adına bu kadar geniş karınlı bir kışla nizamiyesine çevrilmiş, ne sonradan ilave edilen ampuller çevreye bu denli çiy ışıklar düşürmüş, ne de masalar yapım malzemesi ve dizayn bakımından, asrileşip bir kebapçı dükkânının taşra parfümlü görüntüsüne bürünmüştü."¹
Pasaj, 1876 yılında Rum bankerlerinden Hristaki Zografos tarafından İtalyan mimar Cleante Zanno'ya yaptırıldı. Ana binaya Cité de Pera, geçide ise Hristaki Pasajı deniliyordu. Binanın mülkiyeti 1908 yılında Sadrazam Küçük Sait Paşa'ya geçince ismi de Sait Paşa Geçidi oluyor. Birinci Dünya Savaşı yıllarında pasajda yer alan dükkanlar art arda kapandıktan sonra 1917 yılında Ekim (Bolşevik) Devrimi'nden kaçan Beyaz Rusların açtığı çiçek tezgahlarıyla dolar. Böylece Çiçek Pasajı ismine de günümüze kadar değişmeyecek şekilde sahip olur.
Pasajın meyhaneler tarafından "ele geçirilmesi" ise 1930'larda, Degustasyon isimli içkili lokantanın binaya bakan kapılarını yazları açıp buralar masalar koymasıyla başlar. Çok tutan bu işletme şekli pasaj içindeki dükkanların teker teker meyhane ve birahane olmasıyla sonuçlanır. 1950'lere gelindiğinde pasajın neredeyse tamamı meyhane ya da birahanedir. Her şey olağan seyriyle ilerlerken 1978 yılında bina bir gece aniden çöker. Onarma çalışmalarının ardından 1988 yılında ise tamamen meyhane ve birahanelere tahsis edilir.
İstanbul'un için eğlence ve çeşitliliğin merkezi olan Beyoğlu'nun adeta kalbi gibidir Çiçek Pasajı. Nice aşıklar, yazarlar, şairler, çapkınlar, güzeller pasajın havasını solumuştur. Pasajın gelip geçen ahalisinin aksine 40 küsur yıldır neredeyse her akşam akordeonuyla "geçidi" şenlendiren Madam Anahit ise pasajın simgesi olmuştur.
Dudağında kırmızı ruju, yakasında kırmızı gülü eksik olmayan Madam, akordeon çalan bir gence aşık olup eline aldığı enstrümanını ölene dek elinden bırakmadı. Ancak son yıllarını vefadan uzak bir şekilde yaşından dolayı horlanarak Nevizade'de tamamlayan Anahit Yulanda Varan, ölümünün ardından şarkılar söylediği kalabalık gecelerin aksine ıssız bir şekilde toprağa verilir.
Madam Anahit'in pasaja ruh katan akordeon tınılarını günümüzde İbrahim Deliorman sürdürüyor. Deliorman, 1957 yılında Bulgaristan'ın Eski Cuma şehrinde dünyaya geliyor. İbrahim Bey'in soyadı olan Deliorman bölgesi, bu ilin kuzeyinde yer alır. Deliorman'ın yaşadığı Duran köyünde meşhur bir bando takımı varmış. Dört kişi ile başlayan bu grup, 30-35 kişilik bir kalabalığa ulaşmış. Bölgede "Duran köylüler" diye bilinen grubun kurucularından biri de aynı zamanda grupta klarnet çalan Deliorman'ın babasıymış.
"Ben dünyaya gelince," diyor Deliorman "Klarnet zor, nefesli, davul da ağır. Babam da akordeon alıyor bana. Akordeon da tek kişilik orkestra. 14 yaşındaydım, babamla aynı orkestrada çalmaya başladığımda. Ablama okul parası lazımdı, biraz o yüzden, biraz merak ve sevgiden başladım ve bugüne kadar geldim."
"Bugüne kadar" dediği tam 45 yıl, akordeonla iç içe geçen. Bulgaristan'ın sosyalist dönemlerinde yaşayan Deliorman, ziraat makine teknisyenliği okumuş. Ardından bir süt ürünleri fabrikasında makine teknisyeni olarak çalışmaya başlamış. Haftasonları ise orkestralarıyla birlikte müzik yapmaya devam etmiş.
"Türkiye'ye 1989'da büyük göç zamanında gedik," diyor Deliorman. İlk önce İstanbul'daki akrabalarının yanında birkaç hafta kaldıktan sonra Kocaeli'nin Körfez ilçesine yerleşiyorlar. "Sosyalist düzenden çıktıktan sonra ilk başta zorlandık. Bizden yaklaşık 10 yıl önce buraya gelen bir akrabamız 'Burada çalışacaksın, hep çalışacaksın' dedi. Ondan sonra ben de başladım çalışmaya. İlk başlarda inşaatlarda çalıştım, sonra İpek Kağıt Fabrikası'na geçtim," diyen Deliorman "Tabii düğünlerde de akordeon çalıyordum aynı zamanda. Öyle öyle tanınmaya başladım. Hatta o dönemki Karamürsel belediye başkanı 'Gel seni zabıta yapalım ama müziği bırakacaksın' dedi. Ama ben müziği bırakmadım. bırakmadığım için de çok mutluyum," diye devam ediyor.
Deliorman akordeonuyla tanındıkça kendisine "İstanbul'a git" tavsiyesi verilir sık sık. Hatta Madam Anahit'ten de bahsedilir. Deliorman, kendisini denemek için gelir İstanbul'a. Ama hemen Beyoğlu'na düşürmez yolunu, Kumkapı'ya gider. Orada yaklaşık 4 sene akordeonuyla meyhanelerin arasında dolaşır. Sonra, zamanı geldiğinde Çiçek Pasajı'na gelir. "Ben geldiğimde Madam Anahit aşağıda, Nevizade Sokak'ta çalıyordu. Yorgundu. Tanıştık, bana birkaç tavsiye verdi. Onun bayrağını taşımaya devam ediyorum," diyor Deliorman.
"Türkiye'nin tüm komşu ülkelerinin dilinde şarkı söyleyebiliyorum," diyor Deliorman, "Beyoğlu İstanbul'un orijinal merkezi. Buraya dünyanın her yerinden insan gelir. Ben de onlara akordeonumla gönüllü kültür elçiliği yaparım."
İbrahim Deliorman tam 20 yıldır Çiçek Pasajı'nda. Ona babasından gelen akordeonu o da kendi oğluna öğretmiş. Ancak oğlunun da Çiçek Pasajı'nda akordeon çalacağını düşünmüyor, "Onun işleri yolunda" diyor.
Çiçek Pasajı'nın eski rengi yok. Ancak hissetmeyi bilene o yıllardan ufak tatlar sunmaya devam ediyor. Belki nezaketini yitirdi ama tarihiyle ayakta, Madam Anahit'in ezgileri yok ama Mösyö İbrahim onun yerine devam ediyor. Gözünüzü kapadığınızda ise duyduğunuz ezgiler sizi geçmişe götürüyor. Özlenen tat alınır mı bilinmez ama anlık keyiflere de bir engel yok.
İslam Çupi'yle başladık, onunla da bitirelim öyleyse: "...Elli yıllık (entelektüel) Cavit ve ortağı Tufan patronu oldukları dükkânın kapısı önünde, ağır hatıralar alın kırışıklıklarına saklanmış şekilde yine müşterileri bekleyecekler. O eski entelektüellerin, o canım ekselanslarının gelmeyeceklerini bile bile, yine de bekleyecekler 'Çiçek Pasajı'nı..."
¹ Hey Gidi İstanbul, İslam Çupi, Çınar Yayınları, 1995.