Normale dönmek
Başka bir normale dönmek, doğaya zarar vermeden yaşamak, birbirine güvenen ve iyi davranan bireylerden oluşan bir toplum yaratmak elimizde. Doğrusu ben salgından önceki normalimize değil hayalimdeki bu cennet normale dönmek istiyorum. Sistemi ve zihniyeti değiştirdiğimizde çok daha güzel bir hayat sürmek mümkün olacak.
Normale dönmek için can atıyoruz. Bütün alışkanlıklarımıza, bütün konforumuza. Ama son zamanlarda en çok sarılıp öpüşmeyi özlediğini söylüyor insanlar. Hiç düşünmeden yaptığımız, önemini idrak etmediğimiz, otomatiğe aldığımız basit bir eylem birdenbire mahrumiyetlerimiz arasında en üst sıraya çıkıyor. Parayla alabildiğimiz her şeyden mahrum kalmaya şöyle ya da böyle katlanabiliriz ama deniz kıyısında güzel bir yürüyüşü, yüzmeyi, küçük sofralarda dipdibe yemek yemeyi, birbirimizin burunlarını, ağızlarını görmeyi özlüyoruz. Aslında kaliteli gıdayı da özlüyoruz ama farkında bile değiliz artık. Şu anda piyasadan alıp tükettiğimiz sebzelerin besin değerleri maalesef yerli tohumdan yetiştirilen ve doğal yöntemlerle büyütülen sebzelere göre çok düşük. Karnımız doyuyor ama yeterince besin alamıyoruz.
Çok yasını tuttuğumuz ve geri dönmesini istediğimiz normalimiz, parası olan ve gıdaya erişimde sıkıntı çekmeyen insanların bile doğru düzgün beslenemediği bir normaldi. Bu sağlıksız gıdaya erişemeyen insanlarıysa görmemeyi seçiyorduk ama günlük yaşayan bu insanları artık görmezden gelemiyoruz. Gece sokaklarda dolaşıp yemek artığı toplamak isteyenler, bize Derin Yoksulluk Ağı gibi bir dayanışma imkânını sunan Hacer Foggo’nun bundan sonra artık evsiz kalacağını söylediği insanlar çöp karıştırırken çekilmiş fotoğraflarını gördüğümüz insanlar, krizin sillesini en fazla yemiş olanlar artık canımızı acıtacak kadar göz önünde. Onların normali neydi? Biz normale döndükten sonra ne olacak? Milyonlarca hatta dünya çapında milyarlarca insanı hiçe sayan, yoksulluğa, açlığa, sefalete terk eden bu düzene mi dönmek istiyoruz?
Biz evlerimizde kapalıyken dünyada orman talanı 1.5 kat artmış. Dünyanın bütün ormanlarını yok ettikten sonra hâlâ hayatta kalabileceğimizi düşünecek kadar saf mıyız? The Guardian gazetesi bir süredir bizi bekleyen iklim felaketi üzerinden yeni normali tartışan yazılar yayınlıyor. İklim değişikliğinin insan habitatını nasıl etkileyeceğini araştıran bilim insanları epey ürkütücü bir sonuçla karşılaşmışlar. Kötü senaryoya göre 50 yıl içinde dünya nüfusunun 1/3’ünün yaşadığı yerler Sahra Çölü kadar sıcak ve yaşanmaz olacak. En iyimser senaryo 1.2 milyar insanın son 6000 yıldır keyfini sürdüğü konforlu iklim aralığını (4°-28°) kaybedeceği öngörüsünde bulunuyor. Denizleriyle birlikte dünya sıcaklığının 3° artması halinde insanların yaşadığı karaların sıcaklığı 7.5° artacak. Dünyanın en yoksul bölgelerindeki milyarlarca insanın göç etmesi ya da ölmesi gerekecek. Muhtemelen gıda üretimi de büyük darbe alacak. Koşa koşa dönmek istediğimiz normal bu mu? Sıcak, kuraklık, açlık, kıtlık, göçler...
Şu anda evimize kapandığımız, sevdiklerimizi göremediğimiz, bir takım alışkanlıklarımızdan vazgeçtiğimiz için dert yanıyoruz. İklim konusunda hiçbir şey yapmayıp böylece başımıza gelecekleri beklersek evimizde oturduğumuz günleri mumla arayacağız. Bir evimiz kalmayacak. Dünyanın şu anki hakim siyaseti kökünden değişmezse milyarlarca insan, milyonlarca canlı yok olacak. Bizi bekleyen bu feci tablo karşısında kapitalizmden vazgeçmek o kadar da zor olmasa gerek. Ama kendini solda tanımlayan (tabii biz öyle olmadığını biliyoruz) muhalefet partisi bile bize farklı bir düzen vaat etmiyor. Kapitalizmin duvara tosladığını; iklim değişikliğini durdurmak, gıda güvenliğini sağlamak, yoksulları yaşatmak, biyoçeşitliliğin devamını sağlamak için başka bir sisteme geçmemiz gerektiğini söyleyemiyor. Sistemin savunuculuğunu zor kullanarak yapan mevcut otoriter idare gidecek olsa yerine gelmesi muhtemel olanlar da yine aynı düzeni sürdürecek.
En çok parayla olmayan şeyleri özlediğimiz bilgisini bu kadar yakından hissederken hayatımızı bu yönde değiştirmek için hiçbir adım atamayacak mıyız? Devletlerin yoksul insanlara kendi gıdalarını yetiştirebilecekleri bahçeli evler tahsis etmesinin önünde bir engel var mı mesela? Kendi gıdasını yetiştirmek isteyen insanlar için böyle mahalleler kurulamaz mı? Son zamanlarda 3D yazıcılarla bir iki gün içinde ev yapmak mümkün. Ben teknolojiden pek anlamam ama bir türlü yok edemediğimiz plastikleri ham madde olarak kullanarak böyle ucuz evler üretilemez mi? Mülkiyetten bahsetmiyorum.
Şöyle bir mahalle hayal ediyorum. 75-80 m² civarı sıhhatli evler. Evlerin arka tarafında 250-300 m² bahçeler. Evlerin önünde, caddeye kadar 5-10 metrelik bir alana ekilmiş meyve ağaçları, kestaneler, cevizler, bademler. Arazinin çukur kısımlarında yağmur suyunu toplayacak havzalar. Arkada bahçelerde herkes kendi sebzesini yetiştirecek, öndeki meyve ağaçları mahallenin ortak malı olacak. Bu bağ, bostan mahalleleri son zamanlarda nüfusu azalan şehirlerin yakınlarına kurulsa ne kadar güzel olurdu. Doğal yöntemlerle yetiştirilen sağlıklı ve besleyici gıdaların fazlası bu şehirlerdeki tüketici kooperatiflerine satılabilirdi. Bomboş duran bir arazi bir anda yeşillenirdi. Maddi durumu yetersiz olan insanların hem başını sokacak bir evi hem de kendi yetiştirdikleri sağlıklı gıdaları olurdu. Bu mahallelerde sosyal ilişkilerin olumlu ve iyicil bir şekilde kurulması ve sürdürülmesi için en baştan belli kurallar konurdu. Şehir sınırları dahilindeki uygun araziler rant için değil ağaçlandırma için ayrılırdı.
Kapitalist üretim ve tüketim mantığının tümüyle değişeceği günlere doğru giderken böyle hayat ceplerine ihtiyacımız var. Dünyanın kaynaklarını tüketmeden, doğadan sürekli almadan, ona geri vererek, onararak yaşamayı öğrenmek zorundayız. Gerçekten ihtiyacımız olmayan hiçbir şeyi satın almamayı öğrenmek zorundayız. ABD’deki gibi yıllarca yetecek gıdayı evlerinin bodrumuna depoladıktan sonra onları korumak için silah dükkanlarının önünde kuyruğa giren bir toplumun hiçbir cazibesi yok. Paylaşmayı ve dayanışmayı bilen, birlikte üreten, birbirine güven veren, silahla hiç işi olmayan bir toplumu baştan kurmak mümkün. Modern kapitalist toplumun ürettiği anlamsızlıktan ve yalnızlıktan, en önemlisi de suçluluktan kurtulmak mümkün.
Böyle bir bahçe-mahallede bütün sebzeler yetiştirilebilir. Yıl boyu ürün almayı mümkün kılan pek çok yöntem var. Bunlar üzerinde çalışılabilir. Basit bir zihniyet değişimiyle şehir yoksulluğunu şehir bereketine çevirmek mümkün. Bunun için bütün dünyada yeni bir siyasete ihtiyacımız var. Aşırı zenginliğin ayıp olduğu ve istenmediği bir terbiyeye geçebilirsek neden olmasın? İktidar hırsının küçük görüldüğü ve onaylanmadığı bir toplum olamaz mıyız? Her türlü maddi manevi tahakkümü ve şiddeti dışlayamaz mıyız? Dünyayı güç ve para hırsıyla her şeyi yok edenler mahvetti, ancak bizim gibi canlılığı el üstünde tutan, kendisi için istemediğini başkası için de istemeyen, tüketmeyi değil kurmayı ve üzerine koymayı seven insanlar ihya edecek.
Şimdi hep birlikte kuracağımız güzel bir gelecekte böyle bir mahallede yürüdüğümü hayal ediyorum. Mayıs’ın son haftası. Kapitalizmden vazgeçtiğimiz ve iklim değişikliğini durdurduğumuz için bu seneki gibi aşırı sıcaklarla soğukların, doluların, sellerin olmadığı ılık, mükemmel bir ikindi vakti. Yeni yeni kızarmaya başlayan kirazları, yeşil erikleri, dutları tırtıklaya tırtıklaya yürüyorum. Meyve tutmuş ahududu ve böğürtlenlerin olgunlaşmasına daha bir iki ay var diye dertleniyorum. Yanımdan sokaklarda özgürce oynayabilen, esmerleşmiş, sarışınlaşmış çocuklar geçiyor fırtına gibi. Benimle ve saksağanlarla birlikte ağaçlara dalıyorlar ama meyve öyle bol ki hepimize yeter.
Evlerinin önündeki şezlonglarda kitap okuyanlar çarpıyor gözüme. Piknik masalarında komşularıyla birlikte bir şeyler içip sohbet edenler var. Bir kadın bahçe kapısını sarmış kokulu gülden topladığı koca bir demeti pencereden uzanan komşusuna uzatıyor. Konuşup gülüşüyorlar. Bazı çocuklar anne ve babalarıyla birlikte bahçede çalışıyor. Bazı çiftlerin aynı cinsiyetten olduğunu görüyorum. Hanımeli ve yasemin kokuları sokağı doldurmuş. Envai çeşit kuş şakıyor. Etrafta hiç araba yok. Evlerin önünde bisikletler var. Zaten tren istasyonu, kreş ve okul çok yakın.Evlerin hepsinin çatılarında güneş enerjisi panelleri var. Sokak lambalarının üzerinde de. Bu mahallede üretilen elektrik belli ki kendine yetiyor.
Evlerin kapıları, pencereleri açık. İnsanların dışarıda, açık havada yaşamaktan hoşlandığını düşünüyorum. Çiçekleri geçmek üzere olan filbahriler, yeni çiçeklenen pitosporumlar baygın baygın kokuyor. Burada köylerde çok sık rastlanan haset ve husumet yok. Güvene, paylaşıma ve dayanışmaya yaslanan adaletli bir toplum kurmayı başarmışız. Hiçbir yerde güvenlik kamerası yok. Gelecekte olduğum halde şu takla atan robot köpeklerden de görmüyorum. Polis arabası, karakol ve suç da yok. Yaşamanın basitliğine geri dönülmüş.
Mahallenin merkezine indiğimde beni kocaman bir yapay gölet karşılıyor. Bu göletin yarısı su bitkilerine ayrılmış çünkü suyu bitkiler temizliyor. Geri kalan yarısında yüzülebiliyor. Bu ılık Mayıs gününde mahalleli kendini göletin kıyısına atmış. Bazıları yeni yeşeren asmaların gölgelediği çardaklarda oturmuş sohbet ediyor. Bazıları güneşleniyor. Serin su sevenler kurbağalar ve balıklarla birlikte yüzüyor. Gerçek bir cemiyet hayatı var. İnsanlar gerçekten birlikte yaşıyor. Seyrettikleri bir filmi, okudukları bir kitabı ya da ortak bir işi nasıl yapacaklarını konuşuyorlar. Zihnen fakir, ahlaksız ve meziyetsiz bırakılmamışlar. Hepsinin elinden bahçıvanlık dışında başka işler de geliyor. Belki yeni yerleşimcilerin evlerini birlikte yapıyorlar. Bencil değiller, başkalarını düşünebilme, başkalarıyla birlikte çalışma becerisine sahipler. Ben bu normale dönmek istiyorum ya da bu normalden şimdiye dönmek istemiyorum.
Ama işte şimdideyiz naçar. Şimdide bile bahçemize küçük bir havuz yapabiliriz. Atalarımız fıskıyeli havuzları severmiş. Biz belki doğaya daha fazla ihtiyaç duyduğumuz için su bitkisi yetiştirebileceğimiz havuzları tercih edebiliriz. Su bitkileri farklı derinliklerde yaşar. Bu yüzden de onların yetiştirileceği bir süs havuzunun farklı kademeleri olması gerekir. Neredeyse yirmi yıl önce, Yvonne Rees ve Peter May’in yazdığı Su Bahçeleri Tasarım Kitabı’nı almıştım. Hem böyle bir havuzun nasıl yapılacağını gayet iyi anlatıyor, hem farklı tasarımlar öneriyor hem de su bitkilerini tanıtıyor. Şimdi internet üzerinden de pek çok kaynağa ulaşmak mümkün. Hatta yeterince geniş bir bahçeniz (ve tabii bizden daha bol suyunuz) varsa kendi yüzme havuzunuzu yapmanız bile mümkün.
Bahçede su bulunması hem gözümüze hitap eder hem de hayvanlar için çok önemlidir. Yerde yürüyen börtü böcek ve küçük hayvanlar için yer seviyesinde, kolayca suyun yanına yanaşacakları kumsalı olan bir havuzcuk yaparsanız susuzluklarını kolayca giderebilirler. Önceki yazılarda da anlattığım gibi bahçemizde doğal dengeyi kurmak için bütün bu canlılara ihtiyacımız var. Yerden yaklaşık bir metre yükseklikte bir kuş banyosu da hem kuşlar için hem de uçan böcekler ve arılar için çok aradıkları bir su kaynağı olabilir. Yaban arıları suya çok düşkün mesela. Sanırım peteklerini yaparken kullanıyorlar.
Su bitkilerini çok seviyorsanız balkonunuzda bile büyükçe (70-80 cm) bir çöp kovası içinde mesela nilüfer yetiştirmeniz mümkün ya da balkonun bir köşesine kuşların yıkanması ve içmesi için bir tas su bırakabilirsiniz. Bir süredir dünya bahçeleriyle ilgili epey program seyrediyor, yazı okuyorum. Bütün dünya bahçelerinin ortak noktası nedir derseniz, su. Dünyanın ünlü bahçelerinden içinde havuz, gölet, kanal, şelale, fıskiye olmayanı yok gibi. Bizim yaklaşık 1.5 m²’lik küçük havuzumuzu da sürpriz bir şekilde semenderler sahiplendi. Geçen sene tek bir semender gelip burada üremişti. Bu sene sayı arttı. Ayrıca bu sene harika desenli bir adet küpeli su yılanı bir günlüğüne uğradı. Bir de kocaman kurbağamız var. Bahçede en sevdiğimiz yaban hayvanı olan küçük ağaç kurbağası da saçağın altına yağmur sularını toplamak için koyduğumuz depoda yavrularını büyütüyor.
Başka bir normale dönmek, doğaya zarar vermeden yaşamak, birbirine güvenen ve iyi davranan bireylerden oluşan bir toplum yaratmak elimizde. Doğrusu ben salgından önceki normalimize değil hayalimdeki bu cennet normale dönmek istiyorum. Sistemi ve zihniyeti değiştirdiğimizde çok daha güzel bir hayat sürmek mümkün olacak.