YAZARLAR

HDP’de iktidarı korkutan şey dini özgürlük potansiyeli

Sürekli kriminalize ederek HDP’nin siyaset yapmasını önlediği, kayyum, fezleke, davalar ve vekillik düşürmelerle gücü gibi sayısını da azaltmak için her yolu denediği HDP, önemli ölçüde dindar Kürt seçmenin oyuna da sahip. Ve AKP uzun süredir dindar Kürtlerin oyunu kaybediyor.

İktidarın, Anayasa değişikliğinin içeriğinden bile daha çok istediği şey referanduma kapı aralama girişimi. Erdoğan’ın meşhur özgüveni, iktidar cenahında körleşmeye yol açtığı için değişen sosyolojiyi idrakten de uzak. Gözleme ve bilimsel araştırmalara dayalı gerçeklerden koptuklarını anlamaları da bu saatten sonra pek mümkün değil.

Evet, siyaseti hala iyi okuyup boşlukları görebiliyor. Ancak o boşlukları doldurma yöntemi olarak seçtiği politik tavrın, bugün aynen geçmişteki gibi işleyebileceğini sanması büyük hata. 2017 referandumundan hiç ders almadığını düşündüren iştahıyla yeni referanduma bel bağlamış halde. Kötü yönetimin sürdürülebilmesi için meşruiyet arayışının ilanı referandum ısrarı. Yönetim sistemi değişikliğini sadece 49/51 gibi düşük oranla geçirebilmiş olması gerçekçi bir politikacıyı derin derin düşündürmeliydi aslında. Geçerli oylarda sadece 1 milyon 380 bine yakın (1 milyon 379 bin 934) farkla kabul ettirebildiği anayasa değişiklik paketiyle kurduğu sistemin yarattığı sorunlar seçmen nezdinde de ayyuka çıkmış halde. Üstelik o referandumun, Meclis oylamasından başlayarak pek çok usulsüzlük yapıldığı halde az farkla kazanılması, normal şartlarda bir iktidarı temkinli olmaya yöneltmeliydi. Ucube sistemin yolsuzluk, yoksulluk, yoksunluk, hukuksuzluk, adaletsizlik üretme ve yönetim zafiyeti oluşturma potansiyelini göremeyen o bir buçuk milyondan az seçmenin bugün ne tarafta olacağını tahmin etmesi ve üstüne eklenen yeni seçmenin eğilimini hesap etmesi beklenirdi evet.

Bunları görüyor olabilir ama nasıl dolduracağını bildiğinden kuşkuluyum. Aldığı tavsiyeler, uyduğu akıllar arasında Eski Rize Belediye Başkanı Şevki Yılmaz’ın önerdikleri şu an uygulanıyor gibi. Hatırlayanlar vardır Şevki Yılmaz’ın bu yıl ocak ayının ilk günlerine ait sözleri büyük tepki çekmişti. “Efendim 700 ton altınımız var, Merkez Bankasında şu kadar dolarımız var diyorsunuz. Kime bırakacaksınız? Bu hırsızlara mı?” Kamu kaynaklarının sırf bir seçim daha kazanmak için ölçüsüzce siyasi çıkar amaçlı kullanılması, tavsiye ediliyordu. Bu sözlerin geçtiği paylaşımlar hakkında gerçi dava açılmış ve Şevki Yılmaz yargı tarafından haklı bulunmuştu. Ancak haklı bulunduğu kısım “kazanamasak bile arkadan gelenler tufan yaşasın” ifadelerinin ona ait olmadığı ile ilgiliydi. Şimdi ben bu çıkarımı yazmıyorum. Ancak itiraz etmediği kısmı yani kamu kaynaklarının kullanımını hatırlatıyorum. Ve bakıyoruz ki iktidarın yaptığı aylardır bu tavsiye ve görüşlere uymak üzerine. Yüksek enflasyonu yüksek ücret zamlarıyla göğüslemeye çalışıyor iktidar. Çare olarak gördüğü ücret zammının enflasyonu daha da yükseltmesi kaçınılmaz ama halkta yaratacağı geçici memnuniyete muhtaç.

Tıpkı ekonomi politikasındaki gibi kriz yönetimi odaklı, çözüm değil süreci bir süre daha idare etme amacına yönelik bir sosyal politikası var şu an. Erdoğan, kutuplaştırmayı arttırıp, baskı ve sansür ortamı sayesinde giderek daha çok dinîleştireceği toplum ve devlet düzenini kurup bir seçim daha kazanmayı düşünüyor olmalı. Oysa değişen sosyoloji kadın, çocuk, LGBTİ+ hakları yönünden ve içindeki insanın hakları pahasına aile kurumunun kutsanmasına itiraz potansiyelini yükseltti. Böyle bir referandumu kazanması kolay değil. Geniş kesimler tam da bu nedenle referandumu kazanabilmek için önce meclisteki partilerin onayını alacağı bir muhalefet turu yapıldığını düşünüyor gibi.

Farklı bir açıdan bakıp siyasi sorumluluğu tek başına üstlenmekten uzak durduğu konuları hatırlamakta fayda var. Örneğin çocuk cinsel istismarı suçlularına af düzenlemesini tek başına üstlenmekten kaçındığını unutmayalım. O zaman da muhalefet turuna çıkmıştı. Destek bulamadığı için Meclis aritmetiği yeterli olduğu halde yapmak istemedi. Siyasi bedelinin yüksek olacağı bilinen konular bunlar. Şehit haberi vermekten kaçındığı gibi LGBTİ+ların, çocukların, kadınların yaşam hakkını doğrudan aileye devredecek bir düzenlemede yetki değil ama siyasi sorumluluk paylaşımına ihtiyacı var.

Bu ihtiyaç doğrultusunda Meclis'te grubu olan muhalefet partilerine ikna turu düzenledi. Üç parti var iktidar bloku dışında. Ancak iktidar medyası HDP’nin konuya destek verip vermeyeceğine kilitlenmiş halde. Neden HDP bu denli önemli. Sadece sürmekte olan kapatma davası değil sadece fezlekeler, dokunulmazlıklar ve vekillik düşürmelerle ilgili olsa bu neden, akla sadece kirli siyaset gelir. Oysa çok daha derin ve hayli somut bir başka gerçek var. Sürekli kriminalize ederek HDP’nin siyaset yapmasını önlediği, kayyum, fezleke, davalar ve vekillik düşürmelerle gücü gibi sayısını da azaltmak için her yolu denediği HDP, önemli ölçüde dindar Kürt seçmenin oyuna da sahip. Ve AKP uzun süredir dindar Kürtlerin oyunu kaybediyor. HDP’nin karşısında kendi tabanı eridiği için Hüda-Par’ı desteklemeye başladı. Ve HDP de dindar Kürt seçmeni yanında tutmak zorunda. Yüzde birlik oy kaybını bile göze alamaz halde. Aileyi kutsama girişimlerine, kadın, çocuk ve LGBTİ+ haklarına itirazda birleşen dincilerin iktidara verdiği destek karşısında HDP’nin yürüttüğü, yürüteceği din politikası önem kazanıyor. Belki keskin bir ifadeyle HDP’nin bugün terör ithamından bile daha etkili olacak şekilde geleneksel, katı tutuma sahip, insan hakları karşıtı din yorumları ile özgürlükçü, insanı, adaleti, hakkı savunan din yorumları arasında sıkışmış olduğu söylenebilir.

HDP içinde oluşturulan Halklar ve İnançlar Komisyonu bu açıdan bence günümüzde en az kadın meclisleri kadar özel ve önemli bir yere sahip. Komisyon’un İslam Masası 23 Ekim'de kampanya açılışını yaptı. Ankara’daki toplantıda sunulan “İslam’da Emek, Adalet, Barış” başlıklı kampanyanın ana teması başlıktan da anlaşılacağı üzere dinin evrensel değerler niteliğini önceleyen yaklaşımıyla Türkiye için umut verici. “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” tavsiyesindeki söyleyişle İslam’ın değerler sistemine ilişkin hocanın dediği. Evrensel insani değerlerle uyumlu, insana kendisini iyi hissettiren, Allah’ın iyiliği ve adaleti emredişini vurgulayan bir çalışma ile karşı karşıyayız. İnsan onurunun yüceltilmesi, insan haklarının tanınmasıyla başlar ve Allah’ın temel emirlerinden birisi olduğu için İslam insan onuruyla, insaniyet bilinciyle anılmayı hak eder. İşte tam olarak insan onurunu yüceltme sorumluluğu nedeniyle İslam masasında gerçekleştirilen çalışmalar doğrultusunda HDP’nin iktidara olumlu yanıt vermesini mümkün görmüyorum. Kendisini inkâr anlamına gelir, çünkü iktidarın destek istediği referandumun konusu insan onurunu çiğnemek üzerine. Halk arasındaki tavsiyede “hocanın yaptığını yapma” denilen kısmı temel din politikası haline getirmiş iktidar ile bu çalışmayı yürütenlerin ortaklaşacağını sanmıyorum. Laiklik ilkesinin inanç özgürlüğüne zemin oluşturduğu, HDP İdsam masasının temel kabullerinden birisi. İktidarın ise giderek yeni Selefi akımlarla yakınlaştığı, özellikle Kürt seçmene dini baskı oluşturmak için aşırılıkçı gruplarla ilişkilendiği görülüyor. Bu durumda AKP ve HDP arasında referanduma dair işbirliği imkânsız görünüyor.

Cihatçı, Selefi gruplarla işbirliğine girişen iktidarın desteklediği Diyarbakır’daki bir başka toplantıyı hatırlatarak bir iki cümleyle İyi Parti'ye de seslenmek isterim bu konuda. İslam Masası toplantısından bir hafta önce Diyarbakır’da gerçekleşen bir başka dini toplantıda Hizbullah hükümlüsü açış konuşması ve ev sahipliği yapmıştı. Hüda-Par başkanı da oradaydı, Taliban da, İran’dan gelen temsilciler de hep birlikte iktidar desteğiyle insan haklarını çiğnemeyi dinin gereği gibi gösteren konuşmalarla birbirlerini övmüşler, övünmüşlerdi. Dinin, ilk muhatapların yaşadığı tarihsel dönemine ilişkin muamelat hükümlerini katı yorumla uygulayıp, İslam’ı 7’inci yüzyılda dondurmayı hedefleyenler bugün iktidarın gözdesi. Ve onlar bu referanduma götürülmek istenen anayasa değişiklik hazırlığının mimarlarından. Henüz iktidara cevap vermeyen İyi Parti içerik tartışmasına bile girmeden haklar ve özgürlükler referandum konusu olamaz ilkesine bağlı kalacaktır diye umuyorum. Fakat aynı zamanda İyi Parti'nin politikalarını ve siyasette almakta oldu yolu HDP’yi terörize ederek zorlaştıran iktidara da bu konuda bir cevap vermeleri beklenir. İnsan hakları hukukuna aykırı işler planlandığında HDP’nin kapısını çalmakta tereddüt etmeyen iktidarın, HDP “sopasıyla” kendilerine yön çizmesine daha fazla fırsat vermezler umarım.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.