HDP'li Hatimoğulları: Bu kadar yalnız bırakılacağımızı tahmin etmezdim
HDP'li Tülay Hatimoğulları, depremin ilk günü memleketi Hatay’a gitti. Açıklanan verilerin gerçeği yansıtmadığını söyleyen Hatimoğulları, Hatay’da hala enkaz altında cenazeler olduğunu söyledi.
ANKARA - Depremin ilk günü Hatay’a giden, kendisi de Hataylı olan ve depremde çok fazla yakınını kaybeden HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, Hatay’ın bu kadar yalnız bırakılacağını tahmin etmediğini söyledi. Kurtarma ekiplerinin, askerin, iş makinelerinin kente çok geç geldiğini anlatan Hatimoğulları, sorumlu olarak “merkeziyetçi yönetim sistemi ve içi boşaltılan kurumları” işaret etti. Hatay’da enkaz altında hala cenazeler olduğunu, hiç çalışma yapılmayan mahalleler bulunduğunu ifade eden Hatimoğlulları, açıklanan verilerin gerçeği yansıtmadığını da kaydetti. Hatay’da çadır, gıda, hijyen malzemesi gibi pek çok ihtiyacın hala sürdüğünü ifade eden Hatimoğlulları, "Hiç kimse bizi yalnız bırakmasın, desteğe ve dayanışmaya çok ihtiyacımız var" dedi.
'TANIDIĞIMIZ PEK ÇOK İNSAN HAYATTA DEĞİL’
HDP’li Tülay Hatimoğlulları’nın sorularımıza yanıtları şöyle oldu:
Siz de Hataylısınız, yakınlarınızdan kaybınız var mı?
Çekirdek ailemden kayıp yok ama geniş aileden çok kaybımız var. Ayrıca oralar eş, dost, akrabalık ilişkilerinin yoğun olduğu yerler. O yüzden hem mücadele arkadaşlarımızdan hem onların ailelerinden hem komşularımızdan çok kaybımız var. Tanıdığımız pek çok insan şu an artık hayatta değil.
Depremden çok kısa bir süre sonra, aynı gün ailenizden haber alarak Hatay’a gittiniz. Hatay’ı da sokak sokak biliyorsunuz. Kente ilişkiniz gözlemlerinizi anlatır mısınız, Hatay’a ne oldu?
Depremin etkisi çok büyük. Çok büyük bir yıkım var Hatay’da. İskenderun’un bir bölümünde önemli yıkımlar var. Antakya’nın 3’te 2’si neredeyse yerle bir olmuş. Defne, ilk depremde epey etkilenmiş. Samandağ’daysa birinci depremde 6 mahalle etkilenmişti. Fakat 2 hafta sonra olan 6,4 şiddetindeki depremde daha önce yıkılmamış olan binalar da yıkıldı ya da hasar gördü. Verilen rakamların da hiçbiri doğru değil. Hayatını kaybeden insan sayısının toplamda 100 binin üzerinde olduğu kanaatindeyim. Bunun sebebi de depremin yaşandığı yerlere arama kurtarma ekiplerinin geç gitmesi, giden ekiplerinin de elinde teçhizatının olmaması.
‘HEP İKİNCİ PLANDAYDIK AMA HATAY’I BU KADAR DA YALNIZ BIRAKACAKLARINI TAHMİN ETMEZDİM’
Deprem günü Hatay’a akşamüzeri vardım. Hayatım boyunca unutmayacağım bir manzara vardı. Yalnızlığa terk edilmiş bir kent manzarası gördüm. Hataylıların, özellikle oradaki Arap Alevilerin, Hıristiyanların, Ermenilerin şu duygusu vardır; Hatay’a üvey evlat gözü ile bakıldığını düşünürler. Kamusal hizmetler bağlamında ikinci, üçüncü plandadır. “Aleviyiz, Hıristiyanız, Ermeniyiz diye ikinci plana itiliyoruz” hissi vardır. Ben bir milletvekili olarak değil, oranın bir insanı olarak söylüyorum, depremde de bizi yalnız bırakacaklarını, bu kadar yalnız bırakacaklarını tahmin etmezdim. Devletin yapısını bilen biri olarak söylüyorum “Bu kadarı da olmaz” dedirtti bize.
‘BÜYÜK BİR KAOS VARDI’
Sizin de işaret ettiğiniz gibi deprem yaşanan bölgelere kurtarma ekipleri çok geç geldi. İktidar ve AFAD bu yönde çok eleştiri aldı. Sizin bu konuda tespit ettiğiniz, gözlemlediğiniz eksiklikler nelerdir?
İlk vardığım an karanlık bir kent, çatlamış yollar gördüm. Çatlak yollara insanlar mandalina sandıkları dizmişti, araçlar geçebilsin diye. Çok fazla insan kentten çıkmaya, çok fazla insan da yakınlarını kurtarmak için kente girmeye çalışıyordu. Büyük bir kaos vardı ve bırakın kurtarma çalışması yapacak, bu trafiği düzenleyecek bile tek bir polis, asker yoktu.
‘AFAD EKİBİNE KÜREĞİ KAZMAYI BİZ VERDİK’
Ankara’dan daha önce maden göçüklerinde çalışan arkadaşlarım ve onların basit ekipmanlarıyla gelmiştik. Geceyi geçirdiğim yer ailemin olduğu, Samandağ’da en fazla yıkılan mahallelerden birisi. Merkezde olduğu için her gelen ilk oraya geliyordu. Önlükleriyle gelen bir AFAD ekibi gördük. Hemen yanlarına gittik ve üstlerinde önlükten başka bir şey olmadığını gördük. Onlara, "Siz gidin, bekleyin, yurt dışından gelen ekiplerin ekipmanlarıyla çalışacaksınız" denmiş. Aynı günün gecesi Adana’da bekletilen, yurt dışından gelen kurtarma ekipleri de olduğunu öğrendim. AFAD ekibine de küreği, kazmayı biz verdik.
‘GÖNÜLLÜLERİN KURTARDIĞI İNSAN SAYISI AFAD’IN KURTARDIĞI İNSAN SAYISINDAN DAHA FAZLA’
İçeriden yardım isteyen sesler geliyordu, dışarıdaki aileler enkaz altındaki yakınlarını teskin etmeye çalışıyordu. İçeridekinin sesi dışarıya, dışarıdakinin sesi içeriye gidiyordu ama yardım gitmiyordu. Hiçbir şey yapamıyorduk. Ekip gelmedi. Sadece bizimle gelen gönüllü arkadaşlar ve sonra gelen gönüllüler vardı. Ki o gönüllüler olmasaydı hiç kimse kurtarılamazdı. Benim kanaatim şu; gönüllülerin kurtardığı insan sayısı AFAD’ın kurtardığı insan sayısından daha fazla.
‘BİZ GİTTİK AMA ONLAR GELMEDİ’
Asker, polis, AFAD gelmedi, gelmediler. Hatay’a doğru giderken radyoda Milli Savunma Bakanı'nı dinlemiştim. “Tüm askerlerimizle sahadayız” demişti. Ben de gittiğimde öyle bir manzarayla karşılaşacağımı sanmıştım ama yok. Hatay Serinyol’daki Tugay çok zarar görmemiş depremden ve teçhizatları da çok. Antakya merkeze 22, Samandağ merkeze 47 kilometre. Orada hava ve yol şartları ile ilgili de bir sorun yok. Biz gittik ama onlar gelmedi.
'HERKESİN ORTAKLAŞTIĞI TEK CÜMLE: DEVLET YOKTU'
“Devlet yoktu”, herkesin ortaklaştığı tek cümle bu. Hiç kimse toplantı yaparak bu kanıya varmadı. Hangi sokağa gitseniz bu cümleyi duyardınız. Şimdi hala öyle. İkincisi, “Bizi sevmediklerini biliyorduk da bizden bu kadar nefret ettiklerini bilmiyorduk” diyor Hataylılar. Halktaki duygu bu. Deprem Hataylıların aitlik hissini de ortadan kaldırdı. Deprem aitlik hissini de yıktı.
‘ENKAZ ALTINDA HALA CANSIZ BEDENLER VAR’
Mekanizmalar doğru işleseydi, ekipler zamanında gelseydi tablo nasıl olurdu?
Çok daha fazla insan hayatta kalırdı. OHAL değil de seferberlik ilan edilseydi, tüm kamu kuruluşları devreye girseydi enkaz altından çok fazla insan canlı çıkardı. Ve hala, bugün cansız bedenine ulaşılamayan binlerce insan var enkaz altında. Hiç çalışılmayan binalar, hiç girilmeyen mahalleler var. Kayıplar konusunda, hayatını kaybeden insanların kayıt altına alınması konusunda kesinlikle sağlıklı bir çalışma yok. Kamyona yığılmış ceset torbalarını tek tek açarak yakınını teşhis etmek zorunda kaldı insanlar.
‘HİÇBİR ŞEYE HAZIR DEĞİLLERMİŞ’
Bu neden böyle oldu, birincisi tercihen, ikincisi liyakatsizliklerinin sonucu olan beceriksizlikleri ortaya çıktı. Belediyelerin arama kurtarma ekiplerini, yurt dışından gelen arama kurtarma ekiplerini, teçhizatlarını saatlerce il sınırlarında, havalimanlarında beklettiler. Engellendiler.
Kızılay 200 yıllık ciddi bir kurumdu. Şu an içi bomboş, çadır, kan, konserve satan bir kurum. Senin yardım beklediğin kurum insan kanı üzerinden ticaret yapıyorsa ben bu devletten ne bekleyebilirim ki? AFAD’ı oluşturduklarında yere göğe sığdıramadılar. Bütçe görüşmelerinde bakanlık AFAD’ın ne kadar hazırlıklı olduğunu anlatıp durdu. Hiçbir şeye hazır değillermiş. Çünkü liyakatsız atamalar yaptılar, yandaşlarını atadılar. Bilimsel anlamda donanımlı olan kadroları değil yandaşlarını oraya aldılar. Kurumların sadece içi boşaltılmadı, aynı zamanda ticarileştirildi. Bu kurumlar gerçekten bu ülkenin müsveddeleri. Saray için de aynısını söylüyorum, saray bunu tercih etti. Yönetemediler değil sadece. Yönetmek de istemediler. Yönetme becerileri yok ayrı ama yönetmek de istemediler.
‘İNSANLAR CAN PAZARINDA, BİZ BEKLEYECEĞİZ Kİ ERDOĞAN UYKUSUNDAN UYANSIN TALİMAT VERSİN’
Bir de kulislerde Erdoğan’ın talimat vermesinin beklendiği söyleniyor. Biz bekleyeceğiz ki Erdoğan uykusundan uyansın da saraydan talimat versin. Ama insanlar can pazarında. İşte eleştirdiğimiz tek adam rejimi bu.
‘DEMOGRAFİK YAPIYI DEĞİŞTİRMEK ANTAKYA’DA BİR DAHA DEPREM YARATMAK DEMEK’
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener bölgenin demografik değişiklik riskiyle karşı karşıya olduğunu ve önlem alınması gerektiğini söylüyor. Katılıyor musunuz, böyle bir risk var mı?
Hatay’ın özgün bir yapısı var. Farklı halkların ve inançların tarih boyunca bir arada yaşamayı başarabildiği dünyanın nadide kentlerinden birisi. Bizim için orada demografik yapının korunması çok önemli. Demografik yapının değişmesiyle ilgili kaygı bu depremden önce de vardı. Suriye savaşı başladığında AKP iktidarının Suriyeli mültecilerle ilgili izlediği politikadan zaten Hatay halkı kaygılıydı. Dolayısıyla demografik yapı meselesinde açıkçası bizim de kaygılarımız var. Devletin Hatay’ın demografik yapısını değiştirmekle ilgili, asimile etmeyle ilgili tarih boyunca bir amacı vardı. Bunu bugüne kadar başaramadılar. Bu depremi bahane bilip Suriye’den gelen selefi cihatçı çetelere orada yer açmak istiyor olabilirler. Halkta bu kaygı var. Tabii bu kaygıyı cumhurbaşkanı da fark etmiş olacak ki Antakya’ya geldiğinde şöyle bir söylem kullandı. “Birileri demografik yapıyı değiştireceğiz diye buradan algı yaratmaya çalışıyor. Biz bunu asla yapmayacağız” dedi. Ümit ederiz ki yapmaz ama biz bu iktidara güvenmiyoruz. O yüzden demografik yapı konusunda vurgularımızı yapmaya devam edeceğiz. Çünkü bu çok hayati bir şey. Demografik yapıyı değiştirmek demek, coğrafi anlamda Antakya’ya bir defa daha deprem yaratmak demektir. Bu iktidar buna tevessül ederse karşılığını bulur.
‘HİÇ KİMSE BİZİ YALNIZ BIRAKMASIN, DESTEĞE VE DAYANIŞMAYA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR’
Son olarak; toplumsal dayanışmanın güçlü bir şekilde örüldüğü bir sürece de tanıklık ettik. Hatay’da bu dayanışma devam ediyor mu?
Partimiz HDP, depremin ardından kriz koordinasyon merkezlerini oluşturdu. Siyasi görüşü farklı olan çok insan gelip bu çalışmaları parçası oldu. Hala toplumsal dayanışma ağları çok güçlü bir şekilde bu çalışmaları sürdürüyor. Bu bakımdan toplumsal dayanışma sadece karnımızı doyurmadı, susuzluğumuzu gidermedi, bizim hayata tutunmamız için de umut kaynağı oldu. Bunun sürdürülmesini istiyoruz. Bu toplumsal dayanışma ağlarına devlet müdahale etmemeli. Şimdi birçok yerde müdahale etmeye çalışıyor. Bütün bu sivil dayanışma ağları, planlı, programlı her yere katkı sağlamaya devam etmeli. Hala içme suyuna, gıdaya, hijyen malzemelerine, çadıra çok ihtiyaç var. Toplumsal dayanışma ağları yereldeki koordinasyon merkezleriyle iletişim kurarak, ‘hangi hafta neyi göndersem’ sorusunu sorsun. Bunu bir programa bağlamamız lazım. Hiç kimse bizi yalnız bırakmasın, desteğe ve dayanışmaya çok ihtiyacımız var.