YAZARLAR

HDP’nin ikilemi, muhalefetin sorumluluğu

HDP açısından siyaset üretmek veya yürütmek diğer hiçbir partinin karşılaşmadığı oranda zor, çetrefilli bir çabayı ifade ediyor. İktidarı HDP ve Kürt sorunu gerçeğiyle yüzleştirecek tek ve belki en etkili seçenek ise şimdiye kadar bu partinin ülkenin demokratikleşmesi için gösterdiği fedakarlık ve kararlılığı diğer muhalefet odaklarının da üstlenmesi gibi duruyor.

HDP’nin 2015 Haziran seçimlerindeki başarısından ve bu başarının AKP’yi tek başına iktidardan düşürmesinden bu yana Kürt siyasi hareketi açısından son derece ince, hassas siyasi dengeler oluştu ve bu hassas dengelerin en azından seçimler yönünden ne tür sonuçlar doğuracağını kestirmek yıllar içinde giderek güçleşti. 2019 yerel seçimlerinde HDP’nin oyları bu defa AKP’nin İstanbul’daki 25 yıllık iktidarını devirdi, CHP ve sol-sosyal demokrat muhalefet açısından çok önemli bir imkanı ortaya çıkardı.

Ancak 2023 seçimlerinin sonuçları bu iki seçimden farklı oldu, Kürt siyasi hareketi cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu açısından Erdoğan’ın kazanmasını engellese de ikinci turda bunu sağlayamadı, genel seçimlerde de kendisi açısından iç açıcı olmayan sonuçlarla karşılaştı. Bu sonuçların HDP’yi AKP’ye kaybettirme stratejisi yerine kendi siyaseti ve adaylarını görünür kılan bir yöne zorlamaya başladığı görülüyor. Başka bir ifadeyle son seçimlerin HDP’yi, İstanbul ile diğer büyük şehirlerdeki belediyeler açısından somut kazanımlara da dönüşmeyen, ilan edilmemiş ittifaklar içinde görünürlüğü veya varlığını silikleştirmeye doğru götüren tutumdan uzaklaştırmaya başladığının işaretleri beliriyor. Partinin Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın gelecek yıl yapılacak yerel seçimlerde tüm kentlerde kendi adaylarıyla seçime gireceğini duyurmasının arkasında bu görünürlüğü yeniden canlandırma ihtiyacının yattığı anlaşılıyor.

HDP’nin büyük kentlerde kendi adaylarıyla yerel seçimlere katılacak olması yeni denklemleri de beraberinde getirecek. Öncelikle bu yönelim, AKP’nin son seçimlerde HDP ve Millet İttifakı’na karşı yaptığı ve sonuçları itibariyle çok etkili olduğu anlaşılan kara propagandanın önünü kesmesi gibi bir sonuç doğurabilir. AKP’nin HDP ile birlikte diğer tüm muhalif bloka karşı elindeki büyük medya gücüyle birlikte kullandığı “terörist” yaftasını elinden alıp seçimlerin daha sağlıklı bir siyasi iklimde ilerlemesinin önü açılabilir. Bu tabii Türkiye gibi bir ülkede bir ihtimal olduğu kadar kuru bir beklentiyle de kalabilir.

MUHALEFETİN SORUMLULUĞU

Öte yandan mevcut seçmen dağılımı ve verileri göz önünde bulundurulduğunda bu durumun, özellikle İstanbul için AKP-MHP ittifakının, muhalefet oylarının dağılmasından faydalanması sonucunu doğurma riski var. Dolayısıyla son seçimlerde görüldüğü gibi HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Millet İttifakı adayını desteklemesinin ters teptiği yönündeki eleştiriler ortadan kalkabileceği gibi aynı zamanda tek başına seçime girmesinin AKP’nin işini kolaylaştıracağı şeklindeki eleştirilere kapı aralayabileceği gibi tercihi zor bir ikilem ortaya çıkıyor.

HDP’yi ve muhalefeti bu ikilemden çıkarabilecek görünürde iki yol var. İlki; HDP’nin, kendisiyle yan yana görünmeme çabası içindeki muhalefetin tutumu ve bu tutumun kendisini marjinalize etme yönündeki iktidar siyasetine güç verdiği gerçeği karşısında seçimlere kendi adaylarıyla girmesi. Diğeri de muhalefetin AKP ve CHP kadar meşru ve yasal bir siyasi parti olan HDP’yle yan yana görünme cesareti gösterip bu partinin itibarsızlaştırılması ve yalnızlaştırılmasının önüne geçmesi olabilir. Muhalefet açısından HDP ile görünmenin son derece normal, meşru bir siyasi tutum olacağı iddiasıyla seçmeninin karşısına çıkmak iktidarın mevcut retoriğini kırabilir. Türkiye’yi demokratikleştirme iddiası olan bir muhalefet için bu sadece bir seçim “taktiği” de değil, elbette ahlaki bir sorumluluk.

Son seçimler hem iktidarın hem de muhalefetin bir yandan Kürt sorununu önceleyip diğer yandan Türkiye’nin diğer kronik sorunlarına da eğilmeye, bu konuda söz üretmeye çalışan HDP’nin bu siyasetini boşa çıkarmaya, HDP’yi Kürt meselesiyle sınırlı bir hatta göstermeye çalıştığını gösterdi. HDP’nin ise bunu engelleme niyetiyle kendini var eden esas kimliğinin, yani Kürt meselesinin demokratik çözümünü önceleyen karakterinin belirsizleşmesiyle karşı karşıya kaldığı ve çekirdek seçmeninin gözünde söylem ve iddiaları belirsiz bir parti görünümü vermeye başladığını gözlemledik.

HDP kadar Türkiye’de siyaset üretmesi meşakkatli başka bir siyasi hareket ve örnek yok. Böyle olunca HDP’nin zorlanması, ara ara çıkmaza girmesi kadar doğal bir durum da olamaz. Öyle ki çoğu zaman iktidardan muhalefete her yönden gelen saldırı ve baskılar karşısında bu partinin ayakta kalmasının kendisi bir başarı oluyor. Ancak yine son seçimler HDP seçmeninin ayakta kalmanın ötesinde bir çaba görmek istediğini ortaya koydu.

HDP’nin bu ihtiyaca cevap vermek amacıyla Kürt sorununun demokratik çözümüne dair vurgu ve ağırlığını artırması artık bir zorunluluğa dönüşmüş görünüyor. Elbette bu yaklaşımın da yine iktidar ve Kürt meselesinde iktidardan pek de farklı bir siyaset izlemeyen -Kılıçdaroğlu CHP’si dışındaki- muhalefet tarafından marjinalize edilmeye çalışılması, Kürt meselesi dolayısıyla çok daha kolay bir hedef yapılması gibi sonuçları olacaktır. Ancak yine “Türkiyelileşme” iddiasıyla yürütülen siyasette de hedef gösterilme, yıpratılma ve itibarsızlaştırılma açısından sonucun değişmediği defalarca deneyimlendi. Dolayısıyla HDP’nin, kendisinden büyük bir beklentisi olan veya bir beklentisi olmayıp buna ihtiyaç duyan Kürt halkı yönünden yörüngesini netleştirmesi, açık bir program ve öneri dizisiyle toplumun önüne çıkması gerekecek.

HDP açısından siyaset üretmek veya yürütmek diğer hiçbir partinin karşılaşmadığı oranda zor, çetrefilli bir çabayı ifade ediyor. Bu zorluk bu parti yalnız bırakıldığı sürece daha da artacak ve yine son seçimlerde görüldüğü gibi muhalefeti de beraberinde zayıflatmaya devam edecek. HDP’nin dilemmalarını azaltacak, iktidarı HDP ve Kürt sorunu gerçeğiyle yüzleştirecek tek ve belki en etkili seçenek ise şimdiye kadar bu partinin ülkenin demokratikleşmesi için gösterdiği fedakarlık ve kararlılığı diğer muhalefet odaklarının da üstlenmesi gibi duruyor.


Hamza Aktan Kimdir?

Avukat. 2001-2016 yılları arasında Bianet, Birgün, Nokta ve İmc Tv gibi yayınlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı. Express, Birikim, Radikal gibi yayınlarda yazıları yayınlandı. 2012'de yayınlanan “Kürt Vatandaş” isimli kitabın yazarıdır. 2018'de avukatlık mesleğine başladı. Çalışma alanları arasında ceza hukuku, iş hukuku, idare hukuku, mülteci hukuku ve tazminat hukuku bulunuyor.