YAZARLAR

HDP’nin tutum belgesi

HDP açıkladığı tutum belgesiyle, iktidarın çizdiği stratejide kendisine biçilen rolü güçlü biçimde reddetmiş olmanın ötesinde, muhalefet bloku içinde de “eli mahkum” bir pozisyonda kalmaktan çıkabildi. Genel olarak muhalefet aktörleri de birbirlerini rahatlatırken, kendilerini sıkıntıya sokmak zorunda olmadıkları formüller üretmekte artık daha cesur.

Türkiye siyaseti, ilginç örnekler, acayip deneyimler konusunda hayli zengin. Çok gelişmiş ve kurumsallaşmış bir siyasi kültürünün olmamasına karşın zorlu mücadele pratiği sayesinde daha sıra dışı örnekler üretiliyor. Son yıllarda HDP etrafında, HDP’nin dahil edildiği veya HDP ile ilişkilendirilen siyasi süreçler ve en önemlisi bu mevzularda akıl dışı dönüşler içeren çalkantılı grafik, bu açıdan çok özel bir hadise olarak hatırlanacak. Olağanüstü bir kuşatmayla siyasetten silinmeye çalışılan, ötekileştirilerek/şeytanlaştırılarak yalnızlaştırılan, hayatı bu kadar zorlaştırılan bir partinin edindiği –veya ona yüklenilen– kritik rol ve direnme becerisi sahiden şaşırtıcı. Son yıllarda neredeyse isminin anılmasına bile yasak getirilen HDP, hemen hemen bütün siyasi stratejilerde merkezi bir unsura dönüşmüştü. İktidar, bir taraftan muhalefeti dağıtma, sıkıştırma operasyonlarında HDP’yi asli unsur haline getirdi, bir taraftan da hala “Kürt seçmeni yeniden kazanma” kulislerine müşteri bulabiliyor. Muhalefet cephesinde de yerel seçimde alınan sonuçtaki rolü dolayısıyla ortaklık zeminin önemli aktörü olmayı sürdürüyor. Bu kadar dışlanmaya rağmen her hesabın bir köşesine HDP’nin yerleştirildiğini görüyoruz.

Son günlerdeki gelişmeler -şimdiye kadar daha çok iktidarın stratejilerindeki yeri itibariyle gündeme gelen- HDP’nin etki alanını ve tartışmalarda yer alma biçimini önemli ölçüde değiştirdi. En önemli değişim de iktidarın HDP üzerinden kurduğu stratejilerin artık etkisizleşmesi –en azından sanıldığı kadar avantajlı olmadığının anlaşılması– oldu. Yakın zamana kadar HDP ile temasları dolayısıyla muhalefete dönük organize provokasyonların etkisinden fazlasıyla çekiniliyor, bunu gerekçe gösteren analizler yüksek ilgi toplayabiliyordu. Muhalefet çevrelerinde canlı tutulan bu hava –dolaylı olarak yine iktidarın işine yarayacak biçimde– HDP seçmeni üzerinde de “gurur kırıcı” bir dışlanma hissi yaratıyordu. HDP, yan yana durulması tehlikeli ve dışlanınca küstürülebilecek bir aktör gibi fazla araçsal bir pozisyonda tarif ediliyordu. Kılıçdaroğlu’nun “HDP meşru muhatap sayılabilir” çıkışı yapması ve bunun üzerine başlayan tartışmalar, ardından açıklanan “tutum belgesi”, bu durumu önemli ölçüde değiştirdi. Hem muhalefetin bütün aktörleri hem HDP hem de Kürt seçmeni rahatlatan süreç, çok sadece tartışmanın bağlamını belirleme inisiyatifiyle denklemin nasıl değişebileceğini gösterdi.

Kılıçdaroğlu’nun siyasetteki meşruiyet sınırlarını sadece bir ihtimal olarak değiştirme cesaretinden söz açması bile havayı değiştirdi. Ancak tartışmanın –açılan tehlikeli rotalara rağmen– gayet pozitif ilerlemesi çok daha önemliydi. O kadar önemliydi ki; şimdiye kadar bu alanda çok rahat inisiyatif kullanabilen iktidar, panik içinde kendini sıkıştıran açıklamalar yapmak zorunda kaldı. Bahçeli ve takiben Erdoğan, karşı atak yapmak şöyle dursun, Kürt sorununu inkar ederek hareket kabiliyeti olmayan hayli geri bir hatta çekilmek zorunda kaldı. Muhalefet aktörleri ise –somut anlamda– çok da önemli bir hamle yapmadan kendiliğinden özgüven kazandı. Etrafında açılan tartışmalara şimdiye kadar olduğu gibi savunmacı bir perspektiften yaklaşma mecburiyeti hissetmeyen HDP ise, verdiği reaksiyonla hem diğer muhatapları hem kendini rahatlattı. Bu tartışma, önceden tarihi verilmiş “tutum belgesi” açıklamasına dikkatlerin daha fazla toplanmasına yol açtı. Belki bu yüzden, tutum belgesinin genel içeriğinden daha çok, ittifaklar dışında pozisyon tercihi öne çıktı. HDP’nin bu konudaki tutumu, Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun daha önce gündeme getirdiği “HDP’siz ittifak” formülünü, bir dışlanma ve pazarlık meselesi haline getirilmekten kurtardı.

Güncel siyasi dengelere etkisi dolayısıyla HDP “tutum belgesi”, içeriği ve bazı konulardaki eksikleri ile fazla tartışılmadı. Kürt meselesindeki muhataplığını ilan etmesine rağmen, konuya dair fazla “ölçülü” bir tutum aldığı için Kürtlerden alabileceği eleştiri fazla büyümedi. Demokrasi ve sistem tartışmalarına özel bir ağırlık vermesine rağmen, laiklik ve Alevilik konusuna yeterli yer verilmemesinin üzerinde de fazla durulmadı. Herkes, gündemin şekillenmesine bağlı olarak, “tutumun” eksiğinden çok sağladıklarına odaklanmayı seçti. Şimdilerde –başta Kılıçdaroğlu olmak üzere– diğer muhalefet aktörlerinin HDP için açtığı kapılardan sıkça söz ediliyor ama aldığı tutumla muhalefet ittifakını rahatlatan HDP’nin açtığı hareket alanını da görmek gerek. En azından muhalefet cephesindeki alan genişletme çabalarında kimseye fazla haksızlık etmemek lazım. İktidarın “mesafe ayarıyla” sıkıştırmaya çalıştığı muhalefet, bu konuda “makul bir zemine” artık daha yakın. Birbirlerine uzaklığı teyit ederek değil yakınlığın şartlarını netleştirerek ilerlemenin mümkün olduğu gösterilmiş oldu. Güncel siyasal aritmetik, HDP’nin dahil olacağı bir ittifakı daha elverişli kılmıyor olabilir (Ki öyle). Buna Millet İttifakı'nın da HDP’nin de aslında pek ihtiyacı yok. Ancak bunun ortaya konuluş gerekçesinin, iktidarın çizdiği oyun kurallarıyla olmayıp muhalefetin “tutumuyla” şekillenmesi önemli.

HDP açıkladığı tutum belgesiyle, iktidarın çizdiği stratejide kendisine biçilen rolü güçlü biçimde reddetmiş olmanın ötesinde, muhalefet bloku içinde de “eli mahkum” bir pozisyonda kalmaktan çıkabildi. Genel olarak muhalefet aktörleri de birbirlerini rahatlatırken, kendilerini sıkıntıya sokmak zorunda olmadıkları formüller üretmekte artık daha cesur. Benzer bir durumu Cumhurbaşkanlığı için ortak aday ve sistem değişikliği ısrarı konusunda da görüyoruz. Muhalefet taktisyenleri arasında pek rağbet edilen, hatta zorunluluk gibi görülen, “seçim sonrasını seçim sonrasına bırakma” uyanıklığının çok lüzumlu olmadığı ya da aksinin büyük belalar açabileceği iddiasının geçerli olmayacağı bir dönemin işaretleri var. HDP’nin “tutum belgesi”, muhalefetin en netameli unsuru gibi konumlandırılmaya çalışılan bir aktörün, kimsenin kolay itiraz etmeyeceği bir çerçeveyi ortaya koyması olarak okunabilir. Bu erken hamle, özel bir mesafe ve ortaklık tartışması açmadan –buna muhatap edilmeden– üzerine konuşulabilecek zeminin çağrısı anlamı da kazanabilir. En azından HDP’nin erkenciliği kendisini de muhalefet blokunu da fazlasıyla rahatlattı. Galiba Millet İttifakı da –belki katılımcıları da artarak– yakın bir vadede benzer bir çerçeve metni açıklamaya hazırlanıyor. 


Kemal Can Kimdir?

1964 yılında Düzce’de doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1986’da mezun oldu. 1984’de Gençlik ve Toplum dergisinde yazdı. 1986-87’de Yeni Gündem dergisinde 1987-90 döneminde Nokta dergisinde, 1990 yılında Sabah gazetesinde gazetecilik yaptı. 1993’de EP (Ekonomi Politika) dergisinde 1994’de Ekonomist dergisinde çalıştı. Yine aynı yıl Express dergisini çıkartan ekipte yer aldı. 1997 – 1999 döneminde Milliyet gazetesine yazı dizileri hazırladı. 1998’de Yeni Yüzyıl gazetesinde, 1999 yılında Artı Haber dergisinde çalıştı. Birikim dergisinde yazıları yayınlandı. 1999 yılında CNNTÜRK’te çalışmaya başlayarak televizyon gazeteciliğine geçti. 2000 yılından itibaren çalışmaya başladığı NTV’de sırasıyla politika danışmanlığı, editörlük, haber koordinatörlüğü ve genel müdür yardımcılığı görevlerinde bulundu. 2013 yılından itibaren kapatılana kadar İMC TV yayın danışmanlığını yaptı. Yazdığı ve yazar ekibinde yer aldığı kitaplar: Devlet Ocak Dergah (İletişim Yayınları 1991), Türkiye’de Sivil Toplum ve Milliyetçilik (İletişim Yayınları 2001), Türkiye Savaşın Neresinde (Metis Yayınları 2001), Homopolitikus Lider Biyografilerindeki Türkiye (Aykırı Yayınları 2001), Devlet ve Kuzgun (İletişim Yayınları 2004), Yoksulluk Halleri (İletişim Yayınları 2007).