HDP’ye 'Asla oy vermem' diyenler sadece yüzde 29!
Bunca karalamaya, baskıya, hukuksuzluğa ve hiçe saymaya rağmen, "HDP’ye asla oy vermem" diyenler seçmenin sadece yüzde 29’unu oluşturuyor!
Meselelere ne taraftan bakacağınıza bağlı olarak değişen birçok durum var. Can sıkıcı bazı durumlarda bakış açınızı değiştirdiğinizde bambaşka bir manzara ile karşılaşabilirsiniz. Metropoll Türkiye’nin Nabzı Mart 2021 anketi de bakış açımı değiştirene kadar bir iki gün epeyce canımı sıktı. Mesele anket sonuçları değildi, bu anketin iki satır eşliğinde sunulma biçimiydi. İki satırla bağlamından kopuk yorumlanmasıydı. Son iki aydır dikkatimi çeken bu ankete biraz yakından bakalım.
Şubat ayı anketine göre seçmenin en yüksek oranda (yüzde 26,4) “asla oy vermem” dediği parti AKP’ydi. Bu veri de kararsızlar anketine katılan 5 bin 133 kişiye aitti. Onu yarım puan kadar farkla (yüzde 26) HDP takip ediyordu. Mart ayı anketinde ise bu kez HDP bir puanla öne geçmişti (yüzde 28,7). Arkasından yine “İktidarlar Partisi” AKP geliyordu (yüzde 27,7).
Anket sonucu, “Hangi partilere direnç var?” başlığı altındaki bir grafikle sunulmuştu ve birçok haber mecrasında da durum şu cümle ile özetleniyordu: “Metropoll Araştırma Şirketinin anketine göre, seçmenler en çok HDP'ye, en az İyi Parti'ye mesafeli.”
Burada olgusal bir veriyle karşı karşıya gibi görünüyorsak da aslında değiliz. Yargısal bir veriyle, diğer bir deyişle, öznel bir bakış açısıyla karşı karşıyayız. Bu yorum da oldukça manipülatif bir şekilde sunuluyor. Bundan da öte aynı kaynaktan dağılan bu öznel yorum farklı mecralarda aynı biçimde yayılmış oluyor. Kimsenin de bir soluklanıp baktığı yok. Gerçekten epeyce tuhaf bir durum.
Eğer yorum serbestse, aynı anketin ortaya çıkardığı aynı veriyi şu şekilde de yorumlamak mümkündür. Üstelik çok daha hakkaniyetli. “Seçmenin sadece yüzde 29’u HDP’ye asla oy vermem diyor!” Devamında da şu şekilde de bir analiz rahatlıkla yapılabilir: Metropoll Mart 2021 Türkiye’nin Nabzı Anketi açıkça gösterdi ki bunca karalamaya, baskıya, hukuksuzluğa, hiçe saymaya ve önceki seçimlerde ortaya koyulan iradenin kayyımlar eliyle sistematik gaspına rağmen, “HDP’ye asla oy vermem" diyenler seçmenin sadece yüzde 29’unu oluşturuyor! Bu ülkeden umut kesilmez!
Dediğim gibi gerçekten de bu çok daha adil ve birçok bakımdan da daha doğru bir yorum olurdu. Mesele sadece bir bakış açısı yani. Bu bakış açısına da itiraf edeyim ki her iki ayın anketinin de ayrıntılarında boğulduğumdan çabuk ulaşamadım. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın, Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin lideri olarak haklı biçimde sahip olduğu sükûnet, umut ve özgüvene, Hayko Bağdat’ın Artı TV’deki Bağdat Cafe adlı programında tanık olmasam ve söyledikleri üzerinde düşünmesem bu sonuca da ulaşamazdım. İzleyin bence.
“Hangi partiye asla oy vermem” sorusunun cevabını arayan bu anketleri, yurttaş sempatisine eşit koşullarda aday, eşit muamele gören, seçmenine eşit düzeyde ifade özgürlüğü tanınmış ve ülkenin kaynak ve olanaklarından hakkaniyetli bir biçimde yararlanan partilerden söz ediyormuşuz gibi yorumlayamayız. Ancak yukarıdaki gibi yorumlayabiliriz.
Bu anket AKP bakımından da şöyle yorumlansa daha adil olur: Yirmi yıldır iktidarda olan AKP, medyanın, dolayısıyla da kamusal konuşma imkanının ve propagandanın bütün kanallarını ve diğer her şeyi ele geçirdikten sonra bile seçmen nüfusunun yüzde 28’inin kendisine gösterdiği direnci kıramıyor. Yüzde 28, “AKP’ye asla oy vermem!” diyor.
Kısacası bu anketi “seçmen en çok HDP’ye mesafeli” diye yorumlanacak biçimde verip geçmek bana, HDP’ye yapılan bütün diğer haksızlıklar kadar büyük bir haksızlık gibi görünüyor. Üstelik Metropoll Araştırma Genel Müdürü Özer Sencar, söz konusu anketin sonuçlarını şu yorumla paylaşıyor ki maalesef bu da tartışmalı bir değerlendirme: “Bu verinin en önemli sonucu toplumda İYİ Parti karşıtlığının çok çok az olması. Akşener’in merkeze yürüyüşü devam eder ve yüzde 13-15 direnç hattını aşabilirse bu özellik büyük avantaja dönüşebilir.”
Bana kalırsa bu anket İYİ Parti karşıtlığının az ya da çok olması biçiminde yorumlanamaz aslında. Daha ziyade AKP’nin kutuplaştırıcı siyasetinin henüz özel olarak hedefi olmamış bir partiye yönelik bir tür kayıtsız tutum var burada. Seçmenin “Asla oy vermem dediğiniz parti hangisi” sorusu karşısında sadece bir seçenek belirtme hakkı var. Dolayısıyla muhalif seçmen bu soruyu AKP ya da MHP diye cevaplamak dururken niye İYİ Parti desin ki? İYİ Parti bu soru bağlamında en sempatik bulunan veya merkeze aday bir parti olmaktan ziyade, öncelikli olarak akla gelmeyen ya da kayıtsız olunan bir parti görünümü sunuyor.
Benzer biçimde AKPMHP ittifakı, HDP varken, Türkiye’nin birçok temel meselesine yaklaşımı kendilerinden çok da farklı olmayan İYİ Parti’yi asla oy vermeyeceği parti olarak niye işaret etsin ki? Bu ittifak İYİ Parti’yi henüz tam olarak hedefe yerleştirmemek gibi bir seçim yapıyor, çünkü esasen orada henüz kendi varlığına yönelik çok büyük bir tehdit görmüyor. Böylelikle bu pazar bir seçim olsa İYİ Parti’ye oy vereceğini belirten her dört seçmenden biri de bu anket çerçevesinde onlarla aynı safta buluşuyor ve asla oy vermeyeceği partinin HDP olduğunu belirtiyor. Nitekim Şubat 2021 anketinde AKP seçmeni yüzde 38,4, MHP yüzde 59,2 ve İYİ Parti seçmeni de yüzde 26,8 oranında HDP’ye “asla oy vermem” demişti. Mart 2021 anketiyle ilişkili olarak bu ayrıntılı dökümü bulamadım. Ancak genel sonuçlar zaten epeyce yakın olduğundan, muhtemelen parti tercihleri bazında da durum değişmeyecektir.
Bu sonuçların İYİ Parti’nin merkeze yürüyüşünün emaresi olarak okunabileceğinden hiç emin değilim. AKPMHP’nin çoğu durumda bir kısım önde gelen İYİ Partiliyi de yanlarına alarak sürdürdüğü, HDP’ye yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve yer yer ırkçı söylemler hatırlandığında, başka nasıl bir sonuç beklenebilir ki? Bu partilerin seçmeninin “Hangi partiye asla oy vermezsin” sorusu karşısında, yüksek oranda, bizzat kendi parti yönetimleri tarafından şeytanlaştırmaya çalışılan ve hedef gösterilip duran HDP’yi işaret etmelerinden daha doğal ne olabilir?
Kısacası mantığı bu olan bir ankette, İYİ Parti toplum nezdinde en sempatik bulunan veya en az direnç gösterilen partidir diyemeyiz. Anket sonucu, yalnızca bir cevap hakkı olan seçmenin bu partiyi şimdilik işaret etmediğini gösterir sadece. Bu İYİ Parti’nin “en sempatik” bulunan parti olduğu anlamına gelmeyeceği gibi merkez parti olmaya başladığı anlamına da gelmez. İllaki bir anlama gelecekse bu basitçe İYİ Parti’nin Türkiye’nin en temel toplumsal meselelerinden biri olan Kürt meselesi konusunda benimsediği politikanın iktidar partilerinden farklı olmadığı anlamına gelir.
Bundan da öte, bazı İYİ Partililerin yaptığı gibi, “Kürt kardeşlerle” HDP’yi birbirinden ayırma teranesi de bu ayrı tutmanın çoğu durumda Kürt seçmene yönelik dışlayıcılığın paravanı olarak kullanıldığı izlenimini vermeye devam eder. Kürt seçmen kendisini HDP’den ayırmıyorsa bu seçmeni HDP’den kim ayırabilir?
Kısacası, ölümünün onuncu yıldönümünde sevgiyle andığım Evrim Alataş’ın sözleriyle ifade edecek olursam, bu konuda lafı dolandırmaya gerek yok: İYİ Parti’nin Meral Akşener de dahil olmak üzere birçok üyesinin HDP mesafesi esasen Kürt mesafesi olarak görülüyor. Seçmen de bunu böyle görüyor. “HDP ile yan yana gelmem” diyen bir partinin merkeze yürüyüşünün başarılı olma şansı yoktur. Son yapılan 2018 Milletvekili Genel Seçimlerinde geçerli oyların yüzde 10’undan biraz fazlasını almış bir partiden söz ediyoruz. Kimse 6 milyonu dışlayarak merkeze yürüyemez. Merkeze yürümek kapsayıcılık gerektirir. Bu konuyu tarihsel olarak çok iyi analiz eden bir yazı olarak Roj Girasun ile Ömer B. Tek’in “Merkez siyasetin Kürt açmazı” başlıklı yazısını okumanızı öneririm.
Muhalefetin hep aynı yanlışı yaparak bu kez doğru sonuç almayı umduğunu görmek, bir demokrasi bloğu oluşturma hedefi bakımından oldukça umut kırıcı. Yüzde 13-15 direnç hattını aşabilirse (HDP’yi “ayrı tutmaya” devam eden) İYİ Parti ile başarıya yürünebileceğine inananlar var. Bana bu epeyce imkânsız görünüyor. 2002 seçimlerinde AKP’yi iktidara getiren ve iki parti dışındaki bütün diğer siyasî partileri baraj altına iten süreçlerde -oldukça farklı bir konjonktürde ve mahiyette olsa da- böyle temelsiz öngörülerin de payı vardı. 2002 seçimlerinin hemen öncesinde yapılan Konda’nın son seçim anketine göre, Genç Parti yüzde 10-13 ile barajı geçecekti. Fakat Genç Parti yüzde 7’de kaldı. Cem Uzan o tarihte ayrı bir parti kurmayıp sağdaki mevcut muhalefet partilerinden birinden aday olsaydı, muhtemelen AKP ve CHP dışında da barajı aşan partiler olacaktı. Böylece AKP’nin yüzde 34 oranındaki bir oyla tek başına iktidar olması da mümkün olmayacaktı. Genç Parti seçime girdi ve yüzde 7 oy alarak muhalefet oylarını böldü. ANAP ve DYP bile baraj altında kaldı. Kendisi de barajı aşamadı. O gün bugündür AKP ile beraberiz... Örnekler de konjonktür de epeyce farklı olabilir, fakat muhalefet kapsayıcılıkta ısrar etmezse yaşanacak hüsranın farklı olmayabileceğini öngörebiliriz.
HDP ile uğradığı haksızlık, hukuksuzluk ve şeytanlaştırma karşısında dayanışmak ve muhalefeti güçlendirmek yerine, HDP’yi toplumun “en mesafeli” olduğu parti olarak işaret edip durmayı seçmek yeterince umut kırıcı... Bu anlayışla gidilebilecek bir ortak gelecek de yok.
Neyse ki seçmenin sadece yüzde 29’u HDP’ye “Asla oy vermem" diyor. O da her tür müptezelliğin sonunda. Demek ki umut daima seçmende ve süregiden mücadelede...