YAZARLAR

Hemingway 'Silahlara Veda!' demişti…

Ölümü umursamadan Cumhuriyetçilerin ve Ivens’in yanında yer alacaktı Hemingway… Uluslararası Tugay saflarında, kısa sürede altı bin yatak sağlayan yirmi dört hastane kurdular, bir yazar/gazeteci olarak, ama cephelerde ateş altında savaş gerçeğini yaşadı ve yazdı.

Pera Palas'ta Gece Yarısı en çok izlenen diziler arasında. Gazeteci Esra’nın İstanbul'un tarihi Pera Palas Oteli’nde kaldığı 411 nolu oda ünlü polisiye yazarı Agatha Christie’nin odasıydı… Aynı otelde Christie’den dört yıl önce yazar Ernest Hemingway de kalmıştı. Toronto Gazetesi tarafından İstiklal Savaşı’nı gözlemlemek için görevlendirilen Hemingway, 1922-1923 yılları arasında İstanbul’da yaşamış ve henüz ünlü romanlarını da yayınlanmamıştı. 

Savaş karşıtı romanların en ünlülerinden, Silahlara Vedada (1929) Hemingway sanki kendisi için söylemişti, “ben çalıştıkça mutlu olanlardanım” diyordu… Hayatını adeta bir macera romanı gibi yaşadı. “Yeni coğrafyalar, deneyimler ve insanlar için durdurulamayan iştahı vardı” diyor Craig Boreth ‘Hemingway'le Yemek Bir Şenliktir’ kitabında.

Hemingway'e Yaşlı Adam ve Deniz romanını yazdıran deniz ve balık avcılığı tutkusuydu

 Yaşama iştihasının yemekle ilgisi var kuşkusuz… Silahlara Veda'da, Birinci Dünya Savaşında sol gözündeki bozukluktan dolayı orduya alınmayan ama Kızılhaç'ın ambulans şoförü olarak Avrupa'ya, cepheye gitmeyi başaran, üstelik bacaklarından yaralanan, İtalyan gazetelerinde kahraman ilan edilip, İtalyan hükümetince Gümüş Onur Madalyası ile ödüllendirilen Hemingway'in İtalyan ya da Fransız mutfağından betimlemelerine rastlandığını hatırlatmalıyım.

HEMİNGWAY'LE YEMEK BİR ŞENLİKTİR

Ve tabii ki yaşam öyküsüne yapılacak bir gözlem Hemingway’in yemeye içmeye düşkün olduğu, iştahını sonuna dek zorladığı izlenimini de verir. Craig Boreth şöyle diyecektir:

“…Hemingway, karakterlerini yaşadıkları zaman ve mekânın içine yerleştirmek için yerel yemek ve içkileri kullanır. Yerel mutfağı deneyen karakterlerle birlikte biz de kendimizi evimizdeymişiz gibi hissederiz. Kahramanlar, aşk ve ölümle sürdürdükleri destansı mücadele içinde sürüklendikleri toprakların mutfaklarında bir hazine ve tutunabilecekleri bir temel bulurlar."

 

Ernest Hemingway için 'hayat dostları ile güzeldir'.

PARİS BİR ŞENLİKTİR

Paris Bir Şenliktir, Hemingway'in Chicago'da evlendiği Hadley Richardson ile genç yazarlar için gidilesi tek yer olduğuna karar verdiği Paris günlüklerini bir araya getirir.

Kitabının Açlık Eşittir Disiplin başlıklı bölümünün girişi, Hemingway'in çoğu sıkıntılı geçen günlerini çok iyi ele verir:

"Paris'te karnınızı iyice doyurmadıysanız kurtlar gibi acıkırsınız, çünkü bütün ekmekçilerin vitrinleri ağzınızı sulandıracak şeylerle dolu olup millet yemeğini, sanki siz göresiniz ve kokusunu alasanız diye dışarıda, kaldırımlardaki masalarda yer.”

Günlüklerinde, gittiği bütçesine uygun restoranın garsonuna sormaktadır:

"Öğle yemeğinde neyimiz var?"

"Ufak turp, patates püreli nefis foie de veau (foie de veau à l'anglaise), ve hindiba salatası. Elma turtası da var. "

Bu küçük yeme şöleninde en ciddi görüneni foie de veau à l'anglaise yani İngiliz usulü, kızartılmış pastırma ve maydanoz eklenerek servis yapılan dana ciğeri yemeğidir.

Eline para geçtiğinde -at yarışında kazanmıştır bir kez-,  Lipp'e eşiyle yemeğe gidebilecek, bira, patates, cervelas (hardal soslu sosis) ve hatta istiridye bile tadabileceklerdir.

Hemingway Paris’te mutlu olsa da parasızlıktan Fransız mutfağını yeterince keşfedememiştir. Ama yıllar sonra Paris’e gittiğinde “en çok sevdiğim restoran” diyetanımladığı La Closerie des Lilas'da nefis Fransız yemeklerini tadacak, çoğunlukla zamanını burada geçirdiği için restoran yönetimi masasına bugün de rastlayabileceğiniz Hemingway adı yazılı bir plaketi çakacaktır. 

Hemingway Paris'te, İngiliz edebiyatı üzerine yoğunlaşmış kitabevi Shakespeare and Company önünde

İTALYA’YA GÖRKEMLİ DÖNÜŞ

İtalya’ya bu kez ünlü bir yazar olarak dönen Hemingway Venedik'te, büyük kanalın muhteşem manzarasına bakan Gritti Palace Oteli’nde ya da  Torcello'da Locando Cipriani'de kalmakta, bu nedenle otellerin lüks lokantalarında akşam yemeği fırsatı yakalamaktadır. Ve tabii ki roman kahramanları yoluyla da ziyafetimsi yemekleri okura aktarmaktadır:  İstakoz salatası, Marsala soslu biftek, tereyağlı karnabahar, Vinegret soslu enginar gibi. (Şaraplar: Capri Bianco, Valpolicella.)

Craig, Hemingway'in Güneş de Doğar (1926) ilk taslağını çıkarıp, notlarını sonra da romana dönüştürmeye başladığı Avusturya-Schruns’ta doyasıya bira, şarap ve schnappsların tadını çıkardığını belirtir. Paris yıllarında bir fırsat yaratarak -1923 yazı- Güneş de Doğar, Silahlara Veda (1929) romanlarını, yine gözlemlerinden notlar içeren Öğleden Sonra Ölüm (1931) denemesini yazacağı İspanya’yı keşfedecektir.

Güneş de Doğar’da, tipik bir Fransız lokantasında yenilen yemek şöyledir: Fırında tavuk, taze fasulye, patates püresi, salata, elma turtası ve peynir... Craig, Fransız Riviera'sını tekrar konu edineceği, 1946'da yazmaya başlayacağı ama ancak 1986 yılında ölümünden sonra yayımlanabilecek The Garden of Eden/Cennet Bahçesi'ndeki yemek sahnelerinin okuyucu için dayanılmaz zenginlikte olduğunu aktarır…

Ernest Hemingway ve eşi Mary, gondol ile kaldıkları Gritti Palace merdivenlerine yaklaşırken (1950)
“İSPANYOL TOPRAĞI” BELGESELİYLE HEMİNGWAY

Ama benim için bir başka Hemingway daha var.

Çin devrimi, Vietnam Savaşı üzerine filmleriyle de ünlenecek, İspanyol Toprağı (1937) belgesel filmini çekecek yakın dostu Joris Ivens’e kulak verelim:

“…film ekibimle kafa kafaya verip, kameramızı bir silah olarak kullanmayı, Uluslararası Tugay'a katılarak, İspanya'daki savaşla ilgili gerçeği yansıtacak filmler yapmayı düşündük. Orada mücadeleci bir film yapımcısının taraf tutması ancak tüm varlığıyla olur, çünkü hayatını tehlikeye atacak, belki ölecektir.”

Sizce ekipte, yanında kim olabilir? Ölümü umursamadan Cumhuriyetçilerin ve Ivens’in yanında yer alacak Hemingway… Uluslararası Tugay saflarında (farklı ülkelerden kırk bine yakın kişi gelmişti, üç bini Amerikalıydı, kısa sürede altı bin yatak sağlayan yirmi dört hastane kurdular) bir yazar/gazeteci olarak, ama cephelerde ateş altında savaş gerçeğini yaşadı ve yazdı. Bir defasında bir gönüllü her atıştan sonra tutukluluk yapan tüfeğiyle ne yapacağını bilemezken, Hemingway onun tüfeğini kapıp nasıl onaracağını göstermişti.

Hemingway İspanyol Toprağı belgeselinin çekimi için cephede (1937)

Joris Ivens’nin İspanya’da yönettiği İspanyol Toprağı iç savaşın en önemli belgeseli, sahici bir tarih kaydı olacaktır. Hemingway İspanya’ya hareket etmeden önce de bir ambulansın gönderilmesini sağlamıştı. İspanyol Toprağı belgeseli kurgulanmadan önce sözlerini yazmış, seslendirmesini yapmıştı. Gösterimi öncesi, 4 Haziran 1937 gecesi binlerce kişinin doldurduğu -çoğu da giremedi- New York’ta Carnegie Hall’de kalabalıkların önüne çıkmaktan nefret etse de çok etkileyici bir konuşma yaptı. Anlatıldığına göre, alkışların keyfini çıkartmak istemez, hemen oradan ayrılır. Aynı günlerde Beyaz Saray'daki özel gösterimde Başkan Franklin Roosevelt ve eşi Eleanor'u İspanya’ya yardım göndermeye ikna etti. Dost çevresinden sağladığı gelirle Cumhuriyetçilere yirmi ambulans satın aldı. İspanyol Toprağı belgesel filmi Amerika ve diğer ülkelerde yaklaşık 400 sinemada oynadı, tüm dünyada ilerici kamuoyu İspanya gerçeğini bu belgesel ile öğrendi…

Alex Vernon şöyle diyordu: Hemingway, faşist bombalamalarla çocukların öldürülmesi de dahil olmak üzere Madrid'deki cinayeti dünyaya anlatmıştı… Hemingway savaşın neyle ilgili olduğunu biliyordu.” Hemingway’in aşağıdaki sözleri yanıt mı, yoksa bir ek olarak mı kabul edilebilir siz karar verin:

"Bizim [ABD] ölülerimiz İspanyol köylülerinin, İspanyol işçilerinin, Cumhuriyete inanan ve onun için savaşan tüm iyi, basit, dürüst insanların kalplerinde ve zihinlerinde yaşıyor. Ve tüm ölülerimiz dünya durdukça İspanyol toprağında yaşayacaklar. Tüm tiranlık sistemlerinden daha uzun yaşayacaklar…” (New Masses, 14 Şubat 1939)

Tanıklıkları ona savaş, acı ve aşkın güçlü romanı Çanlar Kimin İçin Çalıyor'u yazdırdı (1940).

"Ernest Hemingway çok yürekli ve çocuksu ve belki biraz delidir ve keşke onun gibileri olsa – ama olamazdı.” (Herbert Matthews)

Bazı yazarlar, örneğin Marguerite Duras, Alain Robbe-Grillet filmler de çekmişti, Hemingway film yapmayı düşünmedi. Oysa sinema dünyasında başta Orson Welles dostları vardı… Neyse ki Hemingway’in yapıtlarından sinemaya uyarlanan filmler var…

Pera Palas’taki Hemingway odasına gelince, bu odada iki gece kaldığımı -cidden- söylemeliyim -Sabah kalktığımda başucumda bir kitap duruyordu (!)-…

Pera Palas’taki Ernest Hemingway odası.

Bu yazıya bir sürpriz olarak, Hemingwayin JFK Başkanlık Kütüphanesinde orijinali saklanan hamburger (Papas favorite hamburger) tarifini ekliyorum…

Yeterince iri kıyılmış (bıçakla olabilir) yağsız sığır eti
2 diş kıyılmış sarımsak, 2 adet karanfil
2 ince doğranmış küçük yeşil soğan, bir miktar biber

1 çay kaşığı Hindistan cevizi
2 yemek kaşığı kapari
1 çay kaşığı Baharat Adalarından* adaçayı
1/2 çay kaşığı Baharat Adalarından Beau Monde (bir tür baharat karışımı),

1/2 çay kaşığı Baharat Adalarından Mei Yen tozu
1 fincan dolusu çırpılmış yumurta
1/3 su bardağı kırmızı ya da beyaz şarap1a yemek kaşığı yemeklik yağ

Yapılışı

İçine sarımsak, soğan ve baharatları kattığınız eti karışana kadar yoğuralım. On ya da on beş dakika boyunca harca Hindistan cevizi, kapari, çırpılmış yumurta, şarap vb. ekleyerek bekletelim. Son kez yağ ekleyerek yoğuralım.  Elimizle parçalar kopartarak şekillendirelim. Önce ızgaranın yüksek ateş tarafında iz verelim, içinin pişmesi için kısık tarafa alıp her iki tarafı da gevrek kahverengi ve sulu, ortası pembe kalıncaya dek pişirelim.

* Baharat adaları ya da Maluku adaları: Endonezya'da bir takımadalar bölgesi,


Oğuz Makal Kimdir?

Sinema alanında ilk doktora yapan öğretim üyesi. 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde profesör oldu. Yemek ile sinema arasındaki ilişki yeni ilgi odağı, bu alanın filmlerini ve toplumsal-kültürel tanıklıklarını kitaplaştırmak için araştırmaya devam ediyor. Sinema Tarihi, Film Kuramı, Türk Sineması, Sinema ve Diğer Sanatlar, Sinema ve Tarihi İlişkisi gibi dersler veren, tezler yöneten Makal, Uluslararası İzmir Film Festivalini kurdu, 2001 yılına dek on bir yıl yönetti… Kısa, uzun, belgesel filmler yaptı, son yıllardaki birkaç belgeseli: El Cezeri, Eğitmenler, İstanbul’da Bir Gizli Bahçe-Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, Uzak ve Yakın, Suriye Mutfağı İstanbul’da, Merdiveni Arayan Adam. Bazı kitapları ise: Sinemada Yedinci Adam, 1895-1950/İzmir Sinemaları Tarihi, Fransız Sineması, Beyazperde ve Sahnede Nazım Hikmet, Sinemada Tarihin Görüntüsü, Yönetmenleri ve Filmleriyle Gülmenin Sineması.