'Her çocuk bir oyundan dalsın sonsuza ve orada kalsın'

Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne taraf olan devletler, çocukların bu haklardan tam olarak yararlanmalarını sağlamak amacıyla yasalar çıkarmak ve politikalar oluşturmakla yükümlüdür.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

'Kız Kardeşimin Bekçisi' Jodi Picoult'un en çok satan kitabıdır. Kitabın sonunda dünyanın neresinde olursa olsun, dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımı olmadan tüm insanlar için geçerli şu cümle yer alır: "İngilizcede yetimler ve dullar vardır, ancak çocuğunu kaybeden ebeveynler için bir kelime yoktur." Hiç kuşkusuz bu çok doğru saptama. Çünkü anne ya da babadan birinin ölebileceği öngörülebilinir ve geride kalan eşe dul, çocuğa ise yetim denebilir. Ancak hiçbir insan kendi çocuğunun öleceğini düşünemez. Bunun akla gelmesi kabul edilemez. Çünkü her insanın amacı ve gelecek için düşü çocuğun yaşamasıdır.

İşte bu nedenle bizde de "Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın" deriz.

“Karamazov Kardeşler” adlı romanında Dostoyevski de: “ Bir çocuğun ölümünü görmektense, dünyaya geliş biletimi iade etmek isterim.” der.

Bizde çocuklar yaşamıyor. Çocuğun öleceği gerçeği var ki “Allah kimseye evlat acısı göstermesin" diyoruz. Ve çocukların dünyaya geliş biletini geri vermek olanaksız.

Son örnek İzmir Selçuk’ta yaşandı. Babaları cezaevinde olan ve 27 yaşındaki anneleri Melisa Sinem Akcan’ın hurdacılık yaparak bakmaya çalıştığı 5 kardeş, evdeki elektrikli sobanın devrilmesi ve çıkan yangın sonucu yaşamını yitirdi.

Üçü yanan barakada ikisi hastanede yaşamını yitiren beş kardeş; 1 yaşındaki Aras Bulut Akcan, 2 yaşındaki Masal Işık Akcan, 3 yaşındaki Aslan Miraç Akcan, 4 yaşındaki Funda Peri Akcan ve 5 yaşındaki Fadime Nefes Akcan.

Yangınla ilgili yapılan ilk incelemede kapının kilitli olduğu belirlendi. Çocukları evde-otomobilde bırakıp kapıları kapatma alışkanlığımız da var.

Bilgisayar ortamında araştırılırsa birden çok olayı görebilirsiniz. Örneğin 27 Ekim 2024'te Iğdır'da bir gecekonduda yalnız bırakılan 2 yaşındaki Hazar İleri adlı bebek, gecekondu yangınında ölmüş.

Beş çocuğun yanarak can verdiği ailenin yaşadığı evin basit bir baraka olması yaşanan derin yoksulluğun açık kanıtıydı. Beş çocuk aslında yoksulluktan, sefaletten, kimsesizlikten, çaresizlikten ve gerekli koruma sağlanamadığından yitirildi.

Daha dün yaşam dolu Narin boğularak öldürülmüştü. Bir kördüğüm haline gelen cinayet suçlusu aylardır bulunup sorun çözülemiyor. 6 yaşındaki Şirin Elmas Hanilçi'nin de cansız bedeni mezarlıkta bulundu. Gözaltına alınan kağıt toplayıcısı M.Ö. çocuğu mezarlıkta eşarpla boğarak öldürdüğünü itiraf etti.

Tekirdağ'ın Malkara ilçesinde Sıla bebek beyin kanaması teşhisi ve cinsel istismar şüphesiyle kaldırıldığı hastanede öldü. Soruşturma kapsamında anne B.Y. (25), birlikte yaşadığı S.Ö. (57), komşuları K.A. (32) ile 13 yaşındaki oğlu K.A. ve 14 yaşındaki G.K. gözaltına alındı ve sonra tutuklandı.

Görüldüğü gibi kadınlar gibi çocukların da yaşamları risk altında.

Çöplükten toplananlarla beslenen çocuklar var. Sokaklarda dilendirilen veya mendil satmaya çalışan çocukların sayıları belirsiz. Sıcakta güneşin altında, soğuk havalarda yağmur veya kar altında oturmuş kadınların kucağında küçük çocuklar aç susuz. Küçük yaşta hurda toplayanlar, ağır işlerde çalıştırılanlar, çocuk yaşta çocuk doğuranlar her gün karşılaştığımız sıradan olay sayılıyor. 

20 Kasım günü bizim de taraf olduğumuz “Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi"nin yürürlüğe girmesinin 34. yıldönümünü nasıl kutlayacağız?

Sözleşmenin temel ilkelerinden birinde çocuğun yaşama ve gelişme hakkı olduğu belirtilerek "Her çocuk, yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan temel ihtiyaçlara erişme hakkına sahiptir.” denildiği gibi, korunmaları konusunda da "Çocuklar, her türlü istismar, şiddet, ihmal ve sömürüye karşı korunma hakkına sahiptir" ilkesi yer almaktadır.

Çocuk Vakfı'nın 2024 Dünya Çocuk Günü Türkiye Bildirisini bu yıl şair yazar Nazmi Agıl “Her Çocuk Bir Oyundan Dalsın Sonsuza ve Orada Kalsın" temasıyla kaleme aldı.

Biz çocuklarımızın temel gereksinmelerine erişimini, şiddet, her türlü istismar ve sömürüye karşı koruyabildik mi? Çocuklardan bazıları oyuna dalıp, sonsuza kadar orada kalacaklarına, ateşte yanıyor, suda boğuluyorlar.

Oysa ki Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne taraf olan devletler, çocukların bu haklardan tam olarak yararlanmalarını sağlamak amacıyla yasalar çıkarmak ve politikalar oluşturmakla yükümlüdür.

Selçuk ilçesinde yaşanan ve bizim de yüreğimizi yakan korkunç olayda çocuklar devlet korumasına alınmalı mıydı? Benim yargıç olarak tanık olduğum olayda dokuz çocuklu bir anne çocuklarının koruma altına alınmasına ısrarla direnmişti. Zaten bu korkunç olayda da anne Melisa Sinem Akçam’ın “çocuklarım alınırsa intihar ederim” dediği ileri sürülüyor.

Ordu’nun Kumru ilçesinde de bahçede çamaşır yıkamak için annenin kazanda kaynattığı suya düşen bir bebeğin ölümü ile sarsılmıştım. Anımsadığım kadarı ile anneye bir ceza vermemiştik.

Beş çocuğun cenaze töreninde tabutları öpen babanın, hastaneye kaldırılan annenin görüntü ve haberleri dayanılacak gibi değil. Cenaze esnasında babanın sivil görevliler tarafından elleri kelepçesiz olarak korunması sağlanamaz mıydı?

Cenaze töreninde en doğru davranışı cami hocası göstermiş ve günahsız olan çocuklar için helallik istememiş. Ben de özel notlarımda: “Şimdi siz ışıklarda el ele günahsız / Şimdi biz karanlıkta günahkar “ diye yazmışım.

Çocukların annesi Melisa Sinem Akcan 27 yaşında. Baba hapiste ve anne çocukları geçindirmek için hurdacılık yapıyor. Bu anne dünya güzeli çocuklarını ateşler arasından tek tek toplamış. Soruyorum şimdi hangi yürek dayanır bu acıya?

Bu büyük dramı, bu büyük trajediyi yaşayan anne yargılamada aklanır mı?

Evet aklanabilir. Çünkü TCK madde 22/6 öngörüldüğü gibi annenin kısa bir süre için evden ayrıldığı, ailenin geçimini sağlamak için hurda bedellerini almaya gittiği, babanın hapiste olduğu, beş çocuğunu da kaybetmesi nedeniyle zaten çok büyük bir acı yaşadığı için anneye ceza verilmeyebilir.

İhmali ve kusuru, çocukları koruyacak bir yöntem bulamayan ve bir koruma ağına sahip olmayan sistemde aramak gerekir.