YAZARLAR

Herkesin Diego'su

Futbolun efsane ismi Maradona, bugün 60 yaşında hayatını kaybetti. Yüzyılın en büyülü sporu futbol, onlarca yıldız yarattı. Ayaklarında top geldiğinde yaptıkları her hareket dikkatle izlenen, akla-hayale gelmeyecek goller atan-attıran bu yıldızlardan hiçbirisi “Biz vakit geçirmek için oynuyoruz, para için asla oynamayacağız” diyen Maradona kadar çok tartışılmadı. Hiçbirinin bu kadar çok seveni ve düşmanı olmadı.

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu öldü. Yalnızca sahada yaptıklarıyla değil, bütün hayatıyla bir fenomene dönüşmüş Armando Diego Maradona artık yok. Ölümünün ardından sosyal medyada da ifade edildiği üzere, bugünün yıldızları gibi ‘kusursuzluk’ abidesi olarak kendisini inşa etmedi. En yükseğe de çıktı, en dibi de gördü. Bir insanın ömrüne sığacak her şeyi o da yaşadı. Belki de bu yüzden “Herkesin Diego’su” olarak kaldı hatıralarımızda. Maradona ile ilgili 20 Nisan 2001 tarihli Evrensel'de yeni çıkan kitabı vesilesiyle bir yazı kaleme almıştım. Aradan geçen yaklaşık 20 yılda o yazıda ifade edilenleri boşa çıkaracak bir durum olmadı. Şimdi, futbolun gördüğü en büyük isim aramızdan ayrılmışken, o yazı geldi birden aklıma ve küçük güncellemelerle yeniden paylaşmak istedim…

 ***

1973 yılında, Arjantin ve River Plate minikleri Buenos Aires’te karşılaşırlar. Arjantin’in 10 numaralı oyuncusu, kalecisinin gönderdiği topu aldıktan sonra, River orta açık oyuncusu geçerek koşmaya başlar. Önünü kesmeye çalışan rakiplerinin bazılarının bacak arasından, bazılarının da yanından rüzgâr hızıyla sıyrıldıktan sonra savunma oyuncularını ve yere serilen kaleciyi de geçerek topla birlikte kaleye girer. ‘Zehir’ lakaplı bu çocuk maçtan sonra gazetecilere şöyle der: “Biz vakit geçirmek için oynuyoruz, para için asla oynamayacağız, işin içinde para oldu mu herkes yıldız futbolcu olmak için can atıyor, o zaman da kıskançlık ve bencillik başlıyor.”1

Bu sözleri söyleyen bücür oyuncu, o sıralarda 13 yaşında olan Diego Armando Maradona’dan başkası değildi. Yüzyılın en büyülü sporu futbol, onlarca yıldız yarattı. Ayaklarında top geldiğinde yaptıkları her hareket dikkatle izlenen, akla-hayale gelmeyecek goller atan-attıran bu yıldızlardan hiçbirisi “Biz vakit geçirmek için oynuyoruz, para için asla oynamayacağız” diyen Maradona kadar çok tartışılmadı. Hiçbir futbolcu hem aziz, hem kokainman ilan edilmedi. Hiçbirinin bu kadar çok seveni ve düşmanı olmadı.

O, futbola başladığı ve zirvesine ulaştığı yıllarda farkında olmadığı bir değişimin üzerinde somutlandığı tek isimdi. Soğuk savaşın sonuna gelindiği ve sermaye egemenliğinin kollarını her yana uzattığı ‘talihsiz’ yıllarda futbol oynamanın bedelini zaman zaman fazlasıyla ödedi. Futbolun yavaş yavaş büyük bir pazar haline getirildiği; büyük şirketlerin bünyesinde kulüplerin kurulduğu; maç saatlerini, kadroları televizyonların belirlediği bu yeni döneme geçişin hem en önemli motoru hem de en uyumsuz dişlisiydi.

Daha çocuk denilecek yaşlarda oynadığı futbolla dikkatleri üzerine çeken Maradona, bütün dünyanın ‘huzuru’na ilk kez 1982 Dünya Kupası’nda Arjantin Milli Takımı’nın oyuncusu olarak çıktı. Ancak takımı için trajik olacak bu turnuvada, onun sonu da aynı oldu. Kırmızı kart görerek terk ettiği sahadan Arjantin de boynu bükük ayrıldı. Ama dönüşü muhteşem oldu. 1986’da Meksika’da düzenlenen kupanın tartışmasız yıldızıydı. Attığı her top tehlike yaratıyor, rakip savunmalara çok zor anlar yaşatıyordu. Arjantin’in Falkland Adaları için İngiltere ile yaptığı ve kaybettiği savaşın külleri soğumamıştı henüz ve kuranın bir cilvesi olarak Arjantin ve İngiltere karşı karşıya geldi. Maradona kitabında o maçı şöyle anlatıyor: “Bu bir rövanş olacaktı, sanki Falkland’ı geri alacaktık.”

Şüphesiz adayı geri alamadılar ama Arjantinli çocukların savaşta kuş yavrusu gibi öldürüldüğünü düşünen Maradona, sahada İngilizleri çil yavrusu gibi dağıttı. İki unutulmaz gole imza attı. Kısacık boyuna rağmen İngiliz file bekçisi Shilton’un üzerinden aşırdığı topu elle attığı iddia edildiğinde bunu saklamadı: “Tanrının eliydi.” Attığı ikinci gol ise futbol tarihinin unutulmazları arasında yerini çoktan almıştı. Orta alandan aldığı ve yedi İngiliz oyuncusunu geçtikten sonra attığı gol onu bir ilah yapmak için yetti.

Ama bu huysuz ilah ve birkaç futbolcu rahatsız edici ilk soruyu bu turnuvada sordular: Meksika sıcağında öğlen saatlerinde neden futbol oynamak zorunda bırakılıyoruz?

FIFA Başkanı Havelange cevap verdi: Çenelerini kapatıp oynasınlar.

Çünkü turnuvanın yayın hakları Televisa isimli bir televizyon kanalına satılmıştı ve bu kanalın patronları bir kulübün kapısına kilit vuracak, federasyon başkanını bitirecek kadar büyük bir güce sahipti. Maçların dünyaya pazarlanması için en uygun ama bir futbol maçı için en uygunsuz saatte yapılan karşılaşmalarda büyük sıkıntı yaşayan futbolcular çenelerini kapatmak zorunda kaldı! Futbolun piyasada yükselmesinin daha ilk yıllarındaki toplam cirosu, Amerikan tekeli General Motors’un iki katıydı.

Kısa bir süre sonra futbolda artık tek hakim para oldu ve Maradona bunun en güzel kanıtıydı. O daha bütün bunlar yaşanmadan önce, 1984’te transfer olduğu İtalya’nın Napoli takımında paranın başarı, başarının da para olduğunu herkese gösterdi. Ligde şampiyon olamayan takım Maradona’lı yıllarında şampiyonluk ve kupalar gördü. O artık tek başına bir sektör olmuştu. Her yanda bibloları satılıyor, sırtında ‘Maradona’ yazılı 10 numaralı formalar kapış kapış gidiyordu. Mafya babalarından, işadamlarından geri çeviremeyeceği hediyeler alıyordu. Ne yapması gerektiğini sorduğunda ise aldığı cevap ilginçti: Kameraya gülümse. 

FUTBOL SADECE FUTBOL OLMAKTAN ÇIKINCA…

Yıllardır sıradan bir takım olan Napoli’nin gelişmesi, Kuzey İtalya ile sürekli bir didişme içinde olan Güney’in gururu olmasını sağlamıştı. Ama Maradona para kazandıkça, futboldan kopuyor ve başka maharetleriyle gündeme geliyordu. Sonunda bütün bunlardan bıkıp İtalya’dan ayrılmayı ve kendi ülkesinde futbol oynamayı düşündüğünü açıkladığında, mahkumu olduğu mafyanın neler yapabileceğini de gördü. Kokain kullandığı haberleri birbiri ardına piyasaya sürüldü. Tutuklandı, futbol oynamama cezası verildi. Futbol, hızla paranın bütün kriterlerini belirlediği bir spor olmaya doğru ilerlerken, paranın başarıyı satın alabileceğinin en somut örneği olan Maradona, bu acımasız rant çevresi tarafından önce kullanıldı, sonra da bütün dünyaya teşhir edilerek bitirilmek istendi. 

1994 Dünya Kupası’nda yeniden ulusal takımının başında sahalara döndüğünde onu kimse sevmiyordu artık. O bütün yaptıklarına, hayatını boyunca çektiği omurga ve bacak ağrılarına rağmen yalnızca futbol oynamak için yaratıldığını düşünüyordu. Futbol futbol olmaktan çıktıkça, Maradona da Maradona olmaktan çıktı. Ve söylemesi gerekenlerin söylediğinde bir kez daha kurban edildi. 1994 Dünya Kupası sırasında da ‘dilini tutamadı’, neden maçların öğle saatlerinde oynandığını, uluslararası çalışma yasalarının neden futbola uygulanmadığını soruyor ve uluslararası bir futbolcu sendikasından bahsediyordu.

Bir kez daha kurban seçildi. Yıllardır kullandığı ilaçlarda doping olduğu gerekçesiyle turnuvadan ihraç edildi ve bir kez daha lanetlendi! 12 yaşındayken parayla spor arasındaki ters ilişkinin farkında olan Maradona, para ve şöhret sahibi oldukça bu yeteneğini yitirdi. Bazı şeylerin farkına vardığında ise artık kendisi değildi. O bugünün futbol ortamının temelinin şekillendirildiği bir yıldızdı. Bir oyuncunun bir takım ettiği bir kuşağın son, yıldızsız kalamayan futbolda medya yıldızları döneminin ilk temsilcisi oldu.

(1) Eduardo Galeano, Gölgede ve Güneşte Futbol, Can Yayınları (1997)