Herkesin herkesleştirildiği bir iktidar oyunu
Alain Deneault'nun 'Vasatlığın İktidarı' kitabı Yeni İnsan Yayınevi tarafından yayımlandı. Deneault kitapta, vasatlığın iktidarı ele geçirme süreciyle ilgili analizlere girişiyor.
Yalınlık ve basitlik çoğu zaman karıştırılıyor, hatta birbirinin yerine kullanılıyor: Yalınlığın özündeki bilgelik, sakinlik ve netlik paranteze alınarak kofluk, sahtelik ve sakillik geçer akçe hâline getirilip sıradanlaştırılıyor. Benzer bir durum vasatlık için de geçerli; sakilliğin yaygınlaşması, bilgi olmayanın bilgi gibi sunulması, bir şeyin ya da kişinin aniden yüceltilmesi ve ardından aynı hızla yok sayılması, vasatlığın yaşamımızda kapladığı yeri sürekli büyütüyor.
Öte yandan, günümüzde hemen herkesin kendisini her şeyin ve başkalarının üstünde konumlandırıp âdeta “üstün insan” gibi görmesi, vasatlığın alanını enikonu genişletirken basitliği normalleştirip yalınlığı git gide silikleştiriyor. Sonunda basit ve vasat olanlar, bilgiye ve yalınlığa saldırıyor.
Yazar ve felsefeci Alain Deneault, 'Vasatlığın İktidarı'nda bu saldırıya dair çözümlemeler yaparken vasatlığın, iktidarı ele geçirme süreciyle ilgili analizlere girişiyor.
ORTALAMANIN UYMAK ZORUNDA OLDUĞUMUZ ÖLÇÜTE DÖNÜŞMESİ
Deneault, vasatlığın ne anlama geldiğini, onun nelere yol açtığını ve bu kadar makbul hâle nasıl geldiğini anlatmaya çalışırken önemli bir soru ve ona vermeye uğraştığı yanıtlarla koyuluyor yola: “Vasat bir insanın başlıca becerisi nedir? Diğer vasatı tanımasıdır. Beraber birilerine yağ çekerler, iyiliklerinin karşılıksız kalmamasına dikkat ederler ve benzerlerini kendilerine çekmenin yollarını çabucak buldukları için büyüyen bir topluluğun iktidarını kurarlar. Gerçekten önemli olan, aptallıktan uzak durmak değil onun güç imgeleriyle süslenmesini sağlamaktır.”
Kardeşleri sakillik, aptallık, yüzeysellik ve pragmatizmle beraber yol alan vasatlık; ortalamanın üstünlüğü diye tanımlanabilir. Vasat insan, ne zaman ve nerede bulunacağını, kime selam vermesi gerektiğini bilen kişi olarak öne çıkar. Deneault, vasatlığın iktidarının “yetke verilmiş ortalama” olduğunu söylüyor: “Vasatlık iktidarı, öyle bir düzen kurar ki orada artık ortalama, bizim mevcut durumu kavramamıza olanak sağlayan soyut bir sentez değil, uymak zorunda olduğumuz ölçüttür.”
Deneault’ya göre emeğin bölünmesi, emeğe karşı geliştirilen kayıtsızlık, tüketim kültürü, popülizm, düşünme tembelliği ve yalnızca yapmaya odaklanma vasatlığın iktidarını güçlendirdi, güçlendirmeye devam ediyor. Bilgi sahibi olmayan ya da bilgi olmayanı bilgiymiş gibi satan “uzmanlar” ve birey yerine kitle isteyen politikacılar ise bu çarkı daha hızlı döndürüyor. Özgüveni hayli yüksek ve kendisinin çok bilgili olduğunu düşünen vasat insanların, kendi sıradanlıklarını fark etmemesi de süreci daha trajikomik hâle getiriyor.
Deneault’ya göre vasatların kendilerine uygun biçimde kurduğu “sistem” ve ardından inşa ettiği iktidarın özünde, dar çevrelerinde başarıya ulaşma ve gözde olma arzusu bulunuyor. Böylece vasatlık iktidarı muğlaklığın, inandırmanın, donanımsızlığın ve sahteliklerin prim yaptığı bir düzene dönüşüyor: “Vasatlık iktidarı insanları bir sonuç yanılsaması yaratan çalışma taklidi yapmaya yönlendirir. ‘Mış gibi’ yapmak başlı başına bir değer hâline gelir. Vasatlık iktidarı, bizi düşünmemizi yetkili makamların geliştirdiği keyfi modellere bağlamaya zorlar.”
Deneault, vasatlık iktidarını “uzmanlarla”, “fikir beyan edenlerle”, onlar aracılığıyla yaratılmış ve politikacıların kullandığı kitleyle sahnelenen bir oyun diye niteliyor. Herkesin herkesleştirilmesine dayanan ve “uzmanların” beyanlarıyla desteklenen bu oyunda, düşünme geri plana itilirken yazarın deyişiyle “kabul edilemez olan kaçınılmaz, iğrenç olan ise gerekli” diye sunularak insanların zekâsıyla alay ediliyor. Diğer bir ifadeyle aptallaştırma esas amaca dönüşürken akıl, bilgi, deneyim, eleştiri ve tartışma hedef tahtasına konuyor. Bunlar yerine, eğlence endüstrisiyle ve reklamlarla sömürgeleştirilen zihinlerle iş görülmeye çalışılıyor. Dolayısıyla bir tüketim ve arzu ekonomisiyle uyutulanlar, vasatlık iktidarının ana besin kaynağı hâline geliyor. Niteliksizlikle beraber nicelik, yaşamın her alanına nüfuz ederek yükselişe geçiyor. Bilimin yerini tanıtım, pazarlama ve yönetişim, aklın yerini ise fetiş alıyor. Fikir alışverişi yerine lobicilik ve güdümleme geçerken “uzmanlar” gerçeği bulandırmakla görevlendiriliyor. Toplumsal aktörleri küçümsemek, politik hareketleri ve sınıf mücadelesini yok saymak da vasatlık iktidarını yücelten, pragmatik ve bilimsellikten uzak “uzmanların” yegâne işine dönüşüyor. Onlar, topluma “her zaman daha fazlasını isteyin, kimsenin sizi aptal yerine koyamayacağını gösterin ve oyundan atılmamak için her şeyi yapın” gibi düsturlar aşılamayı kendilerine bir görev biliyor. Vasatlık iktidarının can simidi olan piyasa ekonomisi konumunu sağlamlaştırırken her şey, alış ve satış rakamlarıyla açıklandığında aptallığın ekonomisi işlemeye başlıyor. Yolsuzluk ve ikiyüzlülük ise vasatlık iktidarının temel öğesi hâline gelirken Deneault’nun deyişiyle rakamlar ve para, “her şeyi gizleyen bir örtüye dönüşüyor.”
'KÜÇÜK İNSANLARDAN' OLUŞAN BÜYÜK KİTLE
Satın almanın, gösteriş yapmanın, kültürlü ve bilgili görünmenin esas olduğu vasatlığın iktidarı, Deneault’nun deyişiyle ruhsal değil, ekonomik zenginliği her şeyin önüne koymaya dayanıyor. Her türlü tasarruftan kazanç sağlayan, gerektiğinde pintileşen insan, bu iktidarda servetine servet katıyor; zengin kişi, maaşını verdiği ve her istediğini yapmak zorunda bıraktığı sefillerin yüzüne bakarak alaycı kahkahalar atmayı da ihmal etmiyor. Yazarın “ekonomi yapmak” dediği aşamaya böyle varılıyor: “Zengin insanlar şiddeti uygularken yadsır; fakir insanlar ise şiddete teslim olurken onu bastırır. Birinci olayda, zengin kişi sağladığı gizli ayrıcalıkların tadını çıkarırken asla adını anmamalıdır. İkincisinde, fakir kişi onu sansürlemeli ve işleyişlerini içselleştirmelidir.”
Deneault, vasatlık iktidarının ekonomi, siyaset, çalışma ortamları, sanat ve kültür gibi hayatın her alanında geçerli bir yönetişim oyunu olduğunu belirtiyor. Buna göre, birer “akıl hocası”na dönüşen “uzmanlar”, toplumun gerçeklikle ilişkisini bozarak herkese aynı anda aynı şeyin sunulmasının önünü açıyor ve böylece birer nesne hâline getirilen kişilerin yalıtılmasını sağlıyor.
Deneault, vasatlığın iktidarının kurulup gelişmesinde kendisini vasat olarak görmeyenlerin önemli bir payı bulunduğunu da not ediyor: “Büyük dünyayı değiştirmekten aciz bazı muhalifler küçük dünyalar yaratmak için çalıştı: Yetke ilişkilerinin tersine döndüğü küçük evrenler… Hedef, artık hiçbir şeyin beklenmediği büyük dünyadan uzak, küçük dünyanın merkezine yerleşmektir. Fikirler ve girişimler bakımından zengin, bazen demokratik anları hoş bir şekilde canlandırmalarıyla örnek olan pleb dünyaları aynı zamanda tam bir kafa karışıklığı mekânı olarak da gelişebilir. Orada insanlar tekerleği yeniden icat eder, eskilerin bütün kusurlarıyla beraber yeni ‘toplumsal sözleşmeler’ yapar ve çok daha küçük ölçekte de olsa belirli totaliter rejimlerden pek farkı olmayan bir şekilde ilk temel eylemlerin şiddetini uygular. Ardından eleştirinin yerini tebliğcilik ve siyah beyaz düşünme alır. Endişeli özgürlükçüler ve liberaller, özellikle yatıştırıcı ‘özgürlük’ kavramı etrafında örgütlenmiş bir sağ-sol siyasal yelpazesinin benzerini yeniden oluşturmuştur artık. Yaklaşımlarının ve uygulamalarının gerçekliğinde, halklar ile ilkeler genelde koşullara ve çıkarlara bağlı olarak seçilecek ve gösterilecek öğelerin bir süpermarkette sergilenmesi gibi görünecek. Slogan artık ‘Benim haklarım!’ ya da ‘Ne istiyorum’dur: Başka şeyler kimin umurumda?”
Deneault, vasatlığın iktidarını özgürlük, haklar, iletişim ve toplum mühendisliği bağlamında çözümlerken uzak ve yakın geçmişi göz önünde bulunduruyor, ardından da reklamcılıkla, pazarlamayla ve tüketimle yoğrulan günümüze geliyor.
Vasatın yalnızca vasatı tanıdığı, daha çok vasat ve vasatlık istediği bu düzende kavramlar da birbirine karışıyor. Daha doğrusu kasıtlı olarak karıştırılıyor. Sistem muhaliflerine, düşünen ve eleştirenlere, totaliterliği reddedenlere ve herkesleşmeyi kabullenmeyenlere karşı savaşa hazır bir kitle yaratılıyor. Bu kitleden, “her şeye eşit uzaklıkta olması” bekleniyor. Sistemin işleticisi konumundaki “uzmanlar”, Deneault’nun Nietzsche’den ödünç aldığı ifadeyle vasatlığı uluorta dillendirilmeyip eleştirilmeyecek “küçük insanlar”ın oluşturacağı çoğunluğu vaaz ediyor. Başka bir deyişle lümpenlerin ağırlıkta olduğu ve daha fazla vasatlık talep eden bir iktidara dikkat çekiyor yazar.
Bütün bunların ardından Deneault, “Ne yapabilirim?” sorusuna yanıt arayıp vasatlığın iktidarından kurtulmak isteyenler için birkaç öneride bulunuyor: “Öfkelenmeyi bırakıp sonraki soruya geçin; geçerli nedenlerin birleşimini oluşturmak için durmaksızın çalışın; hiziplerin ve mezhepçi içe kapanmaların ötesinde diğerleriyle örgütlenin; ideolojiyle dalga geçin; propagandanın öznelliğimizin özüne yazmak istediği terimleri önemsiz düşünce nesnelerine indirgeyin; hegemonyacı örgütlenme yollarını aşın; bize benzeyen yapılar kurabilecek misiniz, bir bakın. Radikalleşin!”