YAZARLAR

Herkesin kurtuluşu HDP’sizlikte mi?

İktidar taklitçisi sağ muhalefet HDP karşıtlığını hem iktidarın gazabına karşı bir kalkan hem de iktidara sıçramada bir yay olarak işlevselleştirmek istiyor. İktidar açısından ise HDP karşıtlığı, ideolojik sebeplerin ötesinde, kısa vadede kendi koalisyonunu muhafaza etmenin yapışkanı, orta vadede de iktidarda kalmanın yolu olarak işlevselleştiriliyor.

İktidarın Kürt meselesi bağlamında yaptığı hamleler üzerine tartışmak, en azından biz gazeteciler açısından mümkün değil. Çünkü Türkiye’de böylesi tartışmaları yürütecek bir ifade hürriyeti de, bu hakkı muhafazaya yönelik bir toplumsal-siyasal talebin görünürlüğü de yok.

Dolayısıyla bu yazıyı otosansürden artakalmış kırıntılardan ibaret saymak gerekiyor.

Aynı şeyin muhalefet için geçerli olduğu söylenebilir ama muhalefet partilerinin asli işi tam da ifade hürriyetini elde etmeye yönelik bir programı hayata geçirmek. İfade hürriyeti elde edilemediği sürece iktidarın hiçbir politikası tartışılamaz ve dolayısıyla uzun vadede iktidarın değişmesini sağlayacak bir seçmen eğilimi yaratılamaz. Dolayısıyla eğer muhalefet mensubuysanız otoriter bir iktidara karşı vereceğiniz en temel mücadele, öncelikle ifade hürriyetini sağlamaya yönelik olmalı.

İfade hürriyeti yoksa, bununla ilgili yasak çemberi susma hakkının bile elden alınacağı kadar genişlemişse, bırakın iktidarı değiştirmeyi veya makro düzey politikalara yönelik eleştirileri, hatta bırakın soğanın fiyatını, cücüğünü bile sorgulayamaz hale gelirsiniz ki, Türkiye zaten epey bir süredir o noktada.

Buna rağmen muhalefetin rafa kaldırılmış ifade hürriyetini tekrar elde etmeye yönelik elle tutulur hiçbir mücadelesi yok. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de genel olarak anamuhalefetin yapmadığı tek şeyin muhalefet olduğunu söylemek mümkün.

Peki muhalefet yoksa, iktidar nasıl değişsin ki?

Başka bir soru daha var: Muhalefet ideolojik olarak iktidarın çizgisine gelmişse, iktidarı taklit etmeye başlamışsa, hatta “sonuna kadar arkandayız” diyerek hizalanmışsa, var olan iktidar niye değişsin ki?

***

Başka bir boyuttan bakalım…

Eğer bir iktidar, farklı ideolojik arkaplana sahip tüm muhaliflerini veya birkaçını “devletin tüm düşmanlarıyla” özdeş hale getirmeyi başarmışsa, onları hem “düşmanlardan” gelen darbelerin sorumlusu, hem de “düşmanlara” vurulan darbelerin kaybedeni olarak göstermesi son derece kolay olur.

İktidarın ülkeyi yönetemeyecek durumda olduğu halde muhalefete karşı yaşadığı konfor, ipi böylesi sağlam bir kazığa bağlamış olmasından kaynaklanıyor.

Sağ muhalefet ise bundan sıyrılmanın, kazığı yerinden oynatmanın yolu olarak iktidara değil, iktidarın “düşman”, “her türlü kötülüğün müsebbibi” olarak resmetmeye çalıştığı HDP’ye yöneldiği sürece, AKP-MHP’nin kazığı daha da sağlamlaşacak.

Dolayısıyla en azından Kürtler açısından bakıldığında, muhalefet iktidarla aynı çizgiye gelmişse, iktidar değişse ne olur, değişmese ne olur?

***

Meseleye Kürt sorunu bağlamında bakmak zorundayız, çünkü AKP-MHP’nin zorlu yakın gelecek için kasada tuttuğu en büyük koz Kürt hareketi bağlamında yaptığı ve yapacağı hamleler. Zira Kürt hareketine yönelik uygulamalar muhalefeti hizaya sokan, hazırola geçiren, kimseden çık çıkmamasını sağlatan, “ya bendensin ya onlardan” basıncını sağlatan yegâne başlık. Ayrıntıya girmeye gerek yok, bugün itibariyle bu atmosferin içindeyiz zaten.

Bu süreçte gerçekleştirilen siyasi hamlelerin zemini “güvenlik politikaları” üzerinden hazırlanıyor. Üstelik bu politikalardaki başarılar kadar başarısızlıklar da iktidar tarafından muhalefete karşı işlevselleştirilebiliyor. Çünkü AKP’nin başarıların kaynağı olarak kendisini, başarısızlıkların kaynağı olarak da “HDP’yle gizli müttefik olan” anamuhalefeti göstermesi neredeyse bir ezbere dönüşmüş durumda.

***

Bunun yanı sıra, iktidar partisi taklidi yapmak, kendisini geleceğin peşin iktidarı gibi konumlayıp örneğin HDP’yi rahatlıkla siyaset dışı göstermek, Türk sağ muhalefeti tarafından, iktidarın yarattığı bu ezberi sözüm ona kırma yöntemi olarak benimsemiş durumda.

İktidar taklitçisi sağ muhalefet HDP karşıtlığını hem iktidarın gazabına karşı bir kalkan hem de iktidara sıçramada bir yay olarak işlevselleştirmek istiyor.

İktidar açısından ise HDP karşıtlığı, ideolojik sebeplerin ötesinde, kısa vadede kendi koalisyonunu muhafaza etmenin yapışkanı, orta vadede de iktidarda kalmanın yolu olarak işlevselleştiriliyor.

Her alanda kredibilitesini tüketmiş olan iktidarın tutunabileceği tek dal HDP karşıtlığı. O yüzden de bu dalı hemen kırmak yerine zamana yaymak, HDP’yi kapatmayı belli bir takvim içinde planlamak istiyor olabilirler.

HDP, iki yandan gelen bu tazyik karşısında siyaset alanının merkezine oturduğunun, temsil ettiği kitlelerin geleceği açısından tarihsel bir dönemeçte olunduğunun farkında.

Peki ama en azından söylemsel düzeyde bunun gereğini yeteri kadar yerine getirebiliyor mu?

HDP kendi gücünü iktidar ve sağ muhalefetin tuttuğu, boyu kısa, bedeni zayıf gösteren lunapark aynasından mı, bizatihi kendi suretinden mi görüyor? Bu da ayrı bir yazı konusu.

Ama biliyorsunuz, lunaparklarda sadece zayıf ve kısa gösteren aynalar yok. Kısayı uzun, inceyi kalın gösteren aynalar da var. Peki nasıl oluyor da boyu kısacık sağ muhalefet partileri bile kendilerini HDP karşısında dev aynasında görüyor?

Sahi iktidarıyla sağ muhalefetiyle herkes kurtuluşu HDP’sizlikte mi görüyor? Türkiye’ye, Kürt meselesine dair bu kadar mı az şey biliyorlar?

HDP’nin gücü açık veya kapalı olup olmamasından değil, Kürt sorununun çözümünü isteyen milyonlarca insanın talebinden kaynaklanıyor. HDP o talebin yaratıcısı değil, olsa olsa sözcüsü. Pek çok Kürt milliyetçisine göre de olması gerekenden çok fazla “uzlaşmacı.”

Dolayısıyla HDP’nin kapatılıp kapatılmaması barış, demokrasi, eşitlik talepkârı kitlelerin değil, olsa olsa sözcünün önünü almak olur.

Bu temel unsuru bile gözardı edecek kadar “acelesi” olan iktidarın da, sağ muhalefetin de derdinin Türkiye’yi aydınlık bir geleceğe kavuşturmak olmadığı, temel meselenin “taht savaşları” olduğu ve yarın HDP’nin kapısına kilit vurulsa, içinde bulunulan karanlığın ertesi gün daha da koyulaşacağı yeterince açık değil mi?

Elbette açık.

 

İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.