YAZARLAR

Hervé Renard’ın cüreti, Messi’nin son dansını gölgede bıraktı

Geçtiğimiz mayıs ayında Suudi Arabistan devletinin turizm elçisi olan Messi, belki kendisini yabancı bir takıma kaybetmedikleri için teselli edebilir. Ama son Dünya Kupası tecrübesinin Katar’a bir turistik seyahat olarak geçmesini istemiyorsa hem onun hem de arkadaşlarının bundan çok daha fazlasını göstermeleri gerekiyor.

Dünya Kupası’nın ilk iki gününde, takımlar arasında bariz güç farkının olduğu iki maç oynanmıştı: Katar-Ekvador ve İngiltere-İran. Üçüncü günün açılış karşılaşması olan Arjantin-Suudi Arabistan da böyle bir maçtı.

Katar ve İran, kendilerinden beklenildiği gibi güçlü rakiplerini derinde bekleyerek durdurmayı denemiş, ama bunu başaramamışlardı. Suudi Arabistan’ın da aynısını yapması bekleniyordu. Ama Hervé Renard’ın kafasında başka bir şey vardı. Asya futbolunun itibarını kurtaracak bir şey.

Maç öncesinde yaptığı açıklamada iddialı konuşan Fransız teknik direktör, “Dünya Kupası’na piknik yapmak için gelmedik. Arjantin karşısında galip gelmek istiyoruz. Üç plan hazırladık” demişti.

Maçın başından itibaren en net gösterdiği planıysa takımını derinde bekletmeyi reddetmesi ve savunma çizgisini fazlasıyla önde kurmasıydı. Henüz 10. dakikada Lionel Messi’nin ayağından gelen bir penaltı golüyle geriye düşmelerine rağmen geri adım atmayan Renard’ın bu cüretkâr planı ise sonrasında çok iyi işledi.

RENARD MEYDAN OKUDU VE KAZANDI

Bu sayede önce Messi'nin bir golü, ardından Lautaro Martinez'in iki golü ofsayt gerekçesiyle geçerli sayılmadı. 2018 Dünya Kupası’nda çıktığı dört maçta toplam altı kez ofsayta yakalanan Arjantin, Suudi Arabistan karşısında ise 35 dakikada yedi kez ofsayta düşmekten kaçamadı.

Suudiler yalnızca savunmayı önde kurmadılar, aynı zamanda presleriyle de Arjantin’in geriden oyun kurmasına mâni oldular. 

Gary Lineker, maç esnasında attığı tweette, "Suudi Arabistan'ın enerjisi, baskısı ve agresifliği bir başka düzeyde. Elbette bunu sürdüremezler" dedi. Ama Lineker'in beklediği gibi olmadı. Suudiler hem enerjilerini ikinci yarıya taşıdılar hem de ilk yarıda planlarının işlemesinin verdiği cesaretin de etkisiyle toplu oyunda da daha etkili olmaya başladılar. Bilhassa, Salem Al-Dawsari’nin attığı nefis golün öncesindeki topa ilk dokunuşu, dönüşü ve bitirişi üst düzey bir teknik beceri isteyen türdendi.

Renard, The Athletic’ten Oliver Kay’in paylaştığı açıklamalarında Suudi oyuncularının sahip olduğu teknik kaliteye vurgu yapmış, ama bundan çok daha fazlasına ihtiyaçları olduğunun altını çizmişti: “Buradaki dördüncü sezonum ve bu ligi çok iyi biliyorum. Kolay bir lig değil. Yüksek bir teknik kalite var. Ama artık futbolda yetenek yetmiyor. Koşmalısınız, rakibe basmalısınız. Topu kaybettiğinizde sonraki birkaç saniyedeki tepkiniz çok önemlidir. Bugünün futbolu bu ve geliştirmemiz gereken kısım bu.”

Suudi Arabistan’da oyuncuların çok yetenekli olduklarını ve bazen sihirli şeyler yapmak istediklerini söyleyen Renard, “Ama bizim ihtiyacımız olan takım olarak oynamak,” demişti. “En önemli şey bu. Gittiğim her yerde, her zaman iyi bir takım ruhuna sahip olmaya çalışırım. Hep aynı şeyi tekrarlıyorum: Bu oyunu kendimiz için ya da gösteri yapmak için oynamıyoruz. Bazen harika futbol oynamak gerekmez. Takım hâlinde oynamalıyız. Oyuncular önce takımı, sonra kendini düşünmeliler.”

Bu alıntılardan da anlaşılabileceği gibi Suudi Arabistan’ın bir fiziksel yoğunluk takımı olmasını isteyen Renard, kendisine ilham veren takımın ise Jürgen Klopp’un Liverpool’u olduğunu söylemişti: “Bu sezon çok sayıda sakat oyuncuları oldu, ancak Şampiyonlar Ligi’ni kazandıkları en iyi zamanlarında muhteşemlerdi. Oyuncuların hepsi takım için birlikte çalışıyorlar ve sürekli baskı yapıyorlardı. Bu benim çok hoşuma giden bir şey.”

SUUDİLERİN İKİ BÜYÜK AVANTAJI

Suudi Arabistan’ın Dünya Kupası’ndaki birçok takıma karşı bariz üstünlüğünün olduğu iki konu daha var: Birincisi; turnuvadaki takımların çoğu yurt dışında farklı kulüplerden gelen oyunculardan oluşurken, Suudi Arabistan’ın kadrosundaki tüm oyuncuların kendi yerel liglerinde oynuyor olması. Bu kimileri için bir geri kalmışlık göstergesi olabilir, ama aslında onlara beraber oynama alışkanlığı ve bir kulüp takımı hüviyeti kazandırıyor.

Renard da oyuncularının hepsinin yerel ligde oynuyor olmasını olumlu bir şey olarak değerlendiriyor: “Oyuncuların hepsi gittikçe daha iyiye gidiyor ve bu sayede ligdeki futbolun seviyesi yükseliyor.”

İkinci avantajları ise uzun süredir birlikte çalışma fırsatlarının olması. Dünya Kupası’nın tarihte ilk defa sezon içinde düzenlenmesini, kimi eski futbolcular, oyuncuların turnuvaya daha taze gelmelerini sağlayacak bir gelişme olarak yorumladı. Bu doğru olabilir. Fakat yine bu yüzden takımların çoğu yalnızca bir hafta birlikte antrenman yapma fırsatı bulabildi ve millî takımların zaten en büyük güçlüğü olan bir arada çok fazla zaman geçirememe sorunu daha da derinleşti. 

Belki oyuncular bireysel olarak gerçekten daha zindeler, evet. Ama takımlar daha örgütsüz. Her ne kadar henüz çok erken olsa da, turnuvanın ilk üç gününde oynanan maçların niteliğinden bu çıkarımı yapabilmek mümkün.

Suudi Arabistan’ın ise böyle bir sorunu da yok. Çünkü futbol federasyonları, Renard’ın isteğiyle ekim ortasında ligleri askıya aldı ve millî takımın turnuvaya hazırlanabilmesi için dört hafta fazladan zamanı olmasını sağladı. 

DÜNYA KUPASI ŞİMDİ BAŞLADI

Fakat elbette, ne olursa olsun, Arjantin’in ilk maçında Suudi Arabistan’a kaybetmesi, turnuva tarihinin en büyük sürprizlerinden biriydi. Aynı zamanda 36 maçlık yenilmezlik serileri de sona eren Arjantin, 1930’da kaybettiği Uruguay maçından bu yana ilk kez ilk yarısını önde kapattığı bir Dünya Kupası maçından da yenik ayrıldı.

Bu bir yanıyla biz izleyicilere de gerçekten bir Dünya Kupası’nın içinde olduğumuzu hissettiren ilk andı belki. 

Yine de Arjantin, bu şok edici mağlubiyetten dolayı enseyi karartmamalı. İtalya 90’ın açılış maçında da Kamerun’a kaybetmişlerdi ve bu yine büyük bir sürprizdi. Ama sonrasında finale kadar yürümeyi başarmışlardı. Kafalarını kaldırabilirlerse aynısını yine yapabilirler.

Geçtiğimiz mayıs ayında Suudi Arabistan devletinin turizm elçisi olan Messi ise belki kendisini yabancı bir takıma kaybetmedikleri için teselli edebilir. Ama son Dünya Kupası tecrübesinin Katar’a bir turistik seyahat olarak geçmesini istemiyorsa, hem onun hem de arkadaşlarının Meksika ve Polonya karşısında bundan çok daha fazlasını göstermeleri gerekiyor.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.