Heybe: Ruh sağlığında insan hakları

Heybe dergisi, aralık ayında çıkardığı "Ruh Sağlığında İnsan Hakları" başlıklı sayısında tedavi yerine iyileşme sürecine odaklanılmasının, insan hakları bağlamında önemine değiniyor.

Google Haberlere Abone ol

Zafer Kıraç* [email protected] 

"Heybe’nin bu sayısının ruh sağlığı sistemi içerisinde yer alan tarafların deneyim ve perspektifleri aracılığıyla insan hakları vurgusunun daha güçlü olduğu bir sistemin inşasına katkı sağlaması dileğimizle..."

Bu dilekle yola çıkılmış ve önemli bir çalışmaya imza atılmış. Oldukça kapsamlı bir dosya oluşturulmuş, yıllardır bu alanda hak savunuculuğu yapmış birisi olarak, yayın kurulunun amacına ulaşmış olduğunu söyleyebilirim. Editörler Fahriye Oflaz ve Gonca Polat başta olmak üzere bütün emeği geçenlere teşekkür etmek lazım. Ruh sağlığı alanında hizmet alan milyonlarca insan ve yakınları ve elbette hizmet verenler var. Sorunları açıkça tartışmak ve birlikte çözüm yolları aramak iyi bir başlangıç olmuş. Umarım arkası gelir, özelikle hizmet verenler ve sorumlular gereken dersleri çıkarır ve yapmaları gerekenleri samimi bir şekilde ele alırlar.

Dergideki yazılardan kısa notlar aktaracağım sizlere, tamamına dergiyi edinerek ve www.heybedergi.com ‘dan yazı işleriyle ilişkiye geçerek ulaşabilirsiniz.

Editörlerin sunuş yazısında "Ruh Sağlığında İnsan Hakları" konusuna kapsamlı ve bütüncül bakmanın gerekliliği çok açık bir şekilde ortaya konmuş:

"Ruh sağlığı alanında, semptom ve tedavi yerine iyileşme sürecine odaklanan bir sistem, insan haklarının gerçekleştirilmesinde hareket noktası olacaktır. İyileşme, ruhsal hastalık ile birlikte, anlamlı bir hayat, bütüncül bir benlik oluşturma sürecine işaret eden bir yaklaşımı içermektedir. İyileşme, semptomlara rağmen anlamlı ve doyurucu bir hayat sürebilme olarak düşünüldüğünde, buna olanak sunan bir çevre ve kapsayıcı bir sosyal refah sisteminin varlığı öne çıkmaktadır. İyileşmeyi destekleyen bir sosyal yapı olmadığında, 'iyileşememe'nin kişisel bir başarısızlık olarak algılanması ve faturanın bireye kesilmesi en önemli risklerden biridir.

Türkiye’de pek çok alanda olduğu gibi ruh sağlığı alanında da sorunların çözümünde toplum kelimesinin karşılığı olarak sanki sadece aile anlaşılmaktadır ve aile birincil aktör olarak görülmektedir. Tedavi ve iyileşme sürecine ilişkin sorumluluğun büyük bir kısmı aileden beklenmekte ve hizmetlere erişimde aile adeta bir anahtar rolü üstlenmektedir. Bu işlevleriyle aileden ruh sağlığı sistemindeki boşlukları kapatması ve tedavi ve rehabilitasyonu da kapsayan tüm süreci neredeyse tek başına yönetmesi beklenmektedir. Kurumsal ve toplumun sorumluluğu olan hizmetlerin aileye aktarıldığı bir sistem, ruhsal hastalık tanısı almış kişilerin iyileşme sürecinde önemli engellerden biridir. Bu durum ek olarak insan haklarının sağlanması ve korunması sürecinde, özellikle de bireyin kendi kaderini tayin etme/karar alma hakkı konusunda ciddi sorunlara yol açmaktadır.

Bu sayıda, ruh sağlığı sistemi içerisinde insan hakları konusunu, sistemdeki farklı aktörlerin perspektifi ile tartışmaya açmak istedik. Ruh sağlığı sistemi, ruhsal hastalık tanısı almış kişilerin insan haklarının hayata geçirilmesi konusunda nerede durmaktadır? Sistem, bizzat kendi uygulamaları ile insan hakları ihlallerini nasıl gerçekleştirmektedir? Bu kapsamda, ruh sağlığı hizmetini sunanlar, hizmet alanlar ve onlara eşlik edenler (aileler), sistemde yaşanılan insan hakları ihlallerine ilişkin değerlendirmelerini, hakların gerçekleştirilmesine olanak sağlayacak önerilerini ve olumlu deneyimlerini aktardılar."

"Her Kelime Bir Evren: Her Yer Deli Dolu!". Deli sıfatı üzerine dilsel açıdan dikkat çekici bir yazısı var Deniz Kırımsoy Denge’nin: "...150 kadar ifade var deli karşılığında kullanılan. Neden bu kadar çok? Bu soru çok önemli.  Neden deli kavramı karşılığında bu kadar çok ifade ve kelime var peki?"

Eminim çok ilginç bulacağınız bu yazıyı ve şöyle bitiriyor: "Hepimiz bir yandan sempati duyar bir yandan da ürkeriz deli’den. Bir yandan ihtiyaç duyarız deli’ye, bir yandan onu öteler, dışlarız. Bir yandan kucaklarız deli’yi, bir yandan kaçarız. Garip bir çelişkidir bu."

Ankara Şizofreni ile Yaşamayı Öğrenme ve Destekleme Derneği üyesi psikolog Esma Karakurt’un yazısının başlığı "Foucault, Deliliğin Tarihi ve Delilik Politikası". Tımarhaneden ruh sağlığı hastanelerine bir tarihsel yolculuğa çıkarıyor bizi: "Tımarhanelerin bir psikiyatri sahası olması, psikiyatrinin delilik hakkındaki söylemsel pra-tiklerin ötesinde hakikat söylemini kurabilecek manevralar yapabilme becerisine bağlanır. Foucault, 'Psychiatric Power' çalışmasında 'İktidar bir hakikat oyununa nasıl yol açabilir?' sorusuna yanıt arar. Disipliner iktidarın delilerin hayatına girişi onların akıl hastası olarak çağrıldıkları, 19.yy başında tımarhaneler ve psikiyatrinin tıbbın bir alanı olması ile mümkün olmuştur. Psikiyatrinin tımarhaneyi organize etme ve kurumsallaştırma biçimi ve becerisi hem kendi doğumuna hem de 'akıl hastasının' doğumuna, haliyle deliliğin aklın içinde yok edilmesine imkan verdi."

"İnsan Hakları Bağlamında Ruhsal İyileştirim: Hastalık Doğal, İyileşme Haktır" başlığındaki yazıyı Uzman Psikolog Kübra İpçi ve Dr. Mustafa Yıldız hazırlamışlar: "Ülkemizde son yıllarda gerçekleştirilen ilerlemeler kayda değer olmakla birlikte ciddi ruhsal hastalıkları olan bireylerin temel insan haklarına erişimlerinin yeterli düzeyde sağlanamadığı açıktır. Erişilebilirlik, iyileştirim hizmetlerinde yetkin sağlık çalışanlarının istihdamı, çalışan sürekliliğinin sağlanması gibi konular acil çözüm bekleyen başlıklar arasındadır. Hakların kullanımının sağlanması noktasında ciddi ruhsal hastalıkları olan bireylere farkındalık kazandırma çalışmalarının yapılmasına, iyileşmenin ana etmenlerinden olan umut, yaşam doyumu, benlik saygısı, tedavi uyumu, belirti yönetimi konusunda bireylerin desteklenmesine, eğitim ve istihdam olanaklarının artırılmasına, damgalama ve ayrımcılıkla mücadele edilerek toplumsal katılımın artırılmasına yönelik kapsamlı ve süreklilik arz eden iyileştirim girişimlerine ihtiyaç duyulmaktadır."

Hüsnünur Aslantürk, Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü’nde doktor öğretim üyesi, tıbbi ve psikiyatrik sosyal hizmet ile aile refahı alanında çalışmaları bulunuyor. "Hak Temelli Ruh Sağlığı Hizmetlerinde Bir Gereklilik: Destekli Karar Verme" yazısının sonunda şöyle diyor: "Ruh sağlığı alanında hak temelli hizmetlerin yaygınlaşması, ruhsal bozuklukla yaşayan bireylerin tüm haklarını kullanabilir duruma gelmelerinin ön koşulu olarak değerlendirilebilecek yasa önünde eşit tanınma hakkının tam ve etkin olarak hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir. Bireyin yasa önünde eşit tanınma hakkını kullanması ancak karar alma süreçlerinde desteklenmesiyle mümkün kılınabilir. Dolayısıyla engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmede de işaret edilen destekli karar verme modellerinin bu kapsamda hayata geçirilmesi ve yaygınlaştırılması önemlidir."

"İnsan Hakları Bağlamında Psikiyatri Hemşireliği Bakımı" yazısında Ruh Sağlığı ve Psikiyatri Hemşireliği Profesörü Besti Üstün, "Hemşireliğin özü, odak noktası olarak bakım, birey aile ve toplumun sağlığının geliştirilmesinde hastalık ve acı çekme yaşantısını önlemede ya da hastalıkla baş etmede ve bu yaşantılarından anlam bulmada yardım edilen kişilerarası bir süreçtir. Ruhsal hastalığı olan bireylerin savunmasız, kırılgan bir grup olarak temel haklarının kullanılmasında engellerle karşılaştıkları, damgalandıkları ve ayrımcılığa maruz kaldıkları bilinmektedir. Özellikle hastaneye yatışları sürecinde insan hakları bağlamında birçok ihlal, etik ikilem ve ihmalle hem hasta hem de hemşireler her an karşılaşmaktadır. Psikiyatrik sağlık hizmeti ülkelerin politikaları doğrultusunda oluşturulan sağlık sistemleri içinde verilen ekip hizmetidir. Kuşkusuz sistemin tüm ögelerinin insan haklarının korunması ve ihlal edilmesinde rolü vardır" diyor.

Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Hasta Hakları ve Tıbbi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığında sosyal çalışmacı olarak görev yapan Murat Derin, "Ruh Sağlığı Alanında Sosyal Hizmet Uygulaması" başlıklı yazısında sosyal hizmet mesleğinin bu alana katkısının altını çiziyor: "Ruh sağlığı alanı yakın bir geçmişe sahip olmasına karşın önemli gelişmelerin kaydedildiği disiplinler arası bir çalışma alandır. Bu alana farklı disiplinlerden gelen uygulamacıların önemli katkıları söz konusudur. Bu disiplinlerden biri de şüphesiz sosyal hizmet disiplinidir. Sosyal hizmet uzmanları doğrudan veya dolaylı olarak ruh sağlığı sorunları yaşayan müracaatçılarla çalışır. Uygulamalarında sosyal hizmet mesleğinin bilgi, beceri ve değer temeli çerçevesinde özgün müdahalelerini gerçekleştirir. Sosyal hizmet mesleğinin ruh sağlığı alanına özgün katkıları ve kendine özgü müdahale yöntemleri bulunmaktadır. Sosyal hizmetin özellikle çevresi içinde birey kavramsallaştırması bunların başında gelmektedir. Bununla birlikte sosyal hizmet disiplini önleme, tedavi ve rehabilitasyon olmak üzere farklı düzeylerde müdahalelerini gerçekleştirir."

Fatma Zengin, Avrupa Ruh/Zihin Sağlığı Ağı ve İYİ (insanca Yaşam İçin) Sosyal Kooperatif Girişimi adlı oluşumun aktif üyesi olarak hak temelli ve iyileşme odaklı pratiklerin ülkemizde yaygınlaşması için gönüllü olarak çalışıyor. "Ruh/Akıl/Zihin Sağlığı Hizmetleri Kimin İçin?" başlıklı yazısından bir bölüm: "Psikiyatr Basaglia’nın dediği gibi, 'Psikiyatri, hastayı hastane şartlarına uydurmaya çalışmak yerine hastalığın arkasındaki acıyı ve acı çeken insanı anlamalı'. Psikiyatri yerine diğer bilgi uzmanlarını da ekleyebiliriz. Bilgi uzmanları olarak bize düşen acı çeken insana, 'akıl hastası, ruh hastası, beyin hastası' gibi etiketleri vermek yerine; yüreğiyle, gönlüyle, ruhuyla, beyniyle, bedeniyle, yaşam koşullarıyla bir bütün olarak bakmak, onu duymaya çalışmak ve bilgimizi onun ihtiyaçlarına göre kullanmak olabilir. İçinde bulunduğumuz kurum ve sistem buna izin vermiyorsa da, mesleki sıkıntılarımızın hizmet alanlar veya yakınlarından değil sistemden kaynaklandığını görerek bu koşullar nedeniyle ne kendimizi ne onları suçlamamak, çözüm yollarını birlikte arama yollarına kafa yormak olabilir. Esas dönüşüm ise hizmet alanların kendilerini ifade edebilmesi, haklarını arayabilmesi ve sistemde söz hakkının olması ile olacaktır."

Hepsine burada yer veremedim ama, Prof. Dr. İsmail Tayfun Uzbay, Yasemin Şenyurt, Sevinç Güneri, Umut Koşan’ın yazıları da çok kıymetli ve mutlaka okumalısınız.

Önemli bir uygulama olan Mavi At Kafe Kültür ve Yaşam Ortamı deneyimlerini konu alan bir yazı da var. Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun iktisadi işletmesi ve iyileştirim merkezi olan Mavi At Kafe’de şizofreni tedavisi gören bireyler çalışıyor. Kafede film gösterimleri, söyleşiler, kitap okuma grubu toplantıları, dinletiler ve imza günleri düzenleniyor. 

Ruhsal veya zihinsel sorunlar yaşayan bireyler için insan onuruna yaraşır bir dünya mümkün. Akıl ve ruh sağlığı alanında uluslararası standartların hayata geçirilmesini sağlamak; bu alanda sorun yaşayan bireyleri güçlendirmek ve toplumsal yaşama tam ve eşit katılımının önündeki yasal ve sosyal engelleri kaldırmak gerekiyor.

*İnsan Hakları Çalışanı