Hınç: 92 yıl sonra basılan tefrika

Tefrika serisinin yayımlamaya devam eden Koç Üniversitesi Yayınları, projenin on birinci kitabı olan, Mahmut Yesari’nin kaleme aldığı Hınç isimli romanı geçtiğimiz günlerde okurlarına sundu. 1928 yılında, Milliyet gazetesinde 95 sayı halinde tefrika edilen Hınç, yazılışından 92 yıl sonra ilk defa karşımıza çıkıyor.

Google Haberlere Abone ol

Tefrika fikri, şimdinin romanı, novellası için pek tercih edilmese de romanımızın çocukluk çağının neredeyse tefrikalarla dolu olduğunu söyleyebiliriz. Hem de bu tefrikalar ismini dahi duymadığımız yazarların unutulmuş kitaplarından ibaret değil sadece; Halit Ziya, Reşat Nuri, Hüseyin Rahmi, Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi, Orhan Kemal, Yaşar Kemal gibi isimlerce dahi tercih edilmiş, döneminin baskın bir yazım/yayım kültürü.

Bahsi geçen ve şimdilerde popüler olan yazarların tefrikaları sonralarda kitap şeklinde de basılıp okurunun karşısına çıkar ancak bu şansa sahip olamayan ve tefrika kültürü içinde önemli yeri olan onlarca daha eser var. Peki, bu eserler hangileri, dahası neredeler?

“Türk Edebiyatında Tefrika Roman Tarihi (1831-1923)” başlıklı, TÜBİTAK destekli proje işte bu ihtiyaç üzerine ortaya çıkıp 2013’ten bu yana titiz bir çalışma yürütüyor. Proje ekibindeki isimler şöyle: Yrd. Doç. Dr. Ali Serdar, Doç. Dr. Nihayet Arslan, Dr. Reyhan Tutumlu, Dr. Ruken Alp, Doç. Dr. Tuba Işınsu İsen Durmuş, Yrd. Doç. Dr. Fatih Altuğ, Yrd. Doç. Dr. Murat Cankara, Mustafa Akay, Ruhat Alp, İbrahim Öztürk, Sultan Toprak. Bugüne kadar on bir kitap hazırlandığını ve yeni kitapların çalışıldığını da söylemek gerek.

ONLARCA GAZETE ONLARCA ROMAN

Tefrika serisinin yayımlamaya devam eden Koç Üniversitesi Yayınları, projenin on birinci kitabı olan, Mahmut Yesari’nin kaleme aldığı Hınç isimli romanı geçtiğimiz günlerde okurlarına sundu. 1928 yılında, Milliyet gazetesinde 95 sayı halinde tefrika edilen Hınç, yazılışından 92 yıl sonra ilk defa karşımıza çıkıyor.

1895’te doğan Mahmut Yesari’nin kitaplaşmış durumda yirmi romanı olmasına karşılık, kitap bütünlüğünde yayımlanmamış, sadece tefrika olarak kalmış yirmi dört tane eseri, ayrıca çeşitli öyküleri bulunmaktadır. Bunların bir kısmı yayımlandıkları gazete ve dergilerin çeşitli sebepler yüzünden kapanması sonucunda tamamlanmamış olsa da, bir kısmı Yesari’nin “hovardalığı” sonucu yarım bırakılmıştır.

Hatta Yıkık Çardak adlı romanının tefrika edildiği Açık Söz gazetesi, Yesari’nin ısrarla yazı göndermemesi üzerine 22 Mayıs 1936’da bir açıklama yayımlamak zorunda hisseder kendini. Aslında bu, okurdan çok, Yesari’ye yazılan açık bir mektup gibidir. “Mahmut Yesari bugün de matbaamıza romanının kalanını getirmediği takdirde bu romanı kesecek ve onun yerine daha mükemmel bir romanın” koyulacağını belirtir. Sonra bununla da yetinmeyip Yesari’nin özel hayatına saldırır. Yazarın hayatını otellerde, pansiyonlarda geçirdiğini, “hiçbir evde yahut gönülde köklenmemeyi” seçtiğini belirtip, başka gazetelerde yazmaya devam ettiği romanlarındaki karakterler gibi “yersiz yurtsuz ‘kopuk’ denilebilecek” insanlar gibi olduğunu açıklar.

Bu trajikomik anekdot bile dönemin yayım/yayım kültürü hakkında çok şey söyler.

Hınç, Mahmut Yesari, Çeviren: Bilal Acarözmen, İbrahim Özakman, 480 syf., Koç Üniversitesi Yayınları, 2020.

BİR MİRASYEDİ ROMANI

Yesari’nin onuncu romanı olan Hınç, Sırrı Sezai adındaki bir mirasyedinin hikâyesini anlatır bize. Sırrı Sezai bolluk ve refah içinde büyüdüğü için, benzeri konuyu işleyen diğer roman karakterleri gibi sorumsuz, yarınını düşünmeyen, emeğin kıymetini bilmeyen, zampara, eğlence düşkünü biridir. Bu huyları yüzünden dört bir yanı gezmiş, türlü insanla türlü keyif çatmış olsa da gün gelmiş, paralar suyunu çekmiştir ve gerçek, kendini pat diye, bütün sertliğiyle göstermeye başlamıştır.

“Param yok…”

Romanın ilk cümlesi bu. Bir mirasyedi romanı için çok uygun bir giriş cümlesi değil mi? Sırrı Sezai’nin, metresi Şaika’ya yönelttiği bu cümle bütün romanın çatışmasını özetler aslında. Aşk, dostluk, entrika, sevgi, aile ve elbette hınç… Bütün duyguların paranın varlığı-yokluğu üzerinden tartışıldığı roman, dönemin sosyal yaşamına dair de önemli bir göstergedir.

Sırrı Sezai, annesinden miras kalan onca parayla gönül eğlendirmiş, nihayetinde el elde baş başta kalakalmıştır. Sadece bu kadar da değil, parasızlığına rağmen hovardalığından da ödün vermediğinden hemen herkese borçlanmış, neredeyse bütün eşyalarını da teminat olarak göstermiştir; yani berbat durumdadır.

Babası Sezai Namık Bey hayattadır hayatta olmasına ancak oğlundan hiç hazzetmediği için servetinden ona zırnık koklatmaz. Sırrı Sezai de bunun farkındadır ancak babasına bir türlü çıkışamaz. Böyle davranırsa babasının mirasından tamamen men edileceğini bilir.

Bin türlü borç içinde, metresi tarafından terk edilmiş bir halde çaresizce beklerken küçük bir ışık yanar. Muammer Sacit adlı bir arkadaşı, Sırrı Sezai’yi “insaflı” bir tefeci olan İzidor Barzilay Çelebi’yle tanıştırır. Ondan bir miktar borç alan Sırrı Sezai bir anlık da olsa rahatlar, hatta çekip giden metresini etkilemek için zengin taklidi yapar ancak işin iç yüzünün başka olduğu anlaşılır. Muammer Sacit, İzidor Barzilay Çelebi’ye düzenli olarak birilerini getirmekte ve komisyonunu almaktadır.

Devam eden sayfalarda aç gözlü olan İzidor’un hep daha fazlasını istemesi bütün dengeleri altüst ederken, paranın insanı ne hale getirdiği bütün karakterler üzerinden tartışmaya açılır ve Hınç giderek hırs şeklinde vücut bulmaya başlar.

EDEBİYATIMIZIN 'YENİ' KAHRAMANLARI

Mahmut Yesari’nin Hınç’ı Bilal Acarözmen ve İbrahim Özakman tarafından Latin harflerine aktarıldı, Reyhan Tutumlu ve Ali Serdar’ın çalışmasıyla da bu aktarım günümüz Türkçesine dönüştürüldü. Romanın iki hali de kitapta mevcut.

Türk Edebiyatında Tefrika Roman Tarihi (1831-1923) proje ekibi Koç Üniversitesi Yayınları’yla beraber yeni tefrika romanlar hazırlamaya devam ediyor ve bunların neredeyse hepsi ilk defa kitap bütünlüğünde yayımlanacak olan eserler.

Edebiyatımızın “yeni” âşıkları, katilleri, kabadayıları, berduşları, tefecileri, yoksulları ile tanışmak gerek.