YAZARLAR

Hisseli harikalar kumpanyası: Süper Restoran

Müzisyen, gazeteci, esnaf, edebiyatçı, siyasetçi, sivil toplumcu, tiyatrocu, odacı, şoför, avukat, doktor, işçi, sinemacı, işsiz gibi sıfatların kapıdan içeriği girdiğinizde eridiği bir mekandı Süper Restoran. Tanışmasanız bile kısa sürede mekandaşlığınız oluşurdu diğerleriyle. Klasik bir meyhane değildi ama müdavim onu bilerek bilmeyerek meyhaneye dönüştürdü. Elini üzerinden çekince de ruhu söndü.

Nedir meyhane? Meyhane bir hisseli harikalar kumpanyasıdır bana göre. Herkesin hissesine harikaların düştüğü bir esrik alemdir. Harika hüzünler, harika dertler, harika aşklar, harika kavgalar ve harika sohbetlerin harika bir ahenkle salındığı yaşantı mekanlarıdır. Müdavimin hamamıdır meyhane.

Lambo’nun yeridir mesela. Bir tramvay büyüklüğündeki mekandan dünyaya açılan kapıdır. Sait Faik’in varlığını bulduğu yerdir. Yaşımız yetişmedi Lambo’ya ama Refik’tir, Yakup’tur, İmroz’dur. Cemal Süreya’nın yorgan attığı Hatay’dır misal. Yeşilköy’de Todori, Samatya’da Safa, Moda’da Koço, Kızılay’da Tavukçu’dur. Bu alemin dile, kaleme, kitaba, şiire en fazla düşmüş bilinen kumpanyalarından bazılarıdır bunlar.

Bir de adı sanı pek duyulmamış ancak müdavimlerinin kovalent bağlarla bağlı olduğu kumpanyalar vardır ki her biri ayrı bir hazinedir. Süper Restoran böyle bir yerdi mesela. Adı sanı pek duyulmamış sınıfına girmese de edebiyat tarihine geçtiğini de söyleyemem. Doksanların başında trafiğe kapanan ve kültür merkezleri, sergi salonları, tiyatro ve sinemalarla çekim merkezi olan İstiklal Caddesi’ni kesen Bekar Sokak’ta bırak çekimi, dışardan bakıldığında itim merkezi olarak işlev gören bir mekandı başlarda.

Başlarda diyorum çünkü Süper Restoran gündüzleri at yarışlarının oynandığı, bir tabak çerezle beş Arjantin biranın içildiği seksenli yılların ‘’erkek’’ Beyoğlu ahalisinin yurt tuttuğu birahane kırması bir mekandı aslen. Yıllar içinde pek çok şey değişti ama bu meyhane kırması özelliği pek değişmedi Süper’in. Mekanı ilginç kılan en önemli özelliklerden birisi de alt kattaki Jackie Club isimli pavyonla tuvaletlerinin ortak olmasıydı. Süper’in müdavim kitlesinin değişmeye başladığı yıllarda ilk görenler tarafından yadırgansa da kısa sürede sıradanlaştı ve Jackie Club da alemin bir parçası oldu.

Doksanlı yıllar bu ülkenin hem koyu karanlık hem de açık yeşil dönemleridir. Eski düzenin, zafer kazananların mağrurluğu ve fütursuzluğuyla yeniymiş gibi yaparak dünya çapında kurumsallaşmaya başlamasının miladıdır. Pek çok zıtlık aynı anda yaşandı doksanlar boyunca. İşte böyle bir arka planda Beyoğlu’nun, İstiklal Caddesi’nin de bilmem kaçıncı dönüşümüne denk düşer Süper Restoran’ın hikayesi.

Kültür, eğlence, yeme içme ve siyaset merkezi olarak şahlanan Beyoğlu’ndaki Süper Restoran’a sanırım önce ‘’isimsiz’’ gazeteciler takılmaya başladı. Güneşli, Bağcılar, Yenibosna hattındaki plazalardan dönüşte soluğu Beyoğlu’nda alan gazeteci taifesi, gece nöbetine yetiştiren servislerini de Süper’de beklemeye başladı. Kadınların mekana gelmesinden pek de hoşnut gözükmeyen asıl müdavimlerle ufak tefek hırlaşmalar olduysa da dönüşüm fazla uzun sürmedi. Yeni bir müdavim kitlesi Süper Restoran’a yeni ruhunu da üfledi ve olaylar gelişti. Dedim ya zıtlıkların aynı anda yaşandığı bir dönemdi. Üst kattaki kadınlar ağırlığı ele geçirirken alt kattaki kadınlar köleliğe devam ediyordu.

Bir süre sonra mekan kendi kırma kimliğini koruyarak ve dönüştürerek hayatlarımızda daha fazla yer etmeye başladı. Bana göre bir mekanın en sıcak tarafı destursuz değil ama teklifsiz girilebilmesinde yatar. Süper Restoran teklifsiz girebileceğiniz yerlerdendi. Tek başınıza gidip tanıdık olsun olmasın bir masaya ilişebilirdiniz. Barda tüneyip maç izlerken bir tabak tuzlu fıstık da arka masadaki profesyonel memleket kurtarıcılarına ısmarlayabilirdiniz. Paranız çıkışmazsa hesaba yazdırabilirdiniz.

Tek tek ele aldığınızda beş benzemez bir müdavim kitlesi tekinsizce salınırdı masalar arasında. Aşkı ve devrimi aynı cümle içinde geçirmeye özen gösterenlerle, kaldırım taşlarının altındaki özgürlük sizi korkutuyor diyenler Beşiktaş maçlarında Çarşı tribününü aratmazlardı. Feministinden eşcinseline, devrimcisinden liberaline insanlar aynı kızartma ve sigara dumanını solurlardı. Elbette her şey güllük gülistanlıkmış gibi nostaljik bir tablo çıkarmak istemem ortaya ama önemli olan bir maya tutmuştu Süper’de. Kapıdan içeri girildiğinde harmonik bir salınımla karşılaşırdınız. Sanırım işin sırrı da bu harmonik salınımda. Tek tek herkesin yaydığı farklı frekanslar toplamda bir uyum yaratıyorsa o mekan olmuştur bencileyin.

Kimi mekanda bu uyumu barba sağlar, kimi mekanda yemek ya da lokasyon destek olur. Süper Restoran yemek, mimari, barbanın ruhu gibi şeyler açısından sıradanın sıradanı bir mekandı aslen. Ama işte ruhunu müdavim üflemişti gelin görün ki. Siyah pantolon ve beyaz gömlekleriyle servis veren Ali, Cemil ikilisi ve komilikten liberoluğa yerleşen Salih bu mekanın asli unsurlarıydı. Salih’in İspanyolca kursuna başlamasından, Cemil ve Ali’nin sağlık sorunlarına kadar ortada yaşanırdı her şey ve çözüm aranırdı. Özellikle Salih’in müdavimlerle kurduğu sıcak ilişki bugün kendi mekanında devam ediyor. Süper’de mesaisini bitiren ya da bekleyen ‘’isimsiz’’ gazetecilerden birçoğu bugün bağımsız yayıncılık adına yüz akı işlere imza atıyorlar. Sağ olsunlar biz de hem bu gazetede hem de başka mecralarda kendilerini takip ediyoruz. Keza yan masanızda oturan ve ateşli tartışmaları körükleyen müdavimlerden bazılarını meclis kürsülerinden, sokaklardan, ceza evlerinden takip ediyoruz şimdilerde. Mor iğne metaforunu hayatımıza sokan müdavimlerden bazıları bugün de kadın hareketinin ‘’isimsiz’’ emekçileri olarak çıkıyor karşımıza. Müzisyen, gazeteci, esnaf, edebiyatçı, siyasetçi, sivil toplumcu, tiyatrocu, odacı, şoför, avukat, doktor, işçi, sinemacı, işsiz gibi sıfatların kapıdan içeriği girdiğinizde eridiği bir mekandı Süper Restoran. Tanışmasanız bile kısa sürede mekandaşlığınız oluşurdu diğerleriyle. Klasik bir meyhane değildi ama müdavim onu bilerek bilmeyerek meyhaneye dönüştürdü. Elini üzerinden çekince de ruhu söndü.

Hikayeyi geçmiş zaman kipiyle anlatmamım altında tahmin edeceğiniz gibi Süper’in kapanması yatıyor. Beyoğlu’nun bilmem kaçıncı dönüşümünde pek çok mekan gibi Süper de yok artık. Gelenek oluşturabilecek hamura sahip bir mekan daha geleceksiz bir zamane kafesine dönüştü. Bugünse pandemi nedeniyle kapanan meyhaneler can çekişiyor. Varlık kaygısı Demokles'in kılıcı gibi. Ama bu günler de geçecek elbet. Enseyi karartmayalım ve adet olduğu üzere yeni yıldan umutlu beklentilerimiz dillendirelim. Ben hisseli harikalar kumpanyalarımızın perdelerini açacağı ilk gece kadehimi, müdavimlerinden olduğum için kendimi şanslı saydığım Süper Restoran için kaldıracağım.

Orhan Veli’nin dediği gibi ‘’Güzel bir dünyada yaşamak istiyorsanız, siz de öyle bir meyhane bulun’’.


Grand Korçi Kimdir?

Grand Korçi İstanbul’da dünyaya geldi, haliyle birtakım okullarda okudu ve kimya mühendisi oldu. Akademiden kopmamak ve askerlik vecibesini ertelemek için iki ayrı yüksek lisans yaparak bir süre hem mühendislik yaptı hem de keyif çattı. O dönemlerde fotoğraf ve sinemaya olan ilgisi nedeniyle mühendisliği bıraktı ama bu alanlarda tutunamayarak eğitimini aldığı mesleğine geri döndü. Haliyle birtakım işlerde çalıştı. Alkollü içki sektörüne yönelik gerçekleştirdiği çalışmalar sırasında ve sonrasında alkolün üretimi, kültürü ve tarihine yönelik ilgisi giderek arttı. Hobileri arasında golf, modern dans, yoga hiçbir zaman yer almadı ancak ‘’kişisel gelişim yolculuğunu’’ bir çilingir müdavimi olarak sürdürüyor. Halihazırda bu çilingirlerde yeşerip hayata geçen işlerine cilingirsohbetleri.com adresinde yer veriyor.