Hitit devletleşme sürecinin en önemli unsuru: Tarım
Hititler döneminde tarım, devlet ve buna bağlı olarak da Anadolu insanı için en önemli yaşam kaynaklarından biriydi. Özellikle Hitit devletleşme süreci için çok önemli bir unsurdu.
Metin Alparslan*
Hitit ekonomisinin en önemli öğelerinden biri kuşkusuz tarımdı. Tarımsal ürünler Hititler için sadece ticareti yapılabilen ya da zenginlik sembolü olan mallardan biri değildi. Tarımsal ürünler devletin devamını sağlayan adeta yaşamın ön şartıydı. Ancak Anadolu’da tarım büyük ölçüde yağmura bağlı olduğundan, başarılı biçimde sürdürülmesi oldukça zordu. 1-2 yıl üst üste yeterli yağmurun olmaması sadece halkı değil, Hitit Devleti’ni de zor duruma sokabiliyordu. Bu nedenle bu coğrafyada bir devletin kurulabilmesi ve güçlenmesi için öncelikle besin üretiminin güvence altına alınması gerekiyordu. İşte Hititler bu konuda kendilerinden evvel Anadolu’da yaşayan tüm toplumlardan daha başarılı oldular. Ve bu sayede siyasi birliklerini önce bir devlete sonra da bir imparatorluğa dönüştürdüler.
Hititçe metinlerde “arazi ve tarla” kelimeleri için genellikle Sümerce A.ŠÀ ideogramı kullanılırdı. Bu arazileri üç farklı gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup saraya ait topraklardı. Bu toprakların, angarya (Hititçe: šahhan- ve luzzi-) karşılığında özel kişilerin kullanımına verilmesi mümkündü. İkinci grup tapınağa ya da kentlere ait topraklardı. Hitit kralı hem sarayın yani devletin hem de dinin başı olduğundan bu iki grubun da mutlak hâkimi durumundaydı. Üçüncü grup ise özel şahıslara, kral tarafından bağışlanan topraklardı. Özellikle Hitit başkenti Hattuša’da ele geçen toprak bağış belgeleri bu grup toprakların somut kanıtlarıdır. Onlar, ortasında kralın çivi yazılı mührün baskısını taşıyan ve bağışlanan toprakla beraber ne gibi malların (taşınmazlar) kimin huzurunda (şahitliğinde) bağışlandığını belgeleyen tabletlerdi. Bu gibi belgelerde kaydedilen tüm mallar toprakla beraber (mal ve mülk) o kişinin vefatı durumunda varislere kalıyordu. Bu sayede Hitit devletinde tarım bir nebze olsun özel kişilerin eline de geçmiş oluyordu.
SUÇLUYU CEZALANDIRMAK YERİNE MAĞDURİYETİ KALDIRMAK
Hitit kanunlarının en önemli özelliklerden biri yoğun olarak tazminat içermesidir. Farklı bir şekilde söyleyecek olursak, Hitit kanunları suçluyu cezalandırmak yerine, bu suç nedeniyle ortaya çıkan mağduriyeti ortadan kaldırmayı tercih ederdi. Bu nedenle Hitit kanunlarında toprağın ve mülkiyetin korunması ile ilgili de birçok madde bulunur. Bir maddede (§168) bir arazinin sınır ihlali suçu söz konusu edilmiştir. Kanuna göre arazi sınırı ihlal eden kişi doğru sınırı çekmekle beraber 1 koyun, 10 ekmek, 1 kap KA.GAG-birası (mahiyeti tam olarak bilinmeyen bir bira türü) cezası ödemekle ayrıca, araziyi dinsel açıdan temizlemekle cezalandırılıyordu. Bu maddeden mülkiyetin devlet güvencesi altında olduğunu açıkça anlayabiliriz. Yine metinlerden öğrendiğimize göre bağımsız bir çiftçi 4 gün kendisi için, 4 gün ise tımar arazisi için çalışırdı.
Bahsettiğimiz toprak bağış belgelerinden topraklar hakkında farklı ayrıntıları öğrenmemiz mümkündür. Anlaşılması zaman zaman çok zor olan bu tür metinlerde arsalar üzüm bağı, incir ağacı, harman yeri gibi özellikleriyle, ormanın arkasında, üzüm bağının arkasında gibi konum özellikleriyle ve ölçüleriyle kaydedilmiştir. Bu tür belgelerden sadece arazilerin değil, araziye ait tüm alet edevatın, hayvanların ya da çalışanlarının da kral tarafından kişilere devredildiğini anlıyoruz. Devredilen mülkün normal koşullarda geri alınması ya da başka kişiler tarafından istenmesi mümkün değildi. Böyle durumlara engel olmak için bu tip belgelere özel bir madde ekleniyordu: “Gelecekte … kişiye ve onun oğullarına kimse itiraz etmesin!” Buradan mülkün babadan oğula miras bırakıldığını da öğreniyoruz. Bu gibi miras yoluyla sahip olunan araziler için kanun maddeleri de vardı.
YERALTI TAHIL DEPOLARI
Tarımı yapılan tahıllar arasında en önemlileri arpa ve buğdaydı. Çoğunlukla Hitit başkenti Hattuşa’da ele geçen metinlerinden bu tahıllar ile yapılmış yüzden fazla ekmek çeşidi belgelenmiştir. Tahılın yanı sıra bağcılık ya da bahçecilik de yaygındı. Üzüm, elma, incir, zeytin ve nar yetiştirildiği gibi mercimek, nohut, bakla, burçak, kimyon, salatalık, kişniş, pırasa, soğan, sarımsak, safran, maydanoz da yetiştirilmekteydi.
Dolayısıyla Hititler’in devletleşme sürecinde besin üretiminin kontrol altına alınması oldukça önemliydi. Bu nedenle başta tahıl olmak üzere birçok zirai ürününün depolanması gerekiyordu. Gerek tohumluk için gerek kışın kullanmak üzere olsun bu İç Anadolu iklim koşullarında bir zorunluluktu. Başkent Hattuša’da bu iş için inşa edilen çok sayıda magazin binası ve yeraltı tahıl depoları ele geçti. Büyük Tapınak’ın çevresinde yer alan magazinlerde yere gömülmüş olarak ortaya çıkarılan küplerden her biri yaklaşık 2000 lt kapasitedeydi. Tapınağın çevresinde yer almasından dolayı buraya depolanan tahılın tapınağa ait topraklardan elde edildiğini düşünebiliriz. Ancak bu tahılın daha ziyade yıllık kullanım için olduğunu da düşünmek gerekir.
Bu magazinlerin yanı sıra tahılı büyük miktarda depolamak için Hattuša’da çok sayıda yer altı silosu da ele geçmiştir. Büyükkale ve poternli duvarın yanında ortaya çıkarılan bu yer altı siloları sayesinde yüksek miktarda tahıl, hava almaksızın uzun süre depolanabiliyordu. Poternli surun kenarında yer alan silolar 1991 yılında dönemin kazı başkanı olan Jürgen Seeher tarafından kazılmıştır. Tonlarca yanmış tahıl ile dolu olan silo kazıldığı dönemde oldukça yankı uyandırmıştı. Hattuša dışında Kaman-Kalehöyük, Alaca Höyük ve Šarišša/Kuşaklı’da ele geçen benzeri silolar, tahıl depolamanın devletin organizasyonu altında gerçekleştiğini gösterir. Bu gibi büyük silolar daha önce bahsettiğimiz “besin üretimini kontrol altına alma”nın bir parçası idi. Bu nedenle burada depolanan tahıl muhtemelen bir ya da birkaç yıl sonrası için ayrılan tohumluk tahıl olmalıdır. Anadolu’nun zorlu şartlarından ve yağmura bağlı kuru tarım yapılması nedeniyle üst üste iki ya da üç kez kötü hasat alınması sıkça karşılaşılan bir durumdu. Bu gibi büyük siloların olması devleti aç kalmaktan kurtaran bir önlemdi.
Hitit kanunlarının bir bölümü de tarife ve ücretler ile ilgilidir. Hitit devleti bu sayede bir fiyat standardı getirmeye çalışmış görünüyor. MÖ II. binyılda henüz para keşfedilmemiş olduğundan Hititler ödeme aracı olarak gümüş kullanıyorlardı. Ödemeler ise o dönemin ağırlık ölçüleriyle şekel = 12,5 gr; mina = 500 gr. şeklindeydi. Bu kanunlarda belirtilen fiyatlara ve ücretlere ne denli bağlı kalındığı bilmiyoruz ama maddeler arasında tarım ürünleri ile ilgili bazı fiyatlar zamanın ölçüleriyle ve günümüz karşılıklarıyla şu şekildedir:
Tarımda esas olan elbette insan gücüydü. Erkekler ve kadınlar aynı şekilde çalışırlardı. Bununla beraber tarımda hayvanlar da çalıştırılırdı. Sabanın önüne öküz koşulurdu ve hasadı kaldırmak için de yine özellikle öküzler kullanılırdı. Farklı bir şekilde söyleyecek olursak, bugünkü traktörün işini o dönemde öküzler yapıyordu. Bu nedenle kanunlarda tarımsal işçilerin ücreti yanında öküze verilecek fiyat ya da kira ücreti de yer almıştı:
Yukarıda verilen fiyat ve ücretleri dönemin değerleriyle kavramak amacıyla çapraz fiyatlama yapmak gerekir. Yani bir nevi bizim bugün asgari maaş ile eşit olan hasat döneminde bir erkeğin aldığı ücreti olan 1,25 şekel gümüş ile bu kişi isterse toplam ancak yarım şişe saf zeytin yağı alır (yarım şişe 1 şekel) ve elindekiyle 100 lt arpa alabilir (0,25 şekel). Ya da bir saban öküzü almak için asgari ücretle çalışan bir hasat işçisinin yaklaşık dokuz buçuk ay çalışması gerektiğini söyleyebiliriz.
Sonuç olarak; Hititler döneminde tarım, devlet ve buna bağlı olarak da Anadolu insanı için en önemli yaşam kaynaklarından biriydi. Özellikle Hitit devletleşme süreci için çok önemli bir unsurdu. Bu nedenle Hitit devleti bu ekonomik faaliyeti korumaya ve desteklemeye çalışmıştır. Kanunlarla tarımı fiyat ve ücret yönünden organize etmiş ve koruması altına almıştır. Devletin gelişmesi ve bir imparatorluk haline gelmesinde tarım en önemli faktörlerden biri olarak kabul edilmelidir.
*Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Hititoloji Anabilim Dalı