YAZARLAR

Hizbullah hedefe ulaştı mı? Ateşkes masasına ateş düştü mü?

İsrail önleyici saldırı hikayesini öne çıkarıp misillemenin etkisini küçümsemeyi tercih etti. Hizbullah’a hasım ‘Sünni Müslüman’ çevrelerde misillemeyle dalga geçilse de İsrailliler bunun dalgaya alınacak bir durum olmadığını görüyor... İsrail angajman dışına çıksa da işgal senaryosunu tekrarlayamıyor. “İsrail’e dokunan yanar” önermesine sarmalanmış üstünlük artık caydırmıyor. ABD de yeni gerçekliği kabul etmek zorunda kalıyor. Aylardır Beyrut’ta ‘diplomasi kampı’ kurmalarının başka izahı yok.

Fuat Şukur ve İsmail Haniye’ye suikastların ardından haftalardır İsrail’e karşı olası misillemelerin Gazze’de ateşkes müzakereleri için katalizör olup olamayacağını konuşuyoruz.
İki şeye birden tanıklık ediyoruz:
Bir taraftan Doha ve Kahire’deki ateşkes görüşmeleri, İran ve Hizbullah’ın misillemesini durdurmaya yönelik bir oyalama stratejisi olarak kullanılıyor. ABD ve Fransa’nın yanı sıra bazı Arap ülkeleri İran ve Lübnanlı taraflara misillemenin müzakereleri çökerteceği, İsrail’in daha şiddetli yanıtlar vereceği ve bölgesel savaşın tetikleneceği mesajlarını gönderiyor.
Diğer taraftan misilleme tehdidi, kendi siyasi bekası için savaşı bitirmek istemeyen İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu üzerinde baskı kurmak için kullanılıyor. İsrail’in koruyucuları, Netanyahu’ya “Gazze’de askeri olarak yapabileceğin her şeyi yaptın, elinde bir çıkış stratejisi olmadığı ortada, artık savaşı durdurman gerekiyor” diye telkinlerde bulunuyor.
Tel Aviv lehine oyuna girenler, Lübnan savaşı başta olmak üzere bölgesel çatışma senaryolarını bertaraf edip İsrail’i güvenceye alacak stratejiyi yeniden kurmak için ateşkesin şart olduğunu düşünüyor.
Fakat Amerikalıların iyimserlik pompaladığı 16-17 Ağustos’ta Doha’daki görüşmelerde Netanyahu’nun ateşkes çabalarını sabote eden ilave koşulları aşılamadı.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın dokuzuncu İsrail seyahati bir aldatmacadan öteye geçemedi. Ardından Kahire’de 22-23 Ağustos’ta devam eden turdan da sonuç çıkmayınca Hizbullah vaat ettiği misillemenin ilk aşamasını dün hayata geçirdi.

***

Ateşkes için misillemeler geciktirilse de, ne İran ne de Hizbullah İsrail’in cezalandırılacağı sözünü geri çekti. İran ve Direniş Ekseni’nin koordineli olarak misilleme yapacağı beklentisinin aksine Hizbullah tek başına hareket etti. Önce yeraltındaki İmad 4 füze tesisinden bir kesit sunarak gözdağı verdi. Ardından uzun menzilli füzeleri devreye sokmadan bir misillemede bulundu.
Hizbullah’ın açıklamasına göre ilk aşama, SİHA’ların İsrail’in derinliklerinde belirlenen hedeflere doğru geçişini kolaylaştırmak için Katyuşalarla kışlaları ve askeri tesisleri hedef almayı içeriyordu. Fırlatılan Katyuşa sayısı 320'yi aştı. Ve şu hedefler vuruldu: Meron Üssü, Nabi Zev Mevzisi, Zeytun Üssü, Zaura Mevzileri, Sahil Üssü, Ein Zeitim Üssü, Ramot Naftali Kışlası ve işgal altındaki Golan'da yer alan Kila ve UAF kışlaları ile Nafah ve Yarden üsleri.
İsrail ordusu misilleme başlamadan önce 100 savaş uçağıyla önleyici saldırı düzenleyip 40 yerde binlerce roket ve füze fırlatma rampasını imha ettiklerini öne sürdü. Netanyahu da Hizbullah’ın binlerce roket göndermeyi planladığını ama başarısızlığa uğratıldığını savundu.
İsrail medyasında Hizbullah’ın 6 bini aşkın füze, roket ve SİHA’yı ateşleme planından söz edildi. Yetkililerin gayri resmi değerlendirmesine göre Hizbullah, Mossad karargâhının yanı sıra sinyal istihbarat grubu Birim 8200 dahil farklı askeri istihbarat kurumlarının bulunduğu Glilot üssünü vurmayı planlıyordu.

***

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah “Erbain” adını verdikleri operasyonda Tel Aviv’in dibindeki Glilot ve kentin 40 km kuzeyindeki Ein Şemer Hava Üssü’nü birincil hedef olarak belirlediklerini teyit etti.
Demir Kubbe’yi birkaç dakika oyalayıp yol açmak için 300 Katyuşa fırlatmak gerektiğini belirterek şunları söyledi:
“Operasyon başlamadan önce hiçbir direniş platformu vurulmadı. Direniş 340 roket fırlattı ve tüm SİHA’lar baskınlara rağmen gönderildi. Ne operasyondan önce ne de sonra (kullandığımız) hiçbir saha zarar görmedi. Verilerimiz SİHA’ların belirlenen iki hedefe ulaştığını gösteriyor ancak düşman bunu gizli tutuyor. İşgalcinin balistik füzelerimizi imha ettiği iddiası yalan. Bu operasyonda onları kullanmak gibi bir niyetimiz yoktu ancak gelecekte kullanabiliriz. Binlerce füze platformumuz var ve düşman operasyon alanında olmayan bazı vadileri hedef aldı ve bir dizi sabit platformu imha etti. Düşman saldırılara direniş operasyonundan yarım saat önce mücahitlerin hareketini sezdikten sonra başladı, istihbarat bilgilerine dayanarak değil. Yaşananlar saldırganlıktı, önleyici bir eylem değildi ve operasyonumuz ya da savaşçılarımız üzerinde hiçbir etki bırakmadı. Tamamen yalan ve istihbarat başarısızlığından ibaret bir anlatıyla karşı karşıyayız. İsrail'in 6 bin roket ve insansız hava aracı fırlatmayı planladığımız yönündeki iddiaları da doğru değil.”

Lübnanlı kaynaklar da Hizbullah’ın farklı bölgelere Katyuşalar göndererek Demir Kubbe’yi yorduğunu, bu şekilde SİHA’lara yol açtığını, ayrıca yanlış istihbarat sızdırarak hedef şaşırttığını söylüyor.
İsrail önleyici saldırı hikayesini öne çıkarıp misillemenin etkisini küçümsemeyi tercih etti. Netanyahu “İsrail’e zarar verene zarar veririz” derken Dışişleri Bakanı Israel Katz da "Topyekun savaş istemiyoruz” ifadelerini kullandı.
2006’da iki askeri kaçırıldı diye Lübnan’ın güneyini işgal edip 34 gün boyunca Beyrut’u bombalayan İsrail şimdi Demir Kubbe’yi delen, kuzeyde onlarca yerleşim yerinin boşalmasına neden olan, radar üsleri dahil onlarca askeri hedefi yüzlerce kez vuran Hizbullah karşısında kendini sınırlıyor ve “Savaş istemiyoruz” diyor.
Hizbullah’a hasım ‘Sünni Müslüman’ çevrelerde misillemeyle dalga geçilse de İsrailliler bunun dalgaya alınacak bir durum olmadığını görüyor.
Misillemenin ardından kuzeyde Mateh Aşer, Metula ve Yukarı Celile bölge başkanları hükümetle ilişkiyi kesti. Üç başkan ortak açıklamayla hükümetin tek derdinin Tel Aviv’i korumak olduğunu savunarak "Aramayın, gelmeyin, mesaj göndermeyin” diye seslendi. Netanyahu partisi Likut’a ‘konuşmayın’ talimatı verdi. Eleştirilere göre kuzeydeki durumu eski haline getirme konusunda bir strateji yok. Amerikalıların yol haritası Gazze’de ateşkes sağlanırsa kuzeyin de normalleşeceği beklentisine dayanıyor. Bunun için Lübnan tehdit ediliyor. Ama bölgeye gönderilen Amerikan savaş gemileriyle de tahkim edilen tehdit işe yaramadı. İsrail angajman kurallarının dışına çıksa da işgal senaryosunu tekrarlayamıyor. “İsrail’e dokunan yanar” önermesine sarmalanmış üstünlük artık caydırmıyor. ABD de yeni gerçekliği kabul etmek zorunda kalıyor. Aylardır Beyrut’ta ‘diplomasi kampı’ kurmalarının başka bir izahı yok.

Yeni Umut Partisi Başkanı Gideon Sa'ar “Tırmanmanın zamanlamasını ve yoğunluğunu İsrail'in düşmanları belirliyor, biz değil” diyor. Bu sözler İsrail’in dilediği zaman dilediği yerde savaş başlatıp dileği zaman sonlandırdığı günlere bir gönderme yapılıyor.

Haaretz’de bir yazı kaleme alan emekli Tümgeneral Yitzhak Brik, “İsrail uçurumun eşiğine doğru gidiyor. Hamas ve Hizbullah’a karşı yıpratma savaşı devam ederse en fazla bir yıl içinde çöker” diyor.
Üstelik ABD’nin sonsuz desteğine rağmen. Bu operasyonda da Amerikan katkısı az değil. AFP’ye konuşan bir Pentagon yetkilisine göre ABD istihbarat, gözetleme ve keşif desteği verdi.
İran misilleme hakkını masadan kaldırmış değil. İran’ın BM Daimi Temsilciliği geçenlerde İsrail’in gözü havadayken misillemenin karadan ya da eş zamanlı olarak hem kara hem havadan yapılabileceğini açıklamıştı. Belli ki Tahran da belirsizlik politikasıyla İsrail’i yormayı ve ateşkes masasını etkilemeyi umuyor.

***

Peki misilleme ateşkes pazarlıklarını etkiler mi? Mantıken bölgesel savaş tehlikesiyle ilintili olarak misillemenin İsrail üzerindeki baskıyı artırması beklenir. Fakat şimdiye dek müzakereler aldatıcı taktiklerle dur-kalk yaptı. Sanki soykırımı tamamlasın diye İsrail’e zaman kazandırılıyor. Güya Biden yönetimi Netanyahu üzerinde baskı kuruyor. Ama soykırım makinesine cephane sağlamaktan geri durmuyor; kırmızı çizgi çekmiyor; Netanyahu’nun her istediğini veriyor. Üstelik Blinken’ın 20 Ağustos’ta Tel Aviv’de yaptığı gibi İsrail’in koşulları kabul ettiği ve topun Hamas’ın sahasında olduğu yalanıyla suyu bulandırıyor.
Gazze’de her şey İsrail İstihbarat Bakanlığı’nın 13 Ekim 2023 tarihinde hükümete sunduğu ‘politika belgesi’ne göre ilerliyor. O belgede Filistin yok. Filistinliler için öngörülen gelecek ya ölüm ya da sürgün.

O belge en kalıcı çözüm olarak direnişin kökünü kazıyıp Filistinlileri Mısır’a sürme, Gazze’yi küçültme ve kontrol etme (işgal) seçenekleri üzerinde duruyor. Ve bu soykırım planında Müslüman ve Arap ülkelere de “ulvi görevler” tevdi ediliyor. İsrail görüşme masasında bu plana yarayacak oyunlar sergiliyor.

Temel taktik ne? Yeni koşullar ileri sürmek. Artık bunun sabotaj anlamına geldiğini kendi müzakere heyetindekiler de Netanyahu’nun yüzüne vuruyor. Nedir bu koşullar?
Birincisi, Mısır ile Gazze arasındaki Philadelphia Koridoru’nun İsrail’in kontrolünde kalması. Anlaşmalara göre Mısır’ın rızası olmadan İsrail koridora giremez.
Güya Mısır, “Sakın girme” diye efelendi ama İsrail girdi. Şimdi pazarlıklarda Mısır’ın geçici ve sınırlı olmak kaydıyla koridorda İsrail güçlerinin kalmasına yeşil ışık yaktığı ve uzun vadede uluslararası güç konuşlandırmayı önerdiği iddia ediliyor. Teyit eden yok tabii. Haaretz’e göre gelinen son noktada bu mesele koridora doğrudan atıf yapılmadan belirsizliğe bırakıldı ki iki taraf da kendine yontabilsin.
Netanyahu’nun bozgun yaratan ikinci koşulu; İsrail ordusunun Netzarim Koridoru’nda kalması.

Bu koridor 7 Ekim sonrası Gazze’yi tam orta yerinden ikiye bölmek için tasarlandı. 7 km uzunluğunda 1 kilometre genişliğinde, yerleşimleri biçen bir tampon. İsrail’in hesabı Gazze’yi duvarlar ve çitlerle ikiye bölmek, gözetleme kuleleri ve kontrol noktaları kurarak kuzey ve güneyden her türlü geçişi kontrol altına almak.
Üçüncü koşul; İsrail Erez ve Kerem Ebu Salim kapılarında olduğu gibi Refah kapısını da kontrol etmek istiyor. Refah zaten Mısır’ın İsrail lehine sıkı sıkıya kontrol ettiği bir kapıydı.
Dördüncü koşul; Netanyahu Filistin tarafının İsrail hapishanelerinden bırakılmasını istediği 300 esirin en az 100’üyle ilgili veto yetkisi istiyor. Bu şekilde Filistin’e liderlik edebilecek isimleri ebediyen içerde tutma stratejisinde gedik açmak istemiyor.
Bir de sürgün listesi var: En az 200 Filistinli ismin Gazze ve Batı Şeria’dan başka ülkelere gönderilmesini istiyor.

Ayrıca Netanyahu ateşkesle rehineleri aldıktan sonra diledikleri zaman operasyon yapacaklarını söylüyor. İsrail lideri savaşı sürdürme konusunda çok net.
Netanyahu Netzarim ve Philadelphia koşullarından vazgeçmediğini tekrarlıyor. Buna rağmen Amerikan tarafı, Netanyahu’nun öneriyi kabul ettiğini belirtip Hamas’a yükleniyor.

Peki Hamas neyi onaylayacak? Başkan Joe Biden’ın 27 Mayıs’ta açıkladığı, BM Güvenlik Konseyi’nin 10 Haziran’da destek verdiği taslağı mı yoksa Netanyahu’nun koşullarını içeren taslağı mı?

İsrail devletinin kanalı KAN, Netanyahu’nun Blinken’la görüşmesinde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasında Philadelphia’dan çekilmeyi kabul ettiğini duyurdu. Fakat Başbakanlık Ofisi anında yalanladı. Yediot Ahronot’a konuşan bazı İsrailli kaynaklar da Blinken’ı Netanyahu’yu ödüllendirerek müzakereleri sabote etmekle suçladı.
Hamas ise Biden’ın dillendirdiği ve BM Güvenlik Konseyi’nin desteklediği taslağa dönülmesini istiyor. Biden’ın “İsrail’in önerisi” diye öne sürdüğü taslak ateşkes, işgal güçlerinin çekilmesi, esir takası ve yeniden inşa sürecini içeriyordu. Hamas’ın ‘evet’ demesini beklemiyorlardı. O yüzden Netanyahu “Biden’ın açıkladığı taslak, bizim taslak değil” diyerek yan çizdi. Biden da rezil olduğuyla kaldı.
Geçen hafta Netanyahu rehine yakınlarıyla görüşmesinde Netzarim ile Philadelphia’nın stratejik kazanç olduğunu belirtip çekilmeyeceklerini söyledi.
Philadelphia Koridoru İsrail’in kontrolünde olursa Gazze tam teşekküllü toplama kampına ve zamana yayılmış ‘gazsız imha’ şeridine dönüşecek. Kanal 12’ye göre Mossad şefi David Barnea başkanlığındaki heyet, 22 Ağustos’ta Kahire’deki görüşmelere giderken Netanyahu’yu “Ya Philadelphia ya anlaşma” diye uyardı. O da heyeti kolayca pes ettikleri gerekçesiyle tersledi. İsrail siyasetinden heyet üyelerine “Madem Netanyahu sabote ediyor o halde siz de istifa edin” çağrıları geliyor.
Dün İsrail heyeti Kahire’ye döndü. Neyle döndü? Koşullarda esneme oldu mu? Hiçbir şey net değil.

***

İsrail’in kurucu felsefesi “Filistinsiz Filistin” hedefine dayanıyor. Bunun için sergilenmeyen vahşet kalmadı. 7 Ekim’den bu yana sergilenenler son değil bir devam sahnesi.
Bu politikanın güncel motivasyonunda Netanyahu’nun siyasi bekası yatıyor. Ateşkes ilan edilirse dinci-faşist iktidar yıkılır, Netanyahu yolsuzluk dosyalarından hapse tıkılır, Aksa Tufanı’nı engelleyemeyenler soruşturma cenderesine alınır. Fakat beri tarafta uzun vadeli imha siyasetini hızlandıran strateji İsrail’i de içeriden çökertecek dinamikleri harekete geçiriyor. Hükümetin kendisi ulusal güvenlik sorunu haline geliyor.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.