Hollywood grevi neye karşı?
Kapitalizmin zorunlu yasaları sektörün büyük oyuncularını birbiriyle rekabete sokup zorunlu birleşmelerle merkezileştirirken, bunun faturası önce sektörün emekçilerine sonra da kuşkusuz biz tüketicilere kesiliyor. Bu bakımdan Hollywood grevi sektörde başlayan bu ‘mecburi dijital dönüşüm’ün faturasının emekçilere yıkılmasını durdurmak için önemli bir dayanak noktasını oluşturuyor.
Sinema televizyon sektörünün en şöhretli yüzleri cuma günü itibarıyla Hollywood tarihinin en büyük grevlerinden birisine başladılar. ‘Amerika Yazarlar Birliği’ (Writers Guild of America/WGA) bünyesindeki senarist ve yazarlar mayıs ayından bu yana grevdeydi halihazırda. Şimdi buna 160 binden fazla üyesi bulunan Sinema Oyuncuları Birliği-Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu (Screen Actors Guild-American Federation of Television and Radio Artists/SAG-AFTRA) üyeleri de eklendi.
Gelen haberlere göre aralarında ‘Gladiator 2’, ‘Beetlejuice 2’, ‘The Mandalorian: Season 4’, ‘Bad Boys 4’,’The Sandman: Season 2’, ‘Deadpool 3’, ‘Mission: Impossible - Dead Reckoning 2’, ‘White Lotus: Season 3’, ‘Emily in Paris: Season 4’, ‘Alien’… gibi yapımların da yer aldığı onlarca büyük proje durdurulmuş durumda. ABD televizyonlarında çok daha fazlası durma noktasına gelmiş halihazırda.
Grevin neden şimdi ortaya çıktığına ve olası sonuçlarına dair bir şeyler söylemeden önce duruma dair birkaç kelam edelim. Sosyal medyada tüm dünyada sayıları fazla olmasa da kimi aymaz hesapların ‘milyon dolarlık oyuncular şovu’ gibi yorumlar yaptıklarını okuyoruz. 160 binden fazla üyesi bulunan bir meslek örgütünde bahsedilen milyon dolarlık oyuncuların sayısının yüzde 1’den fazla olmadığı ortada. Oyuncuların çoğu, yılda bulabildikleri birkaç küçük rolle hayatta kalmak zorunda. Burada şaşırtıcı olan ‘milyon dolarlık’ oyuncuların ‘benim tuzum kuru’ demek yerine meslektaşlarıyla dayanışmayı seçmiş olması.
Bu hafta vizyona girmesi planlanan yılın en havalı filmlerinden ‘Oppenheimer’ ve ‘Barbie’nin şöhretli oyuncuları grevin başladığı anda filmlerle ilgili tanıtım faaliyetlerini bıraktılar. Kuşkusuz burada ABD’de sendikaların etkisi ve gücünün belirleyici bir etkisi var. Ama söz konusu oyuncular, sessiz sedasız greve katılmak yerine sözcülüğünü de üstleniyorlar gönüllü olarak. Merak edenler yukarıdaki filmlerin grev öncesi yapılan prömiyerlerinde oyuncuların grevle ilgili sözlerini izleyebilirler.
Gelelim grevin gerekçelerine. Yazarlar ve oyuncuların iki önemli talebi var. İlki ücretlerde ve tekrar gösterimlerdeki telif haklarında düzeltme. İkincisi de bugün çok yoğun kullanılmasa da önü açılan ‘yapay zeka karakterleri’ne karşı ‘gerçek’ oyuncuların haklarının korunması. Şu sıralarda Netflix’te yayında olan ‘Black Mirror’un altıncı sezonunun ilk bölümü olan ‘Joan Is Awful’da Salma Hayek’in ‘imajı’nın yapım şirketi tarafından istenildiği gibi kullanıldığı bir hikaye anlatılıyordu. İşte grevin sonucunda bu olasılığa karşı düzenleme ve oyuncular lehine kararlar bekleniyor.
Bu tartışma yalnızca sinema sektörünü ilgilendirmiyor üstelik. Henüz bu kadar geniş, etkin ve güçlü bir tepki gösterilmiş olmasa da yayıncılık sektöründe de benzer endişeler var. Çevirmenler, yazarlar, gazeteciler kaygılı. Geçenlerde bir yayıncı "çeviri güzelse basarım abi" diye yaklaşıyordu meseleye. Çünkü maliyetlerin düşeceği kesin. Kimi medya kuruluşları bazı standart haberleri yapay zekaya yazdırmaya başladı bile. Ama yapay zeka teknolojisi sermayedarlar için ‘Allah’ın yeni bir lütfu’ iken bizim gibi emekçiler için eğer işsiz kalmazsak çok daha düşük ücretlere çalışmak zorunda bırakılmak anlamına gelecek yakın tarihte.
İşte Hollywood grevi endüstrideki bu büyük dönüşümün önüne taş koymaya çalışırken, çarklar arasında ezilecek milyonlarca insanın durumuna dikkat çekmek için bir kapı aralıyor. Kültür endüstrisi büyük bir dönüşüm yaşıyor. Ama yaşadığımız şey bu kez ileriye doğru büyük bir içerik/estetik dönüşüm değil. Sektöre yüz yıldır yön veren milyar dolarlık şirketlerin dahi yeni nesil oluşumlar karşısında tutunamadığı, bütün endüstrinin giderek birkaç tekelin elinde toplandığı, birbirinin aynı içeriklerin neredeyse kopyala yapıştır modeliyle ‘tüketici’nin önüne sunulduğu karanlık bir dönüşüm bu.
Sadece sinema, TV ve dijital platformlar özelinde konuşacak olursak, son 4-5 yıl içinde yaşanan birleşme ve satın almalar dönüşün göstergesi haline geldi. Telekomünikasyon şirketi AT&T Time Warner şirketler grubunu 85.4 milyar dolara satın aldı. Bu satın alma ile Warner Bros.’un, HBO, TBS, TNT gibi kanalları bünyesine katan şirket geçen yıl Discovery ile de birleşti. Bunun tekelleşme yaratarak sektörde haksız rekabete yol açacağı gerekçesiyle açılan davada ABD yargısı Netflix’i örnek göstererek, yeni oyuncuların piyasaya girdiğine ve tekel oluşturmayacağına karar vermişti. Netflix de şimdi ayrı bir tekel olma yolunda. Aynı dönemde dijital platformuyla pazardaki yerini büyütmeye çalışan Disney, 20th Century Fox'u; Amazon ise yüz yıllık Metro-Goldwyn-Mayer’ı satın aldı.
Bu birleşmelerde on milyar dolarlar telaffuz ediliyor. Haliyle bu maliyetler başta emek maliyeti olmak üzere prodüksiyon giderleri, sosyal haklar vb. kısılarak karşılanmak durumunda. Kapitalizmin zorunlu yasaları sektörün büyük oyuncularını birbiriyle rekabete sokup zorunlu birleşmelerle merkezileştirirken, bunun faturası önce sektörün emekçilerine sonra da kuşkusuz biz tüketicilere kesiliyor. Bu bakımdan Hollywood grevi sektörde başlayan bu ‘mecburi dijital dönüşüm’ün faturasının emekçilere yıkılmasını durdurmak için önemli bir dayanak noktasını oluşturuyor. Burada bir kazanım elde edilmesi, dönüşümün vahşetinin etkisini bir nebze de olsa azaltabilir, bu yeni yönelimin ‘kurallı’ hale gelmesinin yolunu açabilir.
Bir ‘temenni’ olarak da, bu deneyimin özellikle dizi üretiminde dünyanın önde gelen sektörlerinden biri olarak gösterilen memleketimizde de var olan meslek birliklerinin daha da güçleneceği bir sürecin kapısını aralamasını dileyebiliriz!