Hüsrev Gerede'nin Hitler Almanyası'nda Berlin Sefirliği hatıraları
R. Hüsrev Gerede'nin ölümünden iki sene önce yazdığı 'Hitler Almanyası'nda Berlin Sefirliği Hatıralarım 1939 - 1942' kitabı İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlandı. Mektupların birer kopyalarının, fotoğrafların ve haberlerin de yer aldığı çalışma, anlatıcının perspektifinden izlediğimiz bir belgesel filmi andırıyor.
İstanbul’da yaşayanların yolu Nişantaşı’na düştüğünde sıklıkla duyduğu bir isim; Hüsrev Gerede. Çoğumuzun, bir koca caddeye ismi verildiği için adına aşina olduğumuz Gerede’nin hikâyesi ise filmlere konu olacak cinsten.
1884 yılında Edirne’de dünyaya gelen Gerede, Osmanlı aristokrasisine mensup olduğu kabul edilen bir ailenin üyelerinden. Dedeleri imparatorluğun paşalarından. Babası da Korgeneral Mehmet Ali Paşa. Aslen Bosnalı olan aile, 19. yüzyıl ile modernleşme çabaları gösteren imparatorluğun, eğitim alan, birkaç yabancı dile hâkim olan ilk örneklerinden biri.
Hüsrev Gerede de ailenin izinden gidiyor ve paşa dedeleri gibi Harp Akademisi’ni bitiriyor. 1908 yılında “Kurmay Yüzbaşı” olarak mezun olduğu akademiden sonra Balkan Savaşı’na katılıyor, Atina Askerî Ataşeliğine atanıyor ve son olarak da I. Dünya Savaşı’nda görev alıyor. Savaş sonrası Atatürk’le beraber 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan 18 kişiden biri olan Gerede, Anadolu’da yapılan kongrelere, toplantılara katılır. Birinci Meclis’te Trabzon Milletvekili olarak görev alır. 1920’de Meclis tarafından Bolu ve Düzce isyanlarını bastırmakla görevlendirilen Gerede, isyancılar tarafından tutsak alınır. İsyan bastırıldığında Gerede’deki isyan bastırmakta gösterdiği başarıdan dolayı, Atatürk tarafından Gerede soyadı ile taltif edilir.
Gerede, savaştan sonra dışişlerine girer ve sırasıyla Budapeşte, Sofya, Tahran, Tokyo, Berlin ve Rio de Janerio’da büyükelçi olarak görev alır. Brezilya’da yaptığı görevinden sonra da emekliye ayrılır.
Bu yazının konusunu ise Gerede’nin II. Dünya Savaşı yıllarında yaptığı (1939-1942) Berlin Büyükelçiliği günlerini anlattığı hatıratı oluşturuyor. Ölümünden iki sene önce, 1960 yılında kaleme aldığı hatıratında Gerede, göreve başlangıç sürecinden bitişine kadar yaşanan olayları yetkin bir üslupla kaleme alıyor. İş Kültür Yayınları’ndan 'Hitler Almanyası’nda Berlin Sefirliği Hatıralarım' ismiyle yayımlanan kitap, İnönü ve Hitler arasındaki mektuplaşmaları da gün yüzüne çıkarıyor.
Gerede, Tokyo Büyükelçiliği’nde çalışırken yükselen savaş tamtamlarının sesini gerek diğer ülkelerin elçilerinden, gerekse de ülke ilişkileri vasıtasıyla ziyadesiyle hisseder. Tam bu sırada, 1939 yılında, savaşın kalbinin atacağı Berlin’e, büyükelçi sıfatıyla tayin edildiğini öğrenir. Nazilerin Polonya’ya saldırdığı 1 Eylül 1939’dan iki gün sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Berlin Büyükelçisi olarak göreve başlar.
Polonya’nın ilhakından sonra Hitler tarafından kabul edilen Gerede, bu görüşmede “…tarafsızlık politikası takip edeceğimizi, hangi taraftan gelirse gelsin, tecavüze karşı meşru savunmamızı yapmakta tereddüt etmeyeceğimizi…” söylediğini anlatır. Hitler’in bu tavırdan memnun kaldığını dile getiren Gerede, I. Dünya Savaşı’nda müttefik olunduğu için Hitler’in Türkiye’ye sempati duyduğunu, Boğazlar konusu üzerinde özellikle durduğunu aktarır. Niyetinin Sevr’i parçalayan Atatürk gibi, Versailles’i parçalamak olduğunu söyler. Aynı görüşmede Hitler’in karakterinin bazı özelliklerine vurgu yapan Gerede, Hitler’in kendisi için blöfçü ve deli tanımlaması yapılmasını ciddiye almadığını, İngiltere ve Fransa ile dalga geçtiğini söyler.
Gerede o görüşmeden sonra, Türkiye’yi savaştan uzak tutacak hamlelerde bulunduğu, dışişleriyle sürekli temasta olduğunu ve Nazilerin diğer ülkelere dair saldırı planlarını sıklıkla Ankara’ya ilettiğini söyler. Liderlerin ve ülkelerin durumuna dair geniş değerlendirmelerde bulunur. Henüz o tarihlerde, Stalin’in amacının, “…genel siyasi duruma hâkim olmak, Almanlarla yaptığı anlaşmalar sayesinde Bolşevizm’in düşmanı olan kapitalist demokrasi ile Nazizm’in yıpranmasına zemin hazırlamak ve dünya ihtilalini gerçekleştirmek…” olduğunu söyler.
Savaşın “kızışmaya” başladığı 1940 ve 1941 yıllarını, Avrupa’daki durumu merkeze alarak sıklıkla değerlendirmeye tabi tutan, Türkiye’ye ziyaretlerde bulunup, sosyal hayata da katılan Gerede’nin çalışması, bir deneyimli bürokratın siyasi analiz kitabı aynı zamanda. Günü gününe gelişen olayları, edindiği bilgilerle harmanlayıp Ankara’ya ileten fakat bu iletişim esnasında da yorumlarını eksik etmeyen Gerede, kaleme aldığı çalışmanın tarihe ışık tutmasının yanında, dönem Avrupası’nın sağlam bir profili olarak da okunabilir. Yapılan ticari anlaşmaları, askeri ve siyasal durumu, Nazilerin Sovyetler Birliği’ne saldırısı öncesinde yaşanan hazırlıkların aşamalarını bir tarihçi titizliğiyle kaleme alan Gerede, görünenle niyet edilen arasındaki ayrımı da sık sık tartışıyor.
Mektupların birer kopyalarının, fotoğrafların ve haberlerin de yer aldığı çalışma, anlatıcının perspektifinden izlediğimiz bir belgesel filmi andırıyor. Onun merceğinden olaylara yakınlaşıyor, yeni gelişen bir başka durum üzerine hemen yoğunlaşıyor ve bilgi ve belgeler ışığında değerlendirmeye tabi tutuyoruz.
İnsanlık tarihinin en kanlı yıllarında, bir ölüm imparatorluğunun kalbinde bulunan Gerede’nin anıları çok kıymetli. Özellikle de dönemi anlamak isteyenler için…