İçimizi kemiren kurt; Danıştayın yeni üyeleri yeni bir kumpas mı?
Biz kadınlar haklarımızı savunurken sadece kendimize ve haklılığımıza güveniriz. Ve bu güvenle İstanbul Sözleşmesini savunmaya devam edeceğiz. 28 Nisan'daki duruşmayla Danıştay tarihinde bir ilki başarmıştık. Aynı savunuyu Haziran'da üç kere daha gerçekleştirmekte kararlıyız. İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak, vazgeçmeyeceğimizi tekrar tekrar haykırmak için 7 Haziran Salı günü yine Danıştay’da olacağız.
Akın Gürlek, Adalet Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevine getirildiğinde hayli gündem oldu. Kamuoyu vicdanında adaletsizlikle özdeşleşen kararları var zira. Selahattin Demirtaş, Enis Berberoğlu, DİAY-DER, Canan Kaftancıoğlu gibi siyasetin gündemini şekillendiren dosyalarda iktidarın siyasi çıkarı doğrultusundaki kararlarla tanınmıştı. Peki Bakan Yardımcılığı makamında Akın Gürlek'ten önce kim vardı ve o kişi nereye atandı? 2 Haziran tarihli Resmî Gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararı, bize bu sorunun cevabını veriyor. Adalet Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevini 2019 yılından beri yürüten Uğurhan Kuş Danıştay üyeliğine seçilmiş. Bakan Yardımcılığı görevinden önce son olarak Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı, öncesinde Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı görevlerinde bulunmuş bir isim Uğurhan Kuş. Şimdi Danıştay Üyesi olarak konumunu öğrenemesem de içime düşün kurt kolaylıkla tahmin edilebilir. Eş zamanlı olarak Danıştay’a yeni üye seçimleri de gerçekleşti. HSK Genel Kurulunda Danıştay üyeliğine seçilerek Cumhurbaşkanı kararı olarak yayınlandı. HSK Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Levent Barış Tüfenkci, Konya Bölge İdare Mahkemesi Daire Başkanı Kenan Balan ve Ankara İdare Mahkemesi Başkanı Nurten Çolakoğlu, Danıştay üyeliğine seçildi.
İçime düşen kurt zihnimi kemiriyor. Sürmekte olan İstanbul Sözleşmesi Duruşmalarının görüldüğü Danıştay 10’uncu Dairesi bu yeni seçimlerden etkilendi mi? Hâkim heyetinde değişiklik yaşandı mı yeni seçimler doğrultusunda? Başsavcı değişti mi? 28 Nisan'da gerçekleşen tarihi duruşma, Danıştay Başsavcısının "Cumhurbaşkanının çekilme kararına ilişkin hukuka aykırılık tespiti ve iptali" görüşü ile sonlanmıştı. Duruşması yapılan, yapılmayan öğrendiğimiz tüm dosyalarda da savcı görüşü hukuka aykırılık gerekçesiyle iptal yönündeydi. Ve Haziran ayı boyunca üç ayrı duruşma tarihi daha verilmişti toplam 60 dosya için. 7, 14, 23 Haziran günlerinde 20’şer dosyanın duruşması gerçekleştirilecek. Haziran’ın son haftasında, adli tatil başlamadan önce "İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı tek kişinin kararıyla çekilmenin" hukuka aykırı olduğunu tespit edecek bir karar bekleniyor 10’uncu Daire’den. Heyetin kararını bilmek mümkün değil elbette ancak beklenti hukuka aykırılık nedeniyle çekilme kararının iptali yönünde. Açılan 200’den fazla iptal davası dilekçesinde, duruşmalar sırasında yapılan savunmalarda ve duruşma öncesi dosyalara iletilen savcı görüşlerinde olduğu gibi ilk duruşmanın sonundaki Başsavcı görüşü Cumhurbaşkanı Kararının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptali yönündeydi. Üstelik bir yıl önce açıklanan yürütmenin durdurulması isteminin ret edildiği karar, üçe iki oy çokluğuyla alınmıştı. Yani yürütmenin durdurulması istemi sadece bir oy farkla kaybedilmişti. Doğal olarak Haziran başında gerçekleştirilen yeni üye seçimlerinin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme bildiriminin yayınlandığı Cumhurbaşkanı kararının esastan görüşüleceği diğer duruşmalara etki edip etmeyeceği, 10’uncu Daire heyetinde değişiklik olup olmadığı merak konusu.
Uğurhan Kuş’un Danıştay üyeliğine seçimi ayrıca kritik öneme sahip görünüyor. Daha önce Şebinkarahisar, Çelikhan, Dursunbey, Silivri Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı Vekili, Şanlıurfa ve Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı görevlerini yürüttükten sonra 2019’da bakan yardımcısı olmuş bir kişi. Ve o günden bugüne Adalet Bakanlığında hazırlıkları yürütülen bütün kadın karşıtı teklifler ve çalışmalarda karar vericilere yol, yöntem tavsiyeleri verme konumundaki birisinden söz ediyoruz. Bu tarihler arasında kadın hakları aleyhine girişimlere örnek verecek olursam nafakadan başlamak gerekir. Kadınların ve çocukların nafakasına göz dikmiş ataerkil zihniyetin iddiaları doğrultusunda girişimler gerçekleştirilmişti. Yasal değişikliğe geçit vermedik kadınlar olarak engelledik ancak uygulamada ciddi sorunlar var ve mahkemelerdeki bu uygulama sorunlarının sorumluları arasında Uğurhan Kuş’un yer almadığını söylemek mümkün değil. Sonra aile arabuluculuğu için canhıraş çalışanların başında geldiği tahmin edilebilir çünkü 2019 yılındaki Nafaka Çalıştayında bile Adalet Bakanlığı adına dile getirilmişti bu konu. 4’üncü Yargı Reform Paketinde çocuk cinsel istismarında kuvvetli suç şüphesi yerine somut delil kriteri getirildiğinde de aynı şahıs Bakan Yardımcısıydı. Bir de Covid affı meselesi var. Kadın ve çocuklara yönelik şiddet suçlarının failleri bile izinli salıverilmiş ve yakınlarda bu izinleri Temmuz 2023’e kadar uzatılıvermişti hani. Evet, bu kararlar cumhurbaşkanına ait ama onun arkasında görüş bildiren ve kararı şekillendirecek usule ilişkin işlemleri yapan bürokratların dahli olmadığı iddia edilemez. Ve tabii ki İstanbul Sözleşmesi hakkındaki hukuksuz çekilme kararına zemin hazırlayan görüş bildirmeler de üst düzey görevli olarak Uğurhan Kuş hatırlanmalı. Üstelik 20 Mart 2021 tarihli sosyal medya paylaşımıyla çekilme kararındaki hukuksuzluğu gözden kaçırmak için, kadına yönelik şiddetle mücadele hakkındaki hukuki ve siyasi savunma çabası hatırlanmaya değer.
Başımızın tâcı olan kadınlarımızı korumak ve kollamak için uluslararası bir sözleşmeye ihtiyacımız yoktur, kendi iç hukukumuz, örf ve adetlerimiz ve inancımız yeterlidir. https://t.co/jm1WLXLZ9d
— Uğurhan KUŞ (@KusUgurhan) March 20, 2021
Cumhurbaşkanı tarafından Resmi Gazetede yayınlanan hukuka aykırı çekilme kararı sonrası gerek dönemin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül gerekse Bakan Yardımcısı Uğurhan Kuş şiddetle mücadele azminin süreceğini ifade etmeye çalıştılar, pek çok iktidar mensubu gibi. Hukukçu ve Adalet Bakanı Yardımcısı olmasına rağmen Uğurhan Kuş’un paylaşımı ayrıca kadınları hukuk öznesi özerk bireyler olarak görmediğini ortaya koyan cinsten. “Başımızın tacı olan kadınlarımızı korumak ve kollamak için uluslararası bir sözleşmeye ihtiyacımız yoktur, kendi iç hukukumuz, örf ve adetlerimiz ve inancımız yeterlidir” buyurmuş. Bu ifadeler sıradan bir bürokratik zorunluluk halini değil kadına yönelik erkek şiddetinin temellerini hiç anlamadığını gösteriyor. Sözleşme karşıtlarının cümlelerini kullanıyor. Kadınları birey olarak görmediği gibi şiddetin hak ihlali olduğunu ve insan hakları hukukunun evrenselliğini gözardı ettiği çok açık.
Danıştay’da İstanbul Sözleşmesi duruşmaları sürerken, Cumhurbaşkanı hukuksuz kararını ataerkil zihniyetle İstanbul Sözleşmesi karşıtlığı yürütenlerin sözleriyle savunan bir kişi Danıştay’a üye seçildi Cumhurbaşkanı tarafından. İhsas-ı rey anlamı taşıyan bu sözleri sosyal medyada paylaşmış olan Uğurhan Kuş’un üyeliği 10’uncu Daire ile ilgili mi şu an bilemiyorum ama bu ihtimal hatırda tutulmalı. Kritik anlarda gerçekleşen hâkim savcı değişikliklerinin yargı kararlarını ne şekilde etkilediğini biliyoruz çünkü.
Biz kadınlar haklarımızı savunurken sadece kendimize ve haklılığımıza güveniriz. Ve bu güvenle İstanbul Sözleşmesini savunmaya devam edeceğiz. 28 Nisan'daki duruşmayla Danıştay tarihinde bir ilki başarmıştık. Aynı savunuyu Haziran'da üç kere daha gerçekleştirmekte kararlıyız. İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak, vazgeçmeyeceğimizi tekrar tekrar haykırmak için 7 Haziran Salı günü yine Danıştay’da olacağız. Duruşma yine 650 kişilik konferans salonunda gerçekleşecek. EŞİK- Eşitlik için Kadın Platformu yine kadın avukatlara yetki belgesi verilmesi için çalışma yürüttü. Duruşma salonunda çok sayıda EŞİK gönüllüsü kadın avukat savunma yapacak. Ve sivil toplum gönüllüsü kadınlar izleyici olarak duruşma salonunda yer alacak. Hukuksuz Cumhurbaşkanı kararına karşı çıkan herkesi 7 Haziran Salı günü sabah 09;00’da Danıştay önünde yapılacak basın açıklamasına ve 09;45’de başlayacak duruşmaları izlemeye çağırıyor EŞİK.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İstifa etmek yerine cambaza baktıranlar 15 Kasım 2024
Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı 08 Kasım 2024
Kent uzlaşısına kayyım atandı 01 Kasım 2024
Meclis etki ajanlığı teklifini reddetmeli çünkü… 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI