İhanete son verilmeyecek mi?
Ataköy'de yoldan geçerken denizi göremezsiniz. Deniz havası almak da olanaksız hale geldi. Aslında Ataköy küçük bir örnek. Türkiye'de kıyılarda aynı ihanet fazlasıyla var.
İzzet Doğan*
Kentin dışında bir banliyö semtiydi. Deniz kıyısındaki plajlarıyla tanınıyordu. Üzerinde belki de yüzyıllık bazı ağaçlar vardı ancak genel olarak yeşil bir semt değildi. Daha öncesi için bataklık olduğunu duyardık.
1950 yılına gelindiğinde iktidarda bulunan Demokrat Parti hem kendi partilileri ve hem de alım gücü olanlar için Emlak Bankasının yetkilendirildiği; Ataköy’de, yemyeşil bir alanda içinde parklar, çarşılar, spor alanları, yürüyüş yolları bulunan bir yerleşim yeri düzenlemeyi düşündü.
Emlak Bankası, Atatürk Orman Çiftliği'nden çağırdığı ziraat mühendislerinden bölgenin yeşillendirilmesini istedi ve ağaç ile diğer bitki seçimlerini onlar yaptılar.
Ataköy halen yeşil alan olarak Türkiye'nin ve hatta Avrupa'nın en zengin yerlerinden sayılıyordu.
Yeşil alanlarda yaşayan, yürüyüş ve spor yapan Ataköylüler ve gezmeye gelenler, sahilden de yararlanıyor, plajda denize giriyorlardı.
Fakat Oktay Akbal’ın dediği gibi “Önce Ekmekler Bozuldu”. Sonrasını Özdemir Asaf söyledi: “Bütün renkler yavaş yavaş kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler”
Yani 1970’li yıllarda Marmara’nın kirlenmesiyle Ataköy Plajı girilemez hale geldi ve plaj kapatıldı. Özal döneminde ise bir zamanlar göz kamaştıran, Türkiye’nin ilk AVM’si Galleria inşa edildi. Ayrıca Ataköy’ün imar planı da değiştirildi; “turizm alanı” haline getirildi ve bina yüksekliği 70 metre olarak belirlendi.
Yeşille mavinin kucaklaştığı bu güzel beldenin bir parseli Emlak Bankasından TOKİ’ye, TOKİ’ den de sonuçta Katarlı bir şirkete devredildi. Katarlı şirket 2013’te yerli bir şirketle anlaştı ve 2013 yılında Bakırköy Belediyesi yapılaşma için ruhsat verdi.
Aynı yerde komşu parsellerden biri de Kazak-Rus firmalarından oluşan bir şirket tarafından satın alındı.
Özetle artık kıyıda 70 metreyi aşan yapılaşmanın yolları açıldı ve kıyı beton gökdelenler tarlasına döndü, halka kapandı.
2017 yılında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz” demek gereğini duydu.
İlgililer idari yargıya başvurdular ve yapılar zaman zaman mühürlendi. İstanbul 3. İdare mahkemesi iki parsel hakkında TOKİ’nin satış ihalesini iptal etti. Davayı Bakırköy Belediyesi açmıştı ama akıllara durgunluk verecek bir kararla davadan feragat etti. Ancak mahkeme “Kamu davasından feragat edilemez” gerekçesiyle haklı olarak feragati kabul etmemiş ve “Deniz kıyıları devletin tasarrufu altındadır, özel mülkiyete konu edilemez, ülke güvenliği hariç kamunun kullanımına kapatılamaz” gerekçesiyle 12 Temmuz 2010 günlü ihaleyi iptal etmişti. Kararda Kıyı Kanunu’na göre kıyıya 100 metre uzaklıkta inşaat yapılamayacağı da vurgulanmıştı.
Hatta Danıştay İdari Davalar Genel Kurulundan da yargıya başvuranlar lehine karar çıktı. Ancak yargı kararları yok sayılıp fiili durum yaratılarak gökdelen beton kuleler tamamlandı yani atı alan Üsküdar’ı geçti.
Çağdaş mimaride basit bir kural uygulanır ve kıyıda yüksek bina yapılmaz. Yüksek binalar kıyıya uzak yapılır. Şimdi Ataköy'de yoldan geçerken denizi göremezsiniz. Deniz havası almak da olanaksız hale geldi. Aslında Ataköy küçük bir örnek. Türkiye'de kıyılarda aynı ihanet fazlasıyla var.
Son olarak bugünlerde Ataköy 1. Kısım Mahallesi içinde imar planının orijinalinde kreş alanı için ayrılmış bulunan bir yeşil alana bir beton blok daha yerleştirme cabaları sürdürülmektedir. Buna karşılık imza kampanyası başlatan Ataköy 1.Kısım Koruma ve Güzelleştirme Derneğinin, Bakırköy Çevre Dostları yönetiminin ve Bakırköy-Ataköylülerin haklı feryatları duyulmalı ve çabaları desteklenmelidir.
* Emekli İstanbul Hakimi