İHD: Hapishaneler insan hakları ihlal merkezlerine dönüştü
Hapishanelerdeki hasta mahpusların durumuna dikkat çeken İHD İzmir Şubesi, Türkiye hapishanelerinin "İnsan hakları ihlal merkezlerine" dönüştüğünü belirtti.
İZMİR – İnsan Hakları Derneği (İHD), 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla cezaevlerindeki hasta tutukluların durumuna dikkat çekmek için basın açıklaması düzenledi. Konak Eski Sümerbank önünde düzenlenen açıklamada “Ağır hasta mahpuslar ölüyor susma” ve “Susma, suça ortak olma ölüyorlar” yazılı pankartlar taşındı. Dernek adına açıklama yapan Şube Hapishaneler Komisyonu Sözcüsü Ahmet Çiçek, uluslararası mevzuatın, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşam hakkının korunması konusunda devletlere pozitif yükümlülükler yüklediğini hatırlattı.
'TÜRKİYE HAPİSHANELERİ İNSAN HAKLARI İHLAL MERKEZLERİNE DÖNÜŞTÜ'
"Devletler, özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişilerin sağlığa erişim hakkı konusunda özgür bireylerle eşit şartlarda bulunmasını sağlamakla yükümlüdürler" diyen Çiçek, tüm bu anılan ve standartların belirtildiği sözleşmeler, kanunlar ile tavsiye kararlara rağmen Türkiye hapishanelerinin, hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı mekânlar olduğunu vurguladı. Çiçek, "Türkiye hapishaneleri, başta yaşam hakkı ihlalleri olmak üzere birçok insanlık dışı ve onur kırıcı muamelenin gerçekleştirildiği birer ‘insan hakları ihlal merkezlerine’ dönüştürülmüştür. Sürekli olarak artan mahpus sayısı yapılan hak ihlallerinin önemli bir göstergesidir" dedi.
Ceza ve Tevkifevleri'nin 31 Ekim 2021 tarihli istatistiklerine göre hapishanelerde 294 bin 930 tutuklu ve hükümlü bulunduğunu söyleyen Çiçek, hapishanelerdeki uygulamaların, kişilerin yalnızca özgürlüğünden yoksun bırakılan bireyler olmasının dışına çıkartılarak pek çok hak ihlali yaşamalarına neden olduğunu belirtti. Çiçek yaşanan hak ihlallerini ise şöyle sıraladı;
"Sevk ve sürgünler, ailelerinden uzak hapishanelerde tutulmaları, tecrit ve izolasyon, ailelere görüş haklarının engellenmesi, iletişim araçlarından faydalanamamaları, haberleşme haklarının engellenmesi, adil yargılanma haklarından mahrum bırakılmaları, disiplin cezaları, denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme haklarının gözlem kurulu kararlarıyla engellenmesi, işkence ve kötü muamele, çıplak arama ve spor ve atölye faaliyetlerinin kısıtlanması gibi daha pek çok ihlal sayılabilmektedir."
'ABDULLAH ÖCALAN VE ARKADAŞLARININ ÜZERİNDE UZUN YILLARDIR TECRİT UYGULANIYOR'
İmralı Cezaevi'nde tutulan Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit uygulamalarına da değinen Çiçek, "İmralı Hapishanesinde tutulan Abdullah Öcalan ve arkadaşlarının üzerinde uzun yıllardır ağırlaşarak devam eden bir tecrit mekanizması bulunmaktadır. Avukatların ve ailelerin görüşme talepleri sürekli olarak reddedilmekte, CPT tavsiyeleri ve Mandela Kuralları hiçe sayılmaktadır. Diğer cezaevlerinde de mahpuslar üzerinde çeşitli tecrit yöntemleri uygulanmakta; mahpuslar keyfi olarak tekli hücrelerde tutulmakta, aile ve telefon görüşleri yasaklanmaktadır" diye konuştu. Son olarak Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishanesi'nde, işkence ve cinsel saldırıya uğrayan Garibe Gezer'in tutulduğu tek kişilik hücrede yaşamını yitirdiğine dikkat çeken Çiçek, Garibe Gezer’in yaşamını yitirmesine neden olan maruz kaldığı saldırılar ve cenaze işlemleri sırasında basına yansıyan görüntülerin kamu gücünü elinde bulunduranların mahpuslara ve yakınlarına insanlık dışı bir yaklaşım içinde olduklarının en somut örneği olduğunu vurguladı.
'YETERLİ TEDBİRLER ALINAMADI, MAHPUSLAR YAŞAMLARINI YİTİRDİ'
Ayrıca Mart 2020’de Türkiye’de de pandemi olarak ilan edilen Covid-19 salgını nedeniyle hapishanelerde yeterli tedbirler alınamadığını ve mahpusların yaşamlarını yitirdiğini belirten Çiçek, insan hakları savunucuları olarak taleplerini şu şekilde sıraladı;
- Mahpusların tedavilerinin düzenli bir şekilde uygun koşullarda yapılması sağlanmalı; tedavisi cezaevinde yapılamayacak mahpusların tahliyeleri sağlanmalı, Adli Tıp Kurumu infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan çıkarılmalıdır. İnfazı ertelenen mahpusların tedavileri için sağlık giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
-Sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi kararlarında cumhuriyet savcılarının takdir yetkisi kaldırılmalı, hastanelerin verdiği raporlar esas alınarak cezaların infazları ertelenmelidir.
-Cezaevlerinde kapasite sorununa rağmen infaz yasasına aykırı bir şekilde tek kişilik hücrelerde tutulan çok sayıda tutuklu ve hükümlü bulunduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Tecrit uygulamaları, mahpusların fiziksel psikolojik-sosyal bütünlüklerini bozmakta ve insanın varoluşuna aykırı olarak bir işkence yöntemidir. Tecride dayalı infaz rejimi, uygulayanların inisiyatifine bırakılamaz derhal kaldırılmalıdır.
- İmralı Cezaevi’nde Abdullah Öcalan ve arkadaşlarına uygulanan özel hukuk ve ağırlaştırılmış tecrit kaldırılmalı, aile ve avukat görüş hakları tanınmalı ve yasal haklarından yararlandırılmalıdırlar.
-AİHM’in Kaytan - Türkiye kararı uyarınca mahpusların müddetnamelerinde yaşları ve sağlık durumları dikkate alınarak tahliye olabilecekleri uygun bir tarih yer almalıdır.
- AİHM’in Gülay Çetin - Türkiye kararında belirttiği hususlara uyulmalı, hasta mahpusların tahliye edilmemesinin AİHS’in 3. maddesinin ihlali olduğu hatırda tutulmalıdır.
-Mahpuslar aşırı kalabalık koğuşlarda tutulmamalı, havalandırma haklarından kesintisiz bir şekilde yararlandırılmalı, temiz su ve sıcak suya erişimleri sağlanmalıdır.
-Hapishanelerde sürekli olarak doktor ve mahpus sayısına uygun şekilde sağlık personeli bulundurulmadı, hastanelere sevkler esnasında tek kişilik ring araçlarıyla değil ambulans tipi araçlarla sevkler sağlanmalıdır.
-Mahpusların sağlıklı beslenmeli için yeterli ve besleyici iaşe bedelleri karşılanmalı, diyet yemeği ile beslenenlerin diyet yemeği uygun şekilde verilmedir.
-Ceza infaz memurları ve hapishane idarelerinin olumsuz ve hatta suç teşkil eden tutumlarının önüne geçmek için etkili bir denetim mekanizması oluşturulmalı; baroların ve insan hakları örgütlerinin bu denetim süreçlerine aktif bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır.