İhtiyarlara yer yok: Mehmet Rauf’un 'Büyük Aşk Romanı' Son Yıldız
Mehmet Rauf’un yazarlığının son yıllarında kaleme aldığı ve “Eylül'den bile kuvvetli ve şahsiyetli bir eser” olarak değerlendirdiği 'Son Yıldız', İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.
Ata Hacımale
Kimi romanlar yazarlarını gölgede bırakır. Herkesin hayranlığını kazanan böylesi romanlar, yazarlarına büyük bir başarı ve şöhret kazandırarak edebiyat dünyasında önemli bir yer edinmelerine sebep olsa da bu zaferin bir laneti vardır: Romanın üstün başarısının gölgesi, yazarın daha sonra yazacağı tüm eserlerin üstüne düşer. Bu yüzden çok başarılı bir roman yazmış olmak, bazı durumlarda daha sonra yazılacak eserlerin ilgi çekmesinin önüne bir engel olarak çıkar. Edebiyatımızın “ilk psikolojik romanı” olmasıyla ünlü 'Eylül'ün yazarı Mehmet Rauf da bu laneti taşıyan bahtsız yazarlardan biridir. Edebiyat-ı Cedide’nin en önemli iki romancısından biri olan ve pek çok dikkat çekici esere imza atan Mehmet Rauf’un diğer eserleri yıllar geçtikçe unutulmuş ve yazar, sadece 'Eylül' romanıyla hatırlanır olmuştur. Oysa roman türünün ülkemizdeki gelişiminde büyük rol oynamış yazarlardan biri olan Rauf’un 'Eylül' dışında pek çok güçlü eseri vardır. Yazarın ilk olarak 1927’de yayınlanan ve “Büyük Aşk Romanı” alt başlığını taşıyan 'Son Yıldız' adlı yapıtı da onun en az Eylül kadar güçlü bir diğer eseridir. Bizzat yazarının “Eylül’den bile kuvvetli ve şahsiyetli bir eser” olarak kabul ettiği 'Son Yıldız', içinde barındırdığı güçlü gözlemler ve insan psikolojisinin derinliklerine inme cesaretiyle unutulmayı hiç hak etmeyen, saklı bir hazinedir. Yakın bir tarihte İletişim Yayınları tarafından yeniden yayınlanan bu güçlü roman, sıkı edebiyat okurlarının ilgisini bekleyen, son derece değerli bir metin.
Mehmet Rauf, 'Son Yıldız'da çok katmanlı bir anlatı inşa eder. Görünürde bir aşk üçgenini olay örgüsünün merkezine alan metinde yazar, romandaki şahıs kadrosunun zihninin derinliklerine girerek insan psikolojisine dair önemli çıkarımlarda bulunur. Karakterlerinin psikolojik tahlilini büyük bir ustalıkla gerçekleştiren yazar, insanların karşı karşıya kaldığı ikilemler karşısında yaşadığı tereddüt ve iç sorgulamaları da büyük bir açıklıkla okuyucunun gözleri önüne serer. Cumhuriyetin ilk yıllarında geçen romanın arka planındaysa yapılan devrimler sonucu açığa çıkan toplumsal değişim ele alınır. Yeni cemiyet hayatının, baloların, dansların, içkili davetlerin yer aldığı bu arka plan üzerinden yazar, toplumsal hayatta yaşanan değişimdeki yüzeyselliğin altını çizer. “Tavırların, sözlerin, süslerin, her şeyin hep yapma ve sahte” olduğunu öne süren anlatıcıya göre “bugünkü çorba hayatımız” yapmacıklıklarla doludur: “Etrafta her şey, herkes ve her harekette bir sahtelik, bir özenmelik var. […] Samimi, olduğu gibi görünen hiç kimse yok.” (sf. 31) Anlatıcının dikkati çektiği bu samimiyetsizlik, bizzat romanın yazarı Mehmet Rauf’un şikayetçi olduğu bir konudur. Yazara göre cumhuriyet sonrasında toplumun üst kesimlerinde görülen hedonist yaşam, batının kötü bir taklidi olmaktan öteye gidemediği gibi buraya ait olan kimlikle arasındaki kopukluk yüzünden tehlikelidir de.
Ancak Mehmet Rauf’un romanda asıl ilgilendiği konu, kendisi gibi yaşlanmakta olan karakteri Fahri Cemal’in genç ve güzel sevgilisi Perran’ı kaybetmekten duyduğu korkudur. Şehrâh gazetesinin sahibi olan Fahri Cemal, babasından kendisine kalan yüklü servet sayesinde son derece rahat bir hayat yaşayan bir burjuvadır. Gazetesinde çalışan Avukat Şefik Bey’in karısı Perran’la aşk yaşayan Fahri Cemal’in en büyük korkusuysa bu genç kadının giderek yaşlanan bedeninden uzaklaşarak başka erkeklerle birlikte olma ihtimalidir. Kendi yaşlılığını büyük bir trajedi olarak gören Fahri Cemal, Perran’ın kendisini genç ve yakışıklı erkeklerle aldatması ihtimalinden büyük bir endişe duyar. Fahri Cemal’in asıl trajedisi, giderek kaybetmekte olduğu erkeklik gücünün bir gün kaçınılmaz şekilde gerçekleşecek olan yitimidir. Fahri Cemal’in bu erkeklik iktidarını yitirme korkusunun arkasındaysa romanın yazarı Mehmet Rauf’un kişisel yaşamından büyük izler vardır. Mehmet Rauf’un romanı yazmaya henüz başladığı sırada geçirdiği kısmi felçle birlikte kalem tutamayacak duruma gelmesi, eserini tamamlayamayacağına dair bir endişeyi de beraberinde getirmiştir. Geçirdiği felçten sonra romanın devamını karısına dikte ettirerek yazan Mehmet Rauf, kaybettiği yazma yeteneğiyle yitirmekte olduğu iktidarını eş tutar hale gelir. Yaşlandıkça karısına bağımlı hale gelen yazarın içinde bulunduğu tedirgin ruh halinin Fahri Cemal’e de yansıdığını iddia etmek, bu yüzden abartılı bir yorum olmayacaktır.
Yaşlanmayı gözden düşmekle, ıskartaya çıkartılmakla ve en önemlisi yetersizlikle eş tutan Mehmet Rauf, içinde bulunduğu fırtınalı ruh halini sükunete kavuşturmak için Fahri Cemal’i de genç sevgilisinin peşinde sürüklenen, kayıp bir ruh olarak betimler. Perran’ın öldü sanılan ancak romanın ortasında hala hayatta olduğu ortaya çıkan ilk gençlik aşkı Fuat İlhami’nin de olay örgüsüne dahil olmasıyla birlikte bir aşk üçgeni kurulur. Bu üçlü ilişki, Fahri Cemal’in genç sevgilisiyle yaşlılık yüzünden kaçınılmaz şekilde yaşanacak olan kopuşunun erken bir habercisi haline gelecektir. İhtiyarlığın gençlik karşısında her zaman kaybetmeye mahkûm olduğunu düşünen Mehmet Rauf, 'Son Yıldız'ı biraz da bu gerçeği kabullenmek için yazmış gibidir. Fahri Cemal’in sonunda genç sevgilisi Perran’ın aşkından vazgeçerek kendisini bir baba konumuna yükseltmesi ve Fuat İlhami’yle ikisinin evliliğinin yolunu hazırlamasında hep Mehmet Rauf’un yaşlılıkla ve eksik iktidarıyla olan barışma arzusunun izleri vardır. Hüzünlü bir anlatı olan 'Son Yıldız'a bu tadı veren unsurların başında gücünü yazarının kendi eksiklikleriyle yüzleşme cesaretinden alan bu samimiyet duygusu gelir.
Mehmet Rauf’un yazarlığının son yıllarında kaleme aldığı romanlar arasında en dikkat çekici eserlerden biri olan 'Son Yıldız', hem toplumsal gözlemlerindeki isabetlilikle hem de insanların en gizli duygularını büyük bir derinlikle ortaya koymasındaki kabiliyetle son derece değerli bir metin. Yazarın büyük bir samimiyetle kaleme almış olduğu bu romanda ele alınan bireysel meselelerin günümüzde güncelliklerini koruyor olması da romanı bugünün okuyucusu için halen çekici kılmakta. Sanata, estetiğe, yaşlılığa, yaşamaya ve aşka dair bu incelikli eser, okuyan herkesin kendisini kaptıracağı, sürükleyici bir roman.