İki Duvar okurundan açık mektup
Türkiye’nin karanlık zamanlarında kuruldu Gazete Duvar. Toplumsal geleceği birlikte inşa etme umudunu tarumar eden siyasal şiddet koşullarında “söz” alanı açmaya çalıştı kendince. Ve açtı da.
Serdar Tekin & Nilgün Toker
Bu mektup okurdan okura… Gazete Duvar’daki krizin taraflarına, ayrılan Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topuz’a ve İmtiyaz Sahibi Vedat Zencir’e değil, okurlara sesleniyoruz. Derdimizi onlara anlatmak ve yine onlara bir çağrı yapmak istiyoruz.
Gazete Duvar’daki kriz, gazetenin isminden mülhem metaforlarla konuşuldu ister istemez. Çatladığı da söylendi Duvar’ın, yıkıldığı da… Kolay örülmediği söylendi, yeniden inşa edilecek de dendi. Güçlü bir imge “duvar” ve haliyle metaforları da bereketli. Peki ne oldu, neden böyle oldu?
Biz okurlar bilmiyoruz.
Hatta ayrılan yazarların veda yazılarına bakacak olursak, galiba onlar da bilmiyorlar! Gayet zarif veda yazıları okuduk geçen haftadan beri Duvar’ın sayfalarında. Zarif yazılar, evet. Ama zarafetten ziyade basiret beklenirdi böyle bir durumda. Meslek asabiyesine kapılmadan krizin taraflarını sorgulama basireti mesela; Duvar çatladıysa onarmanın yolunu yordamını arama, en azından bunu tartışma basireti… Kısacası, mecraya yazık etmeme basireti. Yeterince çok duvar yıkılmadı mı üstümüze bugüne kadar?
* * *
Gazete Duvar bizim için ―bu mektubu yazan iki okur için― neden önemli? Hayatımızda tuttuğu yer ne?
Türkiye’nin karanlık zamanlarında kuruldu Gazete Duvar. Toplumsal geleceği birlikte inşa etme umudunu tarumar eden siyasal şiddet koşullarında “söz” alanı açmaya çalıştı kendince. Ve açtı da. Habercilik yaparak, analiz üreterek, tartışma platformu yaratarak yaptı bunu. Hem güncelin nabzını iyi tuttu, hem fikir alışverişine yakıt sağladı bol bol.
Ama daha önemlisi her şey sürekli kötüye giderken bir “ortak duyu” mecrası olabilmesiydi herhalde. Tanımadığımız başkalarıyla ortaklaştığımızı hissettiren bir mecra olmayı başardı Duvar. Modern dünyada gazetenin en büyülü yanıdır bu!
Daha özel bir yeri de var ama bu gazetenin bizim hayatımızda. OHAL koşullarında üniversitelerden apar topar ihraç edilirken yanı başımızda bulduk Duvar’ı. Sözümüzü söylememize, sesimizi duyurmamıza muazzam biçimlerde imkan sağladı. Başımıza geleni orada anlattık, memleket kamusuna Duvar’ın penceresinden seslendik.
Şimdi Duvar sallandığında geri durmak değil, omuz vermek gerekir o yüzden. Sorumluluktur.
* * *
Biz okurlar ne yapabiliriz?
Bir kere, okumaya, izlemeye devam edebiliriz Duvar’ı. Sonuçta her gerçek gazete okundukça yaşar. Bugüne kadar “konuk yazar” olarak kalem oynatmış olanlarımız daha sık yazabilirler Duvar’a. Okuru olduğumuz gazeteye sahip çıkmanın bir yolu olarak görebiliriz şimdi yazmayı da.
Ama en önemlisi şunu görmek ve göstermek galiba: Okuyucusu, izleyicisi, zaman zaman katılımcısı olduğumuz söz mecraları ancak biz bu mecraların kaderiyle daha yakından ilgilendiğimiz, bunu hissettirdiğimiz, desteklemenin ve müdahil olmanın yollarını arayıp bulabildiğimiz takdirde gerçek bir mukavemete sahip olabilirler. Bu tür mecralar yaşasın istiyorsak, onları yaşatma sorumluluğunu da paylaşmamız gerek.