İkizdere’den Anıtkabir’e yol gider ya da seçmenin makus talihi
Ankaralılar kentsel dönüşümün bitmesini, asfalt ve beton belediyeciliğinin sona ermesini istiyor. Çünkü şehrin ellerinde kalan kadarını da kaybetmeye tahammülleri yok.
“Onun için nerede arsacılar lehine bir plan değişikliği duyarsanız, hemen hırsızlığa hükmediniz.”
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, sayfa: 495
İkizdere’de yöre halkı taşocağına karşı direniyor ve karşılarında iş makineleri ve jandarmalar var. Aynı günlerde Ankara’nın Maltepe mahallesi ve Anıtkabir çevresindeki diğer mahallelerde tedirgin bir bekleyiş içinde bölge sakinleri bekliyor. Onların karşısında ise müteahhit, belediye meclis üyeleri ve kararları var.
Bu iki resim o kadar birbirine benziyor ki. Bağlantı yanlış yerden kurulursa sadece kutuplaşma çıkar. Ama doğru yerden kurulursa işler çok değişir ve bu pek çoklarının hoşuna gitmez.
İkizdere vakası: İyidere Lojistik Limanı’nın inşaatı işini komşu köyden çıkma Cengiz İnşaat alır. Proje için taş ocağına ihtiyaç vardır. İşkencedere Vadisi limanın dolgu malzemesi olmalıdır. Bu vesileyle halkın mülküne el koyma imtiyazı da verilir kendisine. Cumhurbaşkanı 21 Mart tarihinde 17 mülkün kamulaştırması kararını Resmi Gazete’de yayımlar ve köyde gergin bir bekleyiş başlar. Bir ay sonra iş makineleri vadiye girince iş artık başka bir boyuta taşınır!
Anıtkabir vakası: En kısa özeti ile Anıtkabir’in köşesine 300 metre mesafede bir arsaya 7 kat (plan notlarına göre aslında 10 kat) imar verilecektir. Bu, semt sakinleri açısından bakıldığında bir çeşit el koyma ve imtiyaz tahsisidir. Çünkü 3-4 katlı binaların olduğu bölgede böylece oluşacak rant ile bütün müteahhitlerin saldıracaklarının herkes farkındadır. Nitekim haber daha kamuya duyurulmadan saldırı başlar.
İşte bu iki durum bir denklem olsa, ortada dönen oyunlar parantez dışına çıkar ve parantez içinde “bir artı bir” kalırdı. Neden mi? Çünkü bu iki olayda da konu inşaat, müteahhit aynı bölgenin müteahhiti. İki projenin sonunda da aynı şey olacak: İnsanlar sürülecek, dışlanacak ve yıkımın önü açılacak.
Bu iki vakanın ortak bir yönü daha var: Her ikisinde de imtiyaz tahsis eden dokümanların altına imza atanlar, aynı zamanda bölge sakinlerinin oy verdikleri partiler.
ANKARA İKİNCİ KEZ YIKILIYOR!
Ankara Cumhuriyet sonrasında yeniden inşa edilen ve Demokrat Parti döneminde yıkılan bir kent (1). 1950’lerde eski Ankara yıkılmaya başlamış ve bugün içinde yaşadığımız çirkin aparmanlar peyda olmaya başlamıştı. Şimdilerde ise ikinci yıkımını yaşıyor. Öyle bir yıkım ki, 1960’larda yapılanlar bir yana, 1970’ler ve hatta 1980’lerde yapılan binalar bile yıkılıyor. Çok rahatlıkla 10 yıl içinde Ankara’da 1980’lerden kalma o çirkin evleri bulamayacağımızı, yerlerinin berbat, kalitesiz, mimarlığın, mühendisliğin ve insanlığın sıfır çektiği binalarla dolacağını söyleyebiliriz.
İşte bu yıkım sürecinde Ankara Büyükşehir Belediyesi ve meclisi geçen yıl tam 680 imar kararı aldı. Çankaya Belediyesi ise sadece imara çalışıyor. İşler öyle sorumsuz bir noktaya ulaştı ki, bir hafta ara ile yaşanan iki temel kayması vakası durumun vahametini ortaya koymaya yetiyor.
Peki Anıtkabir çevresindeki imar durumu ne?
ANITKABİR MANZARALI BİR REZİDANS PROJESİ
Anıtkabir’in köşesine 300 metre ötede, Maltepe Cami’sinin sırtlarında 3 bin 500 metrekarelik bir arsa var. Köşedeki arsanın aynı parselinde bir okul (Hürriyet İlkokulu) ve bir de park bulunuyor. Burada bir imar oyunu ile on kat imar verilir. Ama imar hakkının yedi katla sınırlı olduğu söylenir. Çünkü yapılacak bina kapı numarası olan taraftan bakılınca yedi, caddeden bakılınca 10 katlı olacak. Belediyesinin verdiği fazladan bir kat çıkma hakkı, zaten bütün kenti yıkıma uğratmıştı. Şimdi bütün binaların dört katlı olduğu bir bölgede, kat imtiyazının ona çıkartılmasının Anıtkabir civarında bir inşaat ve beton kıyameti yaratmaya aday olduğu ortada. Çünkü bu on katın üçü AVM, yedisi lüks konut olarak planlanmış. Böylesi bir rantın iştahları nasıl kabartacağını ve bölgenin tamamen inşaata açılmasına kimsenin direnemeyeceğini öngörmek için Ankara’nın Gökçekli yıllarını baştan yaşamaya gerek yok. Projeyle yapılacak on bir işyeri ve 134 dairenin üreteceği rant aşağı yukarı 100 milyon TL. Bu demek oluyor ki, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Ankaralı bütün yoksullara dağıttığı yardıma karşılık gelecek kadar bir rant, tek kalemde tek bir kişiye verilecek.
Semt sakinleri 1 Eylül 2020’de planın askıya çıkması ile şoka girdiler. Ardından 1 Ekim 2020’de Çankaya Belediyesi CHP, AKP ve İYİ Parti temsilcilerinden oluşan meclis üyeleri OY BİRLİĞİ ile kararı kabul ettiler. 2020-342 sayılı bu “tarihi” karar sıfır itiraz ile geçti. Karar Büyükşehir’e gitti. AKP, MHP, CHP ve İYİ Parti’den oluşan Ankara Büyükşehir Belediye meclisi bu kararı OY BİRLİĞİ ile geçirdi. K20-1673 sayılı kararla Ankara Büyükşehir Belediyesi Anıtkabir çevresindeki bütün mahallelerin yıkımına neden olacak bu kararın sorumluluğunu üstlenmiş oldu.
Yeniden söyleyeyim: Yalnız Anıtkabir çevresindeki mahallelerin değil, tüm Ankara’nın yeni bir yıkım ve inşaat dalgasıyla sarsılmasına neden olması kuvvetle muhtemel bu karar 45 üyeli Çankaya Belediye Meclisi’nden ve 147 üyeli Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nden sıfır itirazla geçti. Müthiş bir işbirliğini ele veren müthiş bir oybirliği!
Mahalleli şaşkın. Gözlerinin önünde, 40, belki 50 yıllık evlerinin müteahhitlere meze ya da iftariyelik olmasından korkuyorlar. Toplanıp itiraz dilekçelerini ilettiler belediyelere. Oy verdikleri partilerin hepsi imar rantı için birleşirken semt sakinleri de semtleri için birleştiler. Dilekçelerinde öngörülen yapının Anıtkabir’in görüntüsünü kapatacağını, arsadaki yetişkin ağaçların kesilmesine neden olacağını, bölgede trafik sorununa neden olacağını ve nihayet yandaki ilkokula etkisini kaydettiler. Yani tarihi mirasa, çevre hakkına, eğitim hakkına ve şehir hakkına değindiler.
Ne kadar güzel, naif ve insani değil mi? Ama mart ayında Çankaya Belediyesi İmar Komisyonu bu itirazları reddetti. Doğru duydunuz. Ardından 2 Nisan 2021’de aynı talep ve itiraz bu kez de Belediye Meclisi’nde reddedildi ve müteahhittin arzusu yerine getirildi. Hem de gene SIFIR ret oyu, yani “oybirliği” ile.
Böylece hem büyükşehir hem de Çankaya Belediyesi çoğunluğu kendilerine oy vermiş bulunan mahalle sakinlerini değil de müteahhitleri dinlemiş oldu ve “oybirliği” ile müteahhitten yana oy kullandı. Bu karar durdurulmazsa Ankara’da yeni bir yıkım ve inşaat dalgası başlayacak.
Büyükşehir belediyesi şimdiye kadar defaatle dört katlı evlerin olduğu bölgeye “On kat vermedik, yedi kat verdik” diye açıklama yaptı. Çankaya Belediyesi de “emsal olarak askeri binaları aldık” edası ile savundu kararını. Kamu binaları imarda emsal olabiliyor mu? Ya da darbe döneminin eseri olan “Askeri Yasak Bölgeler Kanunu” arkasına sığınarak emsal artışı vermek nasıl bir savunma stratejisine dönüşebiliyor? Belediye Başkanı yaptığı açıklamalarda, “15 kat istediler biz 7 kat verdik” diyor. Yani bize, “Şükredin halinize, biz olmasaydık 15 kat imar izni verilecekti” demeye getiriyor.
Gelelim iyi haberlere. Birincisi, Şehir Plancıları Odası ve Mimarlar Odası hem Çankaya hem de Büyükşehir’e dava açtı. İkincisi, semt sakinleri işi Ankara ölçeğine taşıdı. Üçüncüsü, davalara da müdahil oldular. Dördüncüsü ve en önemlisi semt sakinleri, bir tür şehir imecesiyle projeden tutun işin arkasındaki ranta kadar her şeye dair bilgileri topladılar. Yani belediyelerin açıklamalarının gerçekleri gizlediğini ve işin aslını artık biliyorlar. Dahası İkizdere’de doğasına sahip çıkan kadınlara büyük bir sempati besliyorlar. Yani İkizdere’den Anıttepe’ye koca bir gönül bağı kuruldu bile çoktan.
OY DEĞİL FİKİR BİRLİĞİ
Ankara bütün partilerin oybirliği ile yeni bir yıkıma hazırlanıyor. Salgını fırsat bilen belediyeciler asfalt ve beton yatırımlarında rekorlara koşuyorlar. Anıtkabir’e 300 metre mesafedeki bu arsaya 11 iş yeri 134 konutu olan güya “mini” bir AVM-rezidans inşa etmek, kentin en eski semtlerinden birinin sonu demek. Bu izni yan parselde kapalı ve âtıl duran Maltepe AVM’sine rağmen veriyorlar. 26,6 metre yüksekliğinde bir beton duvarı kimse istemiyor.
Falih Rıfkı Atay, Çankaya kitabında imar meselesini çok net biçimde anlatır. Cumhuriyet’in ilk yıllarına dair anlattıkları bugün için sert ama tanıdık gelebilir. “Müsaadeyi verenler spekülasyoncularla ortaktır” der.
Atay’ı takip edelim o zaman. Bu spekülasyonu zincirini kim başlatıyor, yani bu kadar imtiyazla donatılan yatırımcı kim? Arsayı kim aldı? Sıkı durun. Arsayı “Ankara parsel parsel satıldı” sözleri ile kastedilen firmanın yan şirketlerinden biri aldı. Yani Ankara’nın Cengiz Holding’i.
İçiniz burkuldu değil mi? Gördüğünüz gibi Ankara’da durum İkizdere’den farksız!
Semt halkı bu arsanın park olmasını istiyor. Ankaralılar kentsel dönüşümün bitmesini, asfalt ve beton belediyeciliğinin sona ermesini istiyor. Çünkü şehrin ellerinde kalan kadarını da kaybetmeye tahammülleri yok. Ama en çok üzüldükleri şey ise; kendi oy verdikleri partilerin sessiz sedasız bu işi kotarmaları, sorulduğunda oyalayan cevaplar vermeleri ve salgında herkes can derdinde iken hâlâ birilerinin inşaat derdinde olması.
(1) Bu yıkımı “Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-1933”* araştırma sergisinin küratörleri ve aynı adlı kitabın editörleri Ali Cengizkan ve N. Müge Cengizkan size iliklerinize kadar hissettiriyor. Sergiyi gezme şansını yakalamadıysanız kitabı Vekam’dan edinmenizi ve bulabildiğiniz röportajları okumanızı tavsiye ederim.