İktidar 1 Mayıs ile ilgili sözünü söyledi, söz ve eylem sırası işçilerde

Her alanda kuracağımız 1 Mayıs komiteleriyle bulunduğumuz her alanı 1 Mayıs alanına çevirebiliriz. Her yer, her fabrika 1 Mayıs alanı olduğunda hiçbir yasak sökmeyecektir...

Google Haberlere Abone ol

Seyit Aslan (*)

Tek adam yönetiminin nihai olarak yapmak istediği ”faşist bir rejim” kurmak. Bu konuda hızla adımlar atılıyor. Sınıf güç ilişkileri, bu sürecin ”faşist bir rejime” evrilip evrilmeyeceği, başarılıp başarılamayacağı; başta işçi sınıfı ve emekçilerin, demokrasi güçlerinin mücadelesi sonucunda ortaya çıkacak. Bu süreci hep birlikte yaşayarak öğreneceğiz. Geldiğimiz nokta şudur; halkın seçtiği belediyelere kayyum atanıyor, üniversite rektörünü seçemiyor. Anayasal çerçevede kurulmuş siyasi partiler kıskaç altına alınıyor, HDP temelli kapatılsın diye dava açılıyor, '128 milyar dolar nerede?' diyen ana muhalefetin kapısına polisler dayanıyor, pankartlar indiriliyor.

Anayasa Mahkemesi'nin kapatılması, yerine tek adam yönetimini tahkim edecek yeni bir anayasal kurumun kurulması talep ediliyor. Meclis’te muhalefetin oylarıyla reddedilen kanun zorbalıkla ve kendi koydukları yasaları çiğneyerek yeniden yasallaşıyor. Medya gücü, ellerinde bulunan her türden zorba aygıtlar, işçi, kadın, öğrenci, köylü demeden hak arayanların tepesine iniyor. Bir gece kalkıyoruz, tek adam yönetimi İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini beyan etmiş. Yasa, kural, kaide kalmadı. Tıpkı Soma davasında olduğu gibi bir gecede savcı-hakim değişiyor, dava sil baştan, sanıkların beraat etmesine varacak süreç başlatılıyor. Adalet yok, hukuk ayaklar altında. Tek adam yönetiminin hegemonyasının oluşturduğu kimi işçi ve memur konfederasyonları biat etmiş, iktidarın değirmenine su taşıyor, sendikal bürokrasi işçi sınıfını arkadan hançerlemeye devam ediyor. Kapitalist sömürü çarkları hızla dönüyor ve işçi sınıfı üzerindeki baskı giderek artıyor.

İşçi sınıfı üzerindeki vahşi sömürü ve baskı koşullarına şimdi bir yenisi eklendi: “Vahşi sürü bağışıklığı.” İşçiler ve emekçiler sadece sürü bağışıklığına itilmedi. Gelir kaybına uğradı, işsiz kaldı. Patronlar her koşulda işten çıkarma yasağını delerek, iş yasasının 25/2 maddesini dayanak yaparak, iyi niyet, ahlak kurallarına uymayan nedenler ve benzerleri adı altında Kod-29 üzerinden on binlerce işçiyi kıdem, ihbar tazminatı ödemeden fişleyerek işten attılar. Mücadele eden, sendikalaşan, hak arayan işçiler ücretsiz izinle cezalandırıldı. Salgın süreci sömürüyü katmerleştirdi, farklı çalışma biçimleri uyguladı, kimi işçiler yurtlara kapatıldı, işçilere elektronik kelepçe takmaya çalıştılar, toplama kampları gibi OSB (organize sanayi bölgeleri) için çalışmalar başladı. Sağlık çalışanları ve işçiler için yeterli önlemler alınmadığı için yüzlercesi hayatını kaybetti, iş cinayetleri sürdü. Kovid-19 işçi sınıfı hastalığı oldu.
Bir yılı aşkındır ‘çarklar dönsün’ söylemi ağızlardan düşmediği gibi; adeta ‘ölen ölür, kalan sağlarla üretim ölümüne devam eder’ anlayışı sürüyor.

Evde kal çağrılarına karşı işverenler valilik, kaymakamlık gibi kurumlardan izin alarak işçileri çalıştırıyor. İşçiler asgari ücrete muhtaç olurken, kamu kurumlarının başındakiler çifter maaş almayı etik bulduklarını utanmadan, arlanmadan söylemekten çekinmiyor, saraylarda saltanat ve sefa sürüyor. Kovid-19’a yakalanan emekçi altmış metrekare evde iç içe izole olurken, patronlar ise onlarca odalı malikânelerinde, saraylarında en sağlıklı biçimde korunmaya devam ediyor. Tek bir maskeyi dağıtamayanlar salgından 84 milyonu sorumlu tutuyor. Salgın sürecinde açıklanan ekonomik paketlerde işçiye kaşıkla, sermayeye kazanla ödemeler yapıldı. Bunun somut örnekleri: dünyadaki dolar milyarderleri arasında Türkiye’den 26 kapitalist var. Son bir yılda Koç Holdingin kârı yüzde 116, Sabancı Holdingin kârı yüzde 96 olurken ‘beşli çete’ olarak bilinen Cengiz, Limak, Kalyon, Kolin ve Makyol trilyonları devlet kasasından aşırarak varlıklarına varlık kattı.

Salgın koşullarında saldırılar devam etti, ediyor. Kıdem tazminatına yönelik saldırı püskürtüldü, grevler, direnişler ve hak alma mücadelesi devam ediyor. İşçi sınıfının, ezilen halkların sorunlarının devasa büyüdüğü koşullarda, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaştı. Ancak iktidar kongrelerini lebaleb doldururken, fabrikalarda işçiler balık istifi çalışırken salgın sorun olmuyor. İş hak aramaya, 1 Mayıs kutlamalarına gelince nedense işçilerin ve halkın sağlığı hatırlanıyor, yasaklara kılıf bulunuyor.

Denizli, Kocaeli ve Aydın Valiliği, Gebze ve Kartal Kaymakamlıkları İçişleri bakanlığı genelgesine atıf yaparak 1 Mayıs etkinliklerine, afiş asmaya, bildiri dağıtmaya kadar ucu açık yasak getiriyorlar. İşçi sınıfına yasak sökmez, sökmeyecektir. Tarihsel olarak baktığımızda, Kavel, Paşabahçe grevleri, 15-16 Haziran, MESS ihtar eylemleri, DGM direnişleri, 89, 90 bahar eylemleri, 95, 98, 2025 metal fırtınalar ve daha bir çok grev, direniş yasaklara rağmen yapıldı ve iktidarlara, sermayeye geri adım attırdı. Pandemi koşullarında kıdem tazminatı gasbına karşı binler sokaktaydı ve iktidar geri adım atmak zorunda kaldı. Hiçbir iktidarın gücü 1 Mayısları yasaklamaya gücü yetmez.

1 Mayıs yasaklanamaz, işçi sınıfı ve emekçiler her koşulda 1 Mayıs’ı mücadele gününe dönüştürecek araç, yol ve yöntemleri yaratırlar, 1 Mayıs’ı kutlarlar. 2020 1 Mayısında olduğu gibi...

Yasakları yıkacak olan, fabrikalarda iş bırakarak, üretimi durdurarak, hizmet üretmeyerek birleşik ve kitlesel 1 Mayıs’ın en ücra üretim birimine kadar örgütlenmesidir. Bunun temeli fabrikalar, hizmet alanları ve emekçi semtleridir. Hiçbir güç üretim ve hizmet alanlarındaki 1 Mayıs kutlamalarını engelleyemez. Yeter ki emek ve meslek örgütleri birlik sağlasın, ortak duruş göstersin.

İktidar, 1 Mayıs süreciyle ilgili sözünü söylemiştir, söz ve eylem sırası işçi ve emekçilerdedir. Her alanda kuracağımız 1 Mayıs komiteleriyle bulunduğumuz her alanı 1 Mayıs alanına çevirebiliriz.
Her yer, her fabrika 1 Mayıs alanı olduğunda hiçbir yasak sökmeyecek ve işçi sınıfı sermaye karşısına birleşik bir güç olarak dikilecektir.
(*) DİSK/Gıda-İş Genel Başkanı