YAZARLAR

İktidar role girmiş, muhalefete hazırlanıyor

Çok sayıda partinin demokratik müzakere yöntemlerini toplum yararına işletmesiyle temel kutuplaşma odaklarından birisinde senteze ulaşma ihtimalimiz yakın görünüyor. Ve çok büyük ihtimalle bu temel çatışma tüm diğer etnik dini kültürel çatışmaların toplumsal ve siyasal bağlamda çözüme ulaşmasını kolay kılar umarım. Son üç günü gerilimden uzak, şenlikli seçim günleri olarak yaşamayı umarım.

Emin olmak elbette mümkün değil ama üç gün sonra karşımıza çıkacak seçim sonucu, üç aşağı beş yukarı belli. Yine de ihtiyat payı bırakmak gerekirse uzunca bir süredir iktidarın yaptığı her hamlenin muhalefet lehine sonuçlandığını hatırlamak bile yeter. Bu durumda Millet İttifakı son üç günde çok büyük bir hata yapmazsa, işlem tamam gibi görünüyor demekte bence sakınca yok. Kılıçdaroğlu iyi gidiyor. Özellikle provokatif girişimler karşısındaki mutedil duruşu ve seçmene, topluma sağduyu çağrısıyla puanları topladı. Hayli zamandır yarattığı gündem ile iktidar söylemini de belirleme becerisi sergilediği, herkesin dikkatini çeken başarılı bir kampanya pratiği geliştirdi. Yavaş, İmamoğlu ve diğer beş liderle birlikte seçmenin karşısına çıktığı mitingler, çoğulcu demokrasi söyleminin pratiğe dönüştüğü anlar. Seçmene mutabakat metniyle duyurulan ilkelerin sözde kalmayıp hayata geçirilebileceği izlenimi veriyor. Seçim sonrası iktidar olunca gerçekleşmesi umulan ortak akıl siyasetinin ilk alıştırmaları gibi görünüyor. Diğer yandan ayrı ayrı yapılan mitingler de önemli. Aynı anda daha geniş kitlelere erişme şansı vermekle kalmayıp iktidar mensuplarının ve medyasının ne yana bakacağını şaşırıp daha çok muhalefet kampanyasını gündeme taşımasını sağlıyor. Burası reklamın kötüsü olmaz kabilinden tabii ki.

Reklamın kötüsü demişken Millet İttifakı'nın diğer ortakları da belki son üç günde daha az Erdoğan söylemiyle daha çok kendilerinden ve partilerinden söz ederler umarım. Örneğin ille de AKP diyeceklerse Saadet neden ayrı durduğu, Gelecek ve Deva neden koptuğu, İYİ Parti ise MHP ve AKP ile farklı yönlerini ve tabii ki Demokrat Parti de avucunda tuttuğu “yeter, söz milletin” sloganını dilinden düşürmese ne güzel olur. 14 Mayıs için bu sloganı iktidara kaptırmak olacak iş değil. Neyse ki Kılıçdaroğlu, Yavaş ve İmamoğlu bunu başarıyor. Kendisi tek tek kişi olarak pek kimseyi diline dolamazken rakiplerini kendi adını dillerinden düşürmeyecek şekilde etkilemeyi başardı. Değişimin rüzgarı açık ve net muhalefetin yelkenini şişirmekte. Kabul etmek gerekir ki herkes tabloyu böyle okumuyor. Öğrenilmiş çaresizlik ruh haliyle hala Erdoğan ve AKP’nin, Cumhur İttifakı bileşeni radikallerin bir atraksiyonla seçim sonuçlarını tersine çevireceğini düşünenler de var hem yurt içinde hem yurt dışında. Bağlılarının ya da korku saldıklarının, Türkiye’de demokrasiden umut kesenlerin aksine o trenin kaçtığını en iyi Erdoğan biliyor. Zihnindeki bu bilgiyi belki gayri ihtiyari seçim konuşmalarında dile getiriyor.

Giresun’da, miting alanında fındık taban fiyatı hakkındaki “daha önce neredeydunuz?” sorusu, muhalefet lideri Erdoğan konuşmasıydı. Seçmen muhalefet rolü biçtiğinde lider olarak kalacağı kısmı biraz kuşkulu olsa da kendisinin bundan şüphesi yok gibi görünüyordu. Neyse en azından ilk birkaç yıl bu ihtimalin pek zayıf olmadığı düşünülebilir. Önemli olan kendisini hazırlamış olması. O duygu durumuna, ruh haline ısınmış bir Erdoğan vardı Giresunluların karşısında. Aydınlılar da farklı bir Erdoğan görmedi nitekim. “27 Mayıs rövanşı söylemiyle iktidara gelen, 21 yıl sonra giderken hala her şey eski hamam eski tas gibi seçmenin karşısında rövanş sözü edebiliyor” yorumları duyuldu. Ancak mesele yeniden kendisini muhalefette hissetmesi bence. Gidişatı değiştiremediğini ve bu saatten sonra değiştiremeyeceğini kabullenmekte haklı. Fakat gidişatı değiştirme umudunu da yitirmiş değil ki çarşamba günü attığı uzun tweetlerle seçmenine Z raporu çıkarmış. Aynı zamanda sandığa duyulan saygı ve yeni anayasa vaadiyle son bir denemede bulunmuş gibi görünüyor. Bu uzun paylaşımlarla tüm seçmenlere seçim sonuçlarına saygı duyacağı izlenimi vermek istediği yorumlarına katılmıyorum. Erdoğan 21 yılın dökümünü tümüyle kendi seçmenine geçmişi hatırlatmak ve CHP’yi sigaya çekmelerini sağlamak için yapmış adeta. Yalancı bahar gibi iddiaların yanı sıra parti kapatma davasını vesayetçilikle bağdaştırması iyi olmuş. Ancak HDP’ye kendi iktidarı döneminde seçime giderken ve aynı zamanda Ekrem İmamoğlu’na açılan davanın da tekelindeki vesayet mekanizmasıyla gerçekleştiğini hatırlatmak istememiş. Kendi kitlesindeki sessiz ve makul çoğunlukla konuşuyor bu mesajlarda. Giderek hoşnutsuzluğun ve özellikle Ali Yeşildağ videolarından sonra yükseldiğini tahmin edebileceğimiz güvensizliğin yayılmasını önlemek istemiş gibi görünüyor. Yani sevgili okur sana bana söylemiyor bu sözleri. Gidişatı belki durdurmak belki de daha gerçekçi bir söyleyişle gidişatın tam bir çözülmeye dönüşmesini önlemek istiyor. Nitekim bir kırgınlık ve gelecek muhalif role hazırlık bu mesajlarda da sezilebiliyor. Ancak hata ettiği bir gerçeklik var ki o da eski inandırıcılığından eser kalmadığı. Bunca yılın hataları, usulsüzlük ve yolsuzluklarla, adaletsizliklerle birlikte aradan geçen yıllara bağlı olarak hayatın olağan akışıyla yaşanmış toplumsal ve kültürel değişimi ıskalamış olması. O köprülerin altından çok sular aktı. Nesiller değişti, dünya değişti, ülke değişti. Hepsinden çok kendisi ve partisi, partilileri değişti. Şimdi bir değişimin daha şafağındayken kendi seçmenini bile buna ikna etmesi olası değil. Yine de bağlıları bu söylemi tekrarlayacak ona da şüphe yok. Güç tutkusu insanların yakasını kolay bırakmaz.

Kuşkusuz değişen sadece toplum ve kültür değil aynı zamanda siyaset de kısmen yenilenmeye başladı. Millet İttifakı bu yeni yaklaşımın ürünü ve 2023 seçimlerini değişim rüzgarına dönüştüren de söz konusu yeni yaklaşım. Statüko ve popülizm arasındaki meddücezir demokrasisi artık eskide kalmaya aday gibi görünüyor. Darbeler ve seçimler arasında ya da tez-antitez ilişkisinde gel git iklimi bunaltıcıydı. İnanın toplumun her kesimi bunala bunala payına düşen dersi çıkararak, yıllar içinde usuletle ve suhuletle değişti, dönüştü. 20 yıllık AKP iktidarı, arzu ettiği yönde olmasa bile bu değişime çok hizmet etti. Fakat tarihsel tecrübe doğrultusunda yaşanan değişimin bu kısmını ve AKP’nin payını konuşacak çok zaman var önümüzde. Şimdi günümüze dönersek siyasi aklın toplumsal değişime yakınlaşmasını sağlayanların Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Gültekin Uysal sayesinde gerçekleştiğini görme zamanı. Liderler kendi siyasi kariyerlerini ve partilerini riske atarak girdikleri yolda verdikleri kararın doğruluğunu da Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş başta olmak üzere yerel seçim başarısı sergileyen belediye başkanları sayesinde gördü ve yola devam kararı aldı diyebiliriz.

Seçim öncesi bu son yazımda erken hüküm verdiğim söylenebilir. Mümkündür. Yanılmak insana mahsus. Yanılmışsam yanılmışım derim vakti gelince ama seçim sonuçlanana kadar başka yazı yazmayacağım için bugün söylemesem rahat edemezdim. Bu arada sevgili editörümüz Beyhan Sunal’a ve hatta Medyascope yazar editörü sevgili Murat Aksoy’a da not düşmüş olduğumu da cümleyi bitirince fark ettim. Neyse ki yazınca hiç değilse hafta sonu geciken yazı telaşına düşmeyecekler. Editörlerime selamımla birlikte sonuç olarak yıllar süren bu tez antitez gelgitleriyle aşırılıkları törpülenen tarafların, yirmi yıllık AKP iktidarının kolaylaştırıcılığında altı parti olarak bir araya gelişi bize özgün sentezimize ulaşma yolunda olduğumuzu düşündürmeli. Laik dindar karşıtlığını, laiklerin din korkusunu ve dindarların laiklik korkusunu törpülediği bir ortam yaratıldı. Toplum ve özellikle yeni nesiller buna hazırdı, siyaseti bu kavgadan çıkmaya zorluyordu. Şimdi işte asıl bu sentezin şafağındayız. Cumhur İttifakı'nın aşırı dincilerle birleşerek radikalleşmesi, gecenin en karanlık olduğu an misali şafağın habercisi olmalı. Bu düşündüklerim gerçekleşecekse bile yazmak kadar kolay olmayacak elbette. Yolda ummadığımız sorunlar da olabilir tahmin ettiğimiz riskler kadar. Fakat bir mücadele zemini yakalayarak birbirimizle biraz daha yakın temas fırsatı bulacağımız kesin. Meclis aritmetiği elverdiğince ve Emek Özgürlük İttifakı gibi çok sayıda partinin demokratik müzakere yöntemlerini toplum yararına işletmesiyle temel kutuplaşma odaklarından birisinde senteze ulaşma ihtimalimiz yakın görünüyor. Ve çok büyük ihtimalle bu temel çatışma tüm diğer etnik dini kültürel çatışmaların toplumsal ve siyasal bağlamda çözüme ulaşmasını kolay kılar umarım. Son üç günü gerilimden uzak, şenlikli seçim günleri olarak yaşamayı umarım. Seçimimiz hayırlı olsun.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.