YAZARLAR

İktidarın mekânsal performansı: Balkon konuşması

Balkon konuşmasının bu kez Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde gerçekleşmiş olması, adil olmayan seçim sürecinde, Erdoğan’ın, diğer adaylar gibi bir siyasi figür olarak değil, devletin tüm gücünü elinde tutan ve bu gücü seçim sürecinde seferber etmekten imtina etmeyen muktedir olarak yer aldığını teyit ediyor aslında. Ancak burada konuşmacı balkonda değildir. Balkonsuz bir balkon konuşmasıdır gerçekleşen.

Balkon konuşmaları AKP’nin seçim zaferleriyle hayatımıza girdi. AKP’nin 2002’de kazandığı ilk seçimin akşamında, Erdoğan’ın o zamanki AKP Genel Merkez binasının balkonundan yaptığı konuşma, mekânsal organizasyonu açısından belki derme çatmaydı. Ancak bundan sonra AKP’nin yükselişi, iktidarın mimari biçimlenişi ile paralel seyretti. 2007’de artık AKP’nin kendi inşa ettirdiği bir genel merkez binası vardı. Bu binanın ilk tasarımında, ön cephesinde yer alan ve sekiz kat yüksekte tasarlanmış bir konuşma balkonu vardı. Bildiğimiz kadarıyla, partiyi ve yöneticilerini bu pek de anlamlı olmayan şemadan vazgeçiren mimar, alternatif olarak bugün kullanılan şemayı geliştirdi. Buna göre konuşma podyumu olarak kullanılacak balkon ön cephede değil, arka cephede, giriş katının hemen üzerinde yer alır. Binanın arkasındaki otopark alanı da -biraz biçimsiz de olsa- bir miting alanına dönüşür. (Konuşma balkonunun ön cepheden arka cepheye taşınmasının başlı başına mimarın ikna kabiliyetine bağlı olduğunu düşünmek mümkünse de, bir başka -yarı bilinçli- sebep, 2007’ye giden sürecin AKP’yi zorlayan koşulları göz önünde bulundurulduğunda bir geri çekilme ihtiyacı olabilir. Zira bu biçimlenişte, balkon konuşması bir gövde gösterisinden çok arka bahçede yapılan “biz bize” bir kutlama gibidir). İşte 2007’den başlayarak Erdoğan’ın seçim geceleri zafer ilan eden konuşmaları bu mekânsal organizasyonla gerçekleşti: Yüksek fakat kitleye yakın balkon ve otoparktan bozma meydan şemasıyla, binanın arkasında.

AKP iktidarını sağlamlaştırdıkça otoriterleşti; otoriterleştikçe devlet mekanizmasını otoriteryen bir yapılanmaya tabi tuttu, otoriter yapı kurumsallaştıkça kurumsallaştı. Bu sürecin en önemli uğrağı “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen, yasamanın ve hatta yargının denetiminden azade bir başkanlık sistemiydi. Bu yapılanmanın önemli de bir mekânsal arayüzü -dolayımı da diyebiliriz- vardı: Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi; namı diğer Kaçak Saray. İnşasına başlandığında Başbakanlık Hizmet Binası olarak adlandırılan fakat mimari programıyla bir başkanlık sarayı olacağını haber veren yerleşke, hem başkent Ankara’nın temsil mekânları dizgesinden kopması hem de Atatürk Orman Çiftliği arazisine hukuka aykırı bir biçimde yerleşmesiyle yeni ve kurucu bir iktidar eylemiydi. Öyleydi, zira, cumhuriyetçi bir mekânsal dizge olarak Atatürk Bulvarı boyunca sıralanan temsil mekânları kuvvetler ayrılığı ile kuvvetler sürekliliğini, kentsel toplumsal hayatın müdahalelerine de açık biçimde mekânsallaştırıyordu. Bu açıdan yeni yerleşke bu dizgeden kopup, yeni bir koordinat sisteminin sıfır noktası olmak üzere kentin fiziksel merkezindeki bir boşluk olarak gördüğü AOÇ arazisine yerleşiyordu. İkinci açıdan ise, cumhuriyetçi bir sembol olarak AOÇ’ye, barındırdığı siyasal anlamları silip yenilerini yazmak üzere yeni bir katman olarak yerleşirken, hukuk tanımazlığı bir iktidar performansı niteliği kazanıyordu.

Kaçak sarayın mimari hikayesi de, mekânsal analizi de buraya sığmayacak kadar kapsamlı. Burada tartışmayı balkon konuşması meselesi çerçevesinde tutmaya gayret ettiğim için, yerleşkenin odak yapısı olan ve yerleşkeden söz edildiğinde bir mimari imge olarak derhal gözümüzün önünde canlanan ana binaya döneceğim. Ana bina, arkasında uzanan iki ofis bloğuyla birlikte yerleşkenin idari grubunu oluşturuyor, yeni sistemde de devletin yürütme odağı olarak işlev görüyor. Ana binanın önünde yer alan tören alanı ise bir yanda rezidans ve diğer yanda kongre merkezini bir arada tutuyor. Kongre merkezinin ardında cami, onun ardında ise kütüphane ve sergi binaları yer alıyor. Tören alanının önünden geçen yol orijinal kurguda yerleşkenin sınırını teşkil ediyor olsa da 15 Temmuz sonrasında yapılan anıtla birlikte tören alanı bir sembole daha kavuştu. Geçerken, anıtın aynı zamanda yerleşkeyi de sınırlarının dışına taşırıp başka bir mekân-politik dizgeye eklemlediğini belirtmek gerek: Anıtın da yerleştiği ana binanın simetri aksı, Devlet Mezarlığını tutarak bir 12 Eylül yapısı olan AKM binasına uzanır.

Buradan sonrasına iki fotoğrafla devam edelim. Biri yerleşkenin ilk zamanlarına (29 Ekim 2015) ait, diğeri ise geçtiğimiz pazar günü gerçekleşen seçimlerin akşamındaki "balkon konuşmasını" gösteren iki fotoğraf.

İlk fotoğrafta Erdoğan’ı görüyoruz. Ana binanın ön cephesinde yer alan makam odasının kente bakan balkonunda. Binanın ön cephesinde çıkma yapan kütlenin parçası olan bu balkonun tasarımı aslında “balkon konuşması” için hiç de uygun değil. Çünkü ön cephedeki giriş portiki balkondan daha da dışarı taşıyor ve çatısı -fotoğrafta koyu renkle gördüğümüz yüzey- balkonun parçası değil. Bu yüzden de bir balkon konuşması söz konusu olduğunda konuşmacı ile kitlenin arasına giren, iki taraf arasındaki teması zorlaştıran bir unsur. Yani bu kez de meydanı muntazam, fakat balkonu ona yaklaşamayan bir şema söz konusu. Yine fotoğrafta (biraz dikkatli bakarsak) gördüğümüz gibi, Erdoğan’ın selamladığı kitle tören alanında değil, yerleşkenin sınırları dışında, yolda birikmiş durumda. Rabia işaretiyle el sallayan Erdoğan’ın jesti o mesafeden ne kadar seçilebiliyor, kestirmek güç. Buradaki uyumsuzluk semptomatik aslında. Tören alanı ile meydan arasındaki fark, kamusal alan olmakla -yani sıradan kullanıcının erişimine açık olmakla- ilintili. Bu açık mekân dışarıya kapalı bir tören alanı hüviyetindeyken balkonla ilişki kurmaya ihtiyaç duymaz; ancak kamusal bir meydan olmaya soyunduğunda balkon mimari bir problem haline gelir. Kentten -ve kentin tarihsel birikiminden- kopuk bir kamusal odak inşa etme girişiminin bir sonucu bu çarpıklık.

Balkonsuz 'balkon konuşması'. 

İkinci fotoğrafa geçersek, bu imajın gösterdiği en çarpıcı şey kuşkusuz seçim sonrası zafer konuşmasının ilk defa AKP Genel Merkezinde değil de Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde gerçekleşmiş olması. Bu yer seçimi, adil olmayan seçim sürecinde, Erdoğan’ın, diğer adaylar gibi bir siyasi figür olarak değil, devletin tüm gücünü elinde tutan ve bu gücü seçim sürecinde seferber etmekten imtina etmeyen muktedir olarak yer aldığını teyit ediyor aslında. Artık yerleşkenin sınırları da ilga edilmiş görünmektedir; kitle tören alanını bir miting meydanına çevirmiş, ışıklandırılmış anıtın fon sağladığı derinlik hınca hınç dolmuştur. Kaçak sarayın meşruiyetine dair yapılan tartışmanın sonlandığını haber verircesine, balkon konuşması binanın arka bahçesinden sarayın önüne çıkmıştır. Ancak burada fotoğrafın gösterdiği ikinci ilginç nokta ortaya çıkar: Konuşmacı balkonda değildir. Bir mimari problem olarak balkon, bu kez sadece isimlendirmedeki bir çarpıklık olarak mevcuttur: balkonsuz bir balkon konuşmasıdır gerçekleşen.

İki fotoğraf, seçim sonuçlarının güç temerküzü açısından kaygı verici olasılıklar barındırdığını, görselleştirdikleri mekânsal performanslarla somutluyor. Balkonun ilgası, bir anlamda mekânsal konumlanışları düzenleyen kural çerçevesinin iptaline işaret ediyor. 2014’ten bugüne yerleşkede ifadesini bulan iktidar yapılanmasının kendi kamusal alanını tarifleyip işgal etmesi yönünde alınan mesafe, ilk fotoğraftaki boşluğun yok oluşunda somutlaşıyor. Bu açıdan, tören alanının ilk kez kitleyi içine alabiliyor olması devletin kamusal alanı sömürgeleştirmesinin bir ifadesi haline geliyor.


Bülent Batuman Kimdir?

Adana’da doğdu, Ankara’da yaşıyor. ODTÜ Mimarlık Bölümü’nden lisans ve yüksek lisans derecelerini aldı, doktorasını New York Eyalet Üniversitesi-Binghamton’da tamamladı. Bir süre Mersin Üniversitesi’nde görev yaptı; halen Bilkent Üniversitesi’nde Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarlığı ile Mimarlık Bölümlerinde öğretim üyesi. Kentsel tasarım ve modern şehirciliğin kültürel politikaları üstüne dersler veriyor. Araştırma konuları arasında yapılı çevrenin toplumsal üretimi, modern mimarlık ve şehircilik kuram ve tarihi, kentsel siyaset bulunuyor. Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde ve Avrupa Mimarlar Konseyi’nde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Journal of Urban History ve Praksis dergilerinin yayın kurulu üyesi. Yayınlanmış kitapları şunlar: The Politics of Public Space (2009), Mimarlığın ABC’si (2012), New Islamist Architecture and Urbanism (2018; Milletin Mimarisi başlığı ile Türkçeleştirildi, 2019), Kentin Suretleri (2019), Cities and Islamisms (derleme, 2021).