YAZARLAR

İktidarın yasa yapma tekniği ve muhalefetin gözbağı

Meclis'te grubu olanlar ve tabii ki ana muhalefet partisi hala yasaların Meclis'te yapıldığına inanır gibi görünüyorlar... Muhalefetimiz tartışmak için yasa teklifinin Meclis'e gelmesini beklemekte hala ısrarcı. Yıllardır ucube sistemin yöntemini çözemedikleri için değilse bu ısrar, hikmetine akıl sır ermeyen bir politik tercih olmalı.

Yasa yapım yöntemi, değişiklikleri gözden kaçırmayı kolaylaştıran torbalar dolusu yeni düzenlemenin sorgusuz sualsiz Meclis'ten geçirilmesi şeklinde. Bırakınız toplumsal ihtiyacı ve farklı kesimlerin önerilerinin bir arada tartışılıp dengeli öneriler geliştirilmesini, Meclis'te oylama anında bile tartışmalar olabildiğince sınırlandırılıyor malum. E malum da kime malum derseniz bence muhalefete hala malum değil. Yıllardır ezberlediğimiz, ucube sistemin torba torba yasa değişikliğinin ve paket paket reformun görücüye çıkarılma usulü hala muhalefet tarafından öğrenilemedi. Görünen köye kılavuz bekler gibi nazlı nazlı sözler hala duyuluyor: “Meclis'e gelsin de içeriğini görelim, önergelerimizi verir, düzeltilmesi için çalışırız.”

Planlanan düzenlemeler iktidar mensuplarınca, iktidarın medyasına anlatılıp, yine iktidarın sivil toplumunca alkışlanırken muhalefet partileri sessizce beklediği için halkın beğenisine mazhar olmuş kabul ediliyor, öyle sunuluyor. İktidar medyasının kendilerini görünmez kıldığından şikayet eden muhalefet partileri, sivil toplumun sesinin tümüyle baskılandığını ve bu sesin duyulmasında kendilerine görev düştüğünü idrak etmekten çok uzak. Sivil toplumun sesini yükseltme görevini üstlense, o iktidar pratiği çoktandır işlevsiz kalacaktı. Yandaş ağızlardan çıkan sözlerin toplumsal talep gibi yutturulmasını önleyecekti yükseltilen karşıt görüşler ve toplumda tartışma olabilecekti. Ağırbaşlı, akıllı, uslu bekliyorlar, bir Meclis'e gelse biliyorlar yapacaklarını. Oysa o teklifler, iktidarın taktiğiyle toplumsal talep olarak tanıtılırken bekliyor olmaları ellerinin armut topladığı hissi yaşatıyor topluma.

Özellikle Meclis'te sandalyesi olanlar, Meclis'te grubu olanlar ve tabii ki ana muhalefet partisi hala yasaların Meclis'te yapıldığına inanır gibi görünüyorlar. Gibi görünüyorlar evet. Bir şekilde politik seçimle yasama faaliyetinin Meclis'le sınırlı kalması, tercih ediliyor muhalefet tarafından. Güçlendirilmiş parlamenter sistem istedikleri içinse bile böylesi halktan ve toplumsal taleplerden kopuk bir politikanın demokratik olduğuna inanmamızı bekliyorlar belki. Ama demokrasinin evrildiği aşamada, sadece Meclis içi yasama faaliyetleriyle yasa yapma usulünün asla çoğulcu, katılımcı ve müzakereci demokrasiye uygun olmadığını bilmeleri gerekir. Talep toplama sürecinin sosyal medya ve elektronik posta dahil çeşitli çevrimiçi katılım yöntemlerini içermesi; yasa Meclis'e gelmeden veya Meclis'te yasalaşmadan önce tartışılması, demokrasinin gereği. Ancak muhalefetimiz tartışmak için yasa teklifinin Meclis'e gelmesini beklemekte hala ısrarcı. Yıllardır ucube sistemin yöntemini çözemedikleri için değilse bu ısrar, hikmetine akıl sır ermeyen bir politik tercih olmalı. Ve ısrarla muhalefet partileri yekdiğerinden farklı zaman ve söylemle hareket etmeyi, üstelik bunu iktidarın dayatmacı ayrıştırmasıyla uyumlu şekilde sergilemeyi seçiyor. Bu tercihlerinin bağımsız, özgün siyasi parti oluşlarından kaynaklandığını iddia ediyorlar. Eleştiriler gelirse de bunun iktidarın işini kolaylaştırmak, muhalefeti zayıflatmak olacağına inanılmasını bekliyorlar. Ha tuhaf olan buna inanların çıkması o ayrı. Gerçi niye tuhaf olsun ki AKP iktidarının 2010 öncesinde sergilediği tutumun benzeri bu tutum, yani gördüğümüz film bu defa muhalefet sinemasında oynatılıyor.

Garip bir şekilde iktidar planlarını görücüye çıkarırken izlediği yolla demokrasinin gereğini yerine getirmiş gibi davranıyor diyebiliriz. Sadece kendi kitlesinin sesini yükselterek, sadece planlarına uygun talepleri görünür kılarak son derece anti demokratik olan tavrını demokrasiye uyumlu gibi sunabiliyor. Ancak irili ufaklı pek çok muhalefet partisi ucube sistemin kendilerine yönelik kısıtlarını mazeret olarak sunmayı bilirken muhalif sivil topluma o kısıtların onlarca katı baskı dayatıldığını bilmez gibi konuşuyor. O baskıları aşmanın yollarını aramak, çözüm üretmek yerine, ki yapılabilecek pek çok şey kendilerine sivil toplumdan iletildiği halde harekete geçmiyor. Basında yer alan haberler doğrultusunda kendilerine iletilen risklere dair söz üretmedikleri gibi sivil toplumun sesini yükseltmeye dahi istekli değiller. Yani daha da garip olanı seçimli otoriteryanizmin sadık muhalefeti gibi görünmelerine yol açan tavırla sandığı işaret ediyorlar. Demokrasinin sandıktan ibaret olmadığını haykırması gerekenlerin sandıkla sınırlı muhalefet anlayışı şimdi eleştirilmezse ne zaman eleştirilecek?

Evet, iktidarın yasa yapım yöntemi muhalefet için gözbağı niteliğinde. İktidar toplumsal talep toplamış gibi yapıyor ve muhalefet partileri de iktidarın hazırlıklarına uyumlu söylemleri toplumsal talepmiş gibi algılıyor ve tam olarak iktidarın yasalaştırmak istediği yöntemi, gelecekte kendi iktidarının vaadi gibi sunmayı seçiyor. Örneğin yoksulluk nafakasının prensip olarak süre belirtilmeden bağlanması, Medeni Kanun M.175’in gereği. 2016’da iktidar kurdurduğu BoşanMA Komisyonu raporuyla birlikte yoksulluk nafakasını çözülmesi gereken bir toplumsal sorun gibi sundu. Bunu yapabilmek için de o komisyona sadece yoksulluk nafakası ödemekle yükümlü kişiler ve onların kurduğu derneklerin temsilcileri, nafaka karşıtları çağırıldı. BoşanMA Komisyonu, yoksulluk nafakasına ihtiyaç duyan tek bir kadını bile dinlemedi. Yoksulluk nafakası ile hayatını sürdüren kadınların neden bu nafakaya ihtiyaç duydukları, niçin nafaka almak zorunda kaldıkları, o nafakalar ödenmediği takdirde ne tür zorluklar yaşadıkları Komisyon üyelerince duyulmadı, o rapora yazılmadı. Yıllardır da iktidar aynı tavrı sergiliyor. Muhalefet ne yapıyor peki? Ana muhalefet lideri örneğin nafaka gerilimine son vermekten söz ediyor, vaat videolarında. İktidar ile uygun adım bir vaat vermeye yönelten şey iktidarın yasa yapım yöntemiyle gerçekte olmayan bir şeyi varmış gibi gösterip muhalefete de kabul ettirmesi. Çarpıtılmış hikayelerde anlatılan istisnai durumlar, tekil örnekler için yasa değiştirilmez diyemiyor muhalefet. Kadın yoksulluğunun ne denli derinleştiğini, ekonomik eşitsizliğin devasa çukura dönüştüğünü ve bu şartlar altında yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesinin kadınlar için hak ihlali olduğunu söylemek yerine kamu kaynaklarına, fon oluşturmaya tarihimizde şaibeli onlarca fon usulüne bir yenisini eklemeye dair sözde politika üretiyor ancak.

İktidarın yasa yapım yöntemi muhalefet için gözbağı niteliğinde ancak toplum, sivil toplum ve özellikle kadın hareketi açısında gayet görünür halde hemen seçiliyor. Eski deyimle “ağzını büzüşünden Ömer diyeceği belli” olan iktidar, mevcut yöntemle hala muhalefeti idare edebiliyor olsa da toplumun artık bu zokayı yutmadığının farkında. Yasa yapım yönteminde, en azından bazılarında değişiklik gerçekleştireceğine dair iktidara yakın isimlerden bazı fısıltılar, mırıltılar yansıyor basına. Torba usulünden vazgeçilip tematik yasal düzenleme yapılacağına dair söylemler var örneğin. Garibim muhalefet yıllardır eski yönteme karşı atak muhalif politika geliştirmeyi başaramamışken şimdi yeni yöntem gelirse nasıl tutum takınacak merak konusu. Bir yandan 6’ıncı yargı reform paketiyle yeni bir deformasyon hazırlanırken büyük ihtimalle diğer yandan da tematik değişiklik önerisiyle eller Medeni Kanun'a uzanacak gibi. Ama muhalefetin bekle gör politikası da halkla bütünleşik itiraz yükseltmekten kaçınma politikası da berdevam. Meclis aritmetiği değişmedi. Muhalefet politika değiştirmez, demokrasinin gereği olan sivil toplumla işbirliğini görünür kılmaz ve kadın örgütlerinin sesini yükseltmek için tüm gücünü kullanmazsa yakın günlerden birine Medeni Kanun değişmiş olarak uyanabiliriz.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.