İlk dinleyişte aşk
Laura Marling evindeki küçük stüdyosunda bu albümü kaydederken gerçekten de bir şifacı gibi çalışmış sanki. İnsanları iyileştiren bir müzik çıkarmak istemiş ortaya.
Günlerdir Laura Marling’in yeni albümüyle yaşıyorum. İlk dinleyişte aşk benimkisi. Fonda 'Patterns in Repeat' çalarken yaprakların sararmasını, gökyüzünün bulutlanmasını, denizin lavanta rengine dönmesini izliyorum.
Özellikle de albümün açılışını yapan 'Child of Mine' şarkısını tekrar tekrar dinliyorum. Onu dinlerken, kaçınılmaz bir biçimde, bu yıl kaybettiğim kedilerimi düşünüyorum. Zaten onları düşünmediğim tek bir an bile yok ki… Ama düşüncelerim beni eskisi gibi yaralamıyor artık. Aksine, kendimi onlarla geçirdiğim zaman için hayata teşekkür ederken buluyorum. Bu, müziğin etkisi mi? Çünkü bu şarkı çalarken sık sık gülümsediğimi fark ediyorum.
Müzik iyileştiriyor. Bunu çok iyi biliyorum. Yas sürecinde sevgi kedere, sonra yeniden sevgiye dönüşüyor ve içimden taşarak başka canlılara yöneliyor. Müzik kalbimin çatlaklarından içeri sızıyor ve onu tamir ediyor.
İNSANLARI İYİLEŞTİREN BİR MÜZİK
Laura Marling evindeki küçük stüdyosunda bu albümü kaydederken gerçekten de bir şifacı gibi çalışmış sanki. İnsanları iyileştiren bir müzik çıkarmak istemiş ortaya. Yaralı olmanın ne demek olduğunu o da biliyor ne de olsa.
Bazıları yara izi bırakmak için şarkı söyler, Marling ise başından beri yaraları sarmak için şarkı söylüyor. Tıpkı sonbaharın bana öğütlediği gibi, kederime tutunmayı bırakıp yapraklarımı dökmeye başlıyorum ben de bunun üzerine.
'Patterns in Repeat' aynı zamanda gündelik hayatın tekrar eden sıradan mucizelerine bir övgü niteliğinde. Mutfakta dans etmenin önemine inanan bir albüm bu! Anneliğin ve aile olmanın anlamına dair yazılmış dokunaklı bir şiire benziyor.
Bir de, aslında pek ilgisi olmasa da, bana fena halde Richard Benjamin’in "Mermaids" (Denizkızları) filmini hatırlatıyor. Cher, Winona Ryder ve küçük Christina Ricci’nin mutfakta dans ettiği o muhteşem sahneyi… 'Patterns in Repeat’in duygusu tam olarak benim için.
Filmi bu akşam yeniden izlemeye karar veriyorum. Sonra gözlerimi kapıyorum ve Marling’in sakin, telaşsız, şefkat dolu vokalinin içime işlemesine izin veriyorum. Onu hep sevdim, eskiden 'Semper Femina' albümünü çok dinlerdim ama bu albümle birlikte artık onu en sevdiğim folk şarkıcıları arasında sayıyorum.
Bahçedeki kedileri beslerken üzerimden kuş sürüleri geçiyor. Kediler ve ben hep birlikte başımızı kaldırıp onlara hayran hayran bakıyoruz. O anda, bu albümün beni neden bu kadar etkilediğini anlıyorum.
Marling’in, kızına duyduğu sevgiyi temel alarak yazdığı bu bebek mavisi melodiler, bana "Mermaids" filminin yanı sıra, birlikte uzaklara uçan kuş sürülerini hatırlatıyor. Özellikle de 'Lullaby' şarkısı göç yolundaki kuşların şakıdığı sessiz bir ninni gibi…
Yazdığı her şeyi çok sevdiğim Deniz Gezgin’in 'Doğa Defteri' kitabını okudum geçenlerde. Burada İpekkuyruk adında bir kuştan söz ediyordu. Bana kalırsa çok tatlı, çok iyi ve çok hayalci bir kuş bu. İpekkuyruklar sürüler halinde yaşar ve kış vakti gelirlermiş şehre. Özellikle de ağaçlardaki turuncu hurmaları yemeyi çok severlermiş. Bunu okuyunca, zamanı geldiğinde onlar için kenara biraz Trabzon hurması ayırmayı yazdım kafama. Tabii, buralarda çok nadir görülürlermiş ama neden olmasın? Yolunu şaşıran bir tanesi gelir bir gün belki kapıma.
İPEKKUŞLARININ BAYILACAĞI TÜRDEN BİR ALBÜM
Kitapta yazdığına göre bu kuşlar yan yana bir ağaç dalında dururlar ve birbirlerine ağızdan ağıza yiyecekler iletirlermiş. Paylaşmak onlar için bir tören gibiymiş, ne olursa olsun asla yiyecek için kavga etmezlermiş. “Yalnızca tüyleri değil, huyları da ipek gibidir,” diyordu Gezgin onlar için. Neden, bilmiyorum ama 'Patterns in Repeat', ipekkuşlarının bayılacağı türden bir albümmüş gibi geliyor bana.
Albümün en sevdiğim şarkısı ise 'Caroline' oldu sanırım. Yarım bırakılmış sözleriyle neşeyle doldurdu içimi. Yarım şeyleri ne kadar sevdiğimi düşündürttü bana. Onları sevmeyi öğrenmem biraz uzun sürmüş olsa da…
Biliyorum ki, bazı şeyler hiç tamamlanmayacak. Ama eğer isterse yarım kalmış şarkı sözlerinde, yarım kalmış sevgilerle ve yarım kalmış hayallerde bile bir güzellik görebilir insan. Tıpkı kış göçmeni kuşlarda ve hiçbir zaman tam olarak kapanmayacak olan yaralarda bir güzellik görebileceği gibi…
Ve şimdi bambaşka kedileri kucağıma alırken, buruk bir mutlulukla eşlik ediyorum Marling’e: “Something something, Caroline!”