İlk Sovyet kozmonotunun hikâyesi: Yıldızlara Çıkan Yol
Yuri Gagarin’in kendi ağzından aktardığı hayat hikâyesi 'Yıldızlara Çıkan Yol', Yazılama Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap, Gagarin’in hayatını, uçuşu mümkün kılan koşulları gözler önüne seriyor.
12 Nisan 1961 günü Dünya yörüngesinde tur atarak uzaya çıkan ilk insan olma onuruna erişen SSCB pilotu ve kozmonotu Yuri Alekseyeviç Gagarin, insanlık tarihine adını altın harflerle yazdırır. Bu başarısından sonra neredeyse SSCB’nin yüzü olan ve gittiği her yerde sevgiyle karşılanan Gagarin, tüm dünyanın ilgisini çeker. Bu sebeple dönemin popüler gazetesi Pravda’nın iki muhabiri (Nikolay Denisov ve Sergey Borzenko) Gagarin’le uzun bir görüşme yapar. Gagarin’in hikâyesi bu mülakat sonrası yazıya dökülmüş olur ve Pravda’da bölümler halinde yayımlanır.
Yazılama Yayınları, Gagarin’in röportajında kendi ağzından aktardığı hayat hikâyesini geçtiğimiz günlerde 'Yıldızlara Çıkan Yol' ismiyle kitaplaştırdı. Bu sayede otobiyografik bir anlatıya dönüşen çalışma, Gagarin’in çocukluğundan Vostok uzay aracıyla uzaya çıktığı andaki heyecanlı dakikalarına kadar yaşadıklarını anlatıyor.
9 Mart 1934’te günü Smolensk’te dünyaya gelen Gagarin, henüz çocukluk günlerinde savaş gerçeğiyle tanışır. Zira II. Dünya Savaşı yıllarında Naziler, evlerinin bulunduğu şehri işgal etmiştir. Evlerinden kovulan ve sığınıklara yollanan köylüleriyle birlikte savaşa dair hiçbir bilgi elde edemeden beklemeye başlayan Sovyet köylüleri, kısa süre sonra kutlu haberi alır. Gagarin o haberi, bir Sovyet uçağından atılan broşürden öğrenir. “Kafası Hitler olarak çizilmiş ve kuru kafa yığınının üzerinde oturan bir kuzgun resmi vardı. Broşürde faşist ordusunun Stalingrad’da yenildiği yazıyordu.”
Savaştan sonraki yıllarda tüm dünya gibi SSCB de toparlanma evresine girer. Gagarin, o yıllardaki kıtlık ve yoksulluktan bahsederken, ilkokuldan sonra bilime olan ilgisinin arttığını söyler. Teknik okula kaydını yaptıran Gagarin amacına ulaşmak için öğrenim görürken, bir yandan da sanatla ilişki kurar. Tolstoy’u, Gorki’yi, Ethel Voynich’i okur, sinemada birçok film izler, operaya ve tiyatroya gider. Devletin verdiği bursla bütün bu imkânlara sahip olduğunu söyleyen Gagarin, ideolojik olarak kendini besler.
Teknik okulda pilotluk üzerine eğitimlere katılan ve mezun olduktan sonra bir savaş pilotu olmaya hak kazanan Gagarin, kutuplarda bir uçuş gerçekleştirir. Aynı dönemde teknik gelişmeleri takip eden, SSCB’nin kaydettiği bilimsel faaliyetleri izleyen Gagarin, “büyük gün” için hazırlıklarını tamamlamaya gayret eder: “Büyük gün yaklaşıyordu. Herkes ilk uçuşu benim yapmamın uygun olacağı görüşündeydi.”
Vostok uzay aracını ilk gördüğü zaman, makineden ziyade bir sanat eserine benzeten Gagarin, “Çok güzeldi. Lokomotiflerden, vapurlardan, uçaklardan, saraylardan, köprülerden daha güzel… Sanki hepsinin birleşimi gibi…” der. Araca binişini, ilk heyecanını, Vostok’un kalkışını tüm detaylarıyla aktaran Gagarin, her ne kadar hazırlık yapsa da yerçekiminin olmadığını hissettiğinde kendini bir tuhaf hisseder. “…bütün uzuvlarınızda sıra dışı bir hafiflik hissi” olarak adlandırdığı bu durumda tavanla yer arası bir yerde hava asılı kaldığını anlayan Gagarin, kabinde yüzmek gibi bir duyguya kapıldığını söyler.
Dünyanın yörüngesinde uçuşunu tamamladıktan sonra Vostok’un bir tarlaya iniş yaptığını ve o sırada tarlada çalışan bir kadınla çocuğunun merakla kendisine baktığını anlatır. Tamamen gerçeküstü bir ortamda gerçekleşen bu buluşmada kadınla çocuğunu uzaydan geldiğine inandırmaya çalışan Gagarin, kadının şaşkına döndüğünü anlatır. Ardından makinistlerin ve askerlerin gelmesiyle Gagarin’in deli olmadığını anlar.
Sonraki bölümlerde kutlamaların ve Gagarin’in hislerinin anlatıldığı kitapta kozmonot, “sıradan bir köylü”nün bu sistemde neler başarabileceğini, insanlığa olan inancını dolaysızca dile getirir.
1962 yılında SSCB’de kozmonot yetiştirme merkezinde çalışmaya başlayan Gagarin, 1968’te bir uçuş sırasında hayatını kaybeder ve insanlığın kalbine gömülür.