YAZARLAR

İmaj her şeydir!

Sonuçta, herkes kader planına sadık, Bahçeli’nin “evine dön” çağrısı, göklerden gelen bir emir olarak telakki edilmiş; çünkü masallar yalnızca saraylarda yaşanır ve gökten düşen üç elmanın yerine, Kayıların üç oku memleketin böğrüne düşmüş; böylelikle kereveti ve mürüvveti de dahil, onlar ermiş muradına.

İYİ Parti, delegelerin yeter sayıda imza vermesine rağmen, ilçe ilçe çıkartılan kongre yasakları sonucunda, bir türlü gerçekleştirilemeyen 2016 olağanüstü MHP kongresinin ardından, MHP’nin liderliğini alamamış olan Meral Akşener ve arkadaşları tarafından Ekim 2017’de kuruldu.

İYİ bir şeyin kısaltması değil, bir sıfat olarak partiye uygun görülmüş ismin tamamıydı ve aslında, o yıllarda sonraları, Fatih, Barbaros, Abdülhamit gibi  bir sürü versiyonu çekilecek olan Selçuklu-Osmanlı dizilerinden Diriliş Ertuğrul dizisiyle popülerleşmiş olan Kayı Boyu’nun bir yaydan aynı eksene atılmış üç tane ok sembolünün Latin harfleriyle çağrıştırdığı İYİ sıfatından türemişti.

Akşener, partisini kurduğu andan itibaren, onun Milliyetçi Cephe tevellüdünü gizleyecek ve merkezi bir yerde arzuladığı salon-salomanje pozisyonuna taşıyacak siyasi söylemin bir parçası olarak feminizm sosuna bulanmış, kadın haklarıcılık söylemlerini bol bol kullandı. Hatta bu söylem ‘soldan’ kız kardeşlik hukuku üzerinden alıcı bile buldu.

Fakat, Akşener’in burada bahsettiği kadının ne olduğu ve onun hakkı hukuku meselesi de gene Diriliş/Kuruluş Ertuğrul dizilerinde, Hatunluk, Han(ım)lık ile Baciyanlık koordinatlarında sınırları belirginleştirilmiş, törenin yalnızca taşıyıcısı değil aynı zamanda teminatı da olan bir kadın öznelliği biçimindeydi. Ki tam da bu yüzden, Akşener, her fırsatta elini ayyıldızla kınalayıp, saçlarını da kına renginde tutmaya özel bir ehemmiyet göstererek, merkez dediğinin aslında siyasetin değil, Tanrı Dağları’ndan çıkışla kaybettiğimizi varsaydığımız, törenin merkezi olduğunu sürekli ima etti.

Fakat burada , AKP döneminin yavaş çekimde yüzyıllarca süren 20 yıllık iktidarı, 90’lar ve öncesinin hatası sevabıyla, Yeşilçam melodramlarından süzülmüş tatliş bir Türkiye demokrasi deneyimi  olduğu fantazisini büyüttüğü için, siyah beyaz televizyonlu, açık oturumlu, Halit Kıvançlı, Sakıp Sabancılı, sağlı sollu ama merkezli yılları kıymeti bilinmeden heder edilmiş altın yıllar yapma modası hasıl oldu. Ne var ki, aslında, Tayyip Erdoğan’ın 2023 seçimlerinde Sinan Oğan’a “plana sadık kal”ması için yaptığı çağrının planı, 12 Mart 1971’de mayalanıp bir kalıba dökülmeye başlanmıştı. Sonrasında yaşadığımız  Milliyetçi Cepheler, 24 Ocak kararları, 12 Eylül darbesi, 80’ler neo-liberalizminin Özal tontonluğu olarak pazarlanması ve 90’larda ille de bir merkezden söz edilecekse bunun aslında, bir işkence merkezi olması gerektiği, ortamın tadını kaçırmaktan başka bir işe yaramayan sosyalistlerle Kürtlerin unutmamaya ve unutturmamaya çalıştığı kimi gerçekler olarak kaldı.

Akşener, aslında baya sağ-muhafazakar faşizm olarak hatırlanması gereken, ama nedense AKP öncesi Türkiye’nin güzel günleri hikayesinde merkez olarak bilinen, anlatılan en azından Ötüken Ormanı kadar muhayyel merkezi siyaseti inşa edeceğini taahhüt ederek (Asena’nın yeni kızıl elması diyelim) ortaya çıktığında, 90’lı yıllarda İçişleri Bakanı iken kullandığı İnkilap hocası iken müdür olmuş Devlet Memuru imajının yerine, 90’lı yıllardan AKP Türkiye’sine geçilirken ölüm parendesini atamamış olan çamaşır suyu markası ve onun imaj denilirse küçük görülmüş olunacak efsane arketipi (Cırtsız) Ayşe Teyze.

Diriliş-Kuruluş dizilerinden çakma hatunluk – baciyanlık müesseselerinin söylemleri ile tahkim edilmiş cırtsız Ayşe Teyze imajı. Memleketin bir merkezinin olduğunu düşündüğümüz yıllarda, insanların sokakları “temiz siyaset” sloganıyla süpürmeleri ve aklımızda kalan reklam arketiplerinden birisinin bir çamaşır suyu reklamına ait olması ve bu imajın da bir şekilde tüm bu işlerin müsebbibi olan Inkilap hocası tarafından kullanılıyor olması herhalde tarihin bir ironisi olsa gerek. Neyse, en azından istikrar var, tıpkı o reklamlarda olduğu gibi, memleketin bütün kurumları, Akşener’in devraldığı Post-Susurluk Türkiye’sinden beri tuttuğumuz yerden elimizde kalıyor bu esnada Akşener de, altın günlerinde ev iktisadının ve çıkmayan lekelerin püf noktalarını kaşık şıngırtıları arasında bilmiş bilmiş anlatan ya da hamamda torunları için kısmet bakınan teyze kılığında, memleketin yırtılan yerlerine karşı, birleştiklerini iddia ettikleri Beşbenzemez ama ikbalperestlikte ittifak etmiş BeşiBirYerdeleri, suya götürüp susuz getiriyor, tıpkı Ayşe Teyze’nin çantadan çamaşır suyu çıkardığı gibi, şapkasından merkez çıkarıyor(du).

Fakat geçen sene Mayıs seçimlerine birkaç ay kalmışken, sanki Kılıçdaroğlu’nun aday olacağı belli değilmiş gibi, daha önce hiç konuşulmamış, tartışılmamış ima dahi edilmemiş büyük bir demokrasi skandalıymış gibi; Akşener’in Post-Susurluk Türkiye’sini kaldıran midesi, masadaki bu çirkinliği kaldıramadı masadan kalktı, sonra oturdu. Böylelikle, devletin artık parti-devlet olduğu gerçeğini sindirmiş olduğunu ve devletin böylesine de memur olabileceğini kanıtlamış oldu. Sonrasında, 2024 Yerel seçimlerinde, parti teşkilatlarının tüm itirazlarına rağmen, özü başına ve elindeki bütün mühimmatı CHP üzerinden muhalefete karşı tüketerek partisini batırdı, gemiyi terk etti ve tüm bunlardan bir ay kadar sonra, sarayın mutedil güvertelerinde platin saçlı yeni imajıyla görüldü.

Muhalefete karşı gözlerini belerterek, parmağını sallayarak konuşurken, hem Hendek'de, hem Miryakefelon'da, hem İstanbul kuşatmasında, hem de Sakarya meydan savaşlarında bulunmuş bir gazi gibi konuşan İnkılap öğretmeni; saraya geldiğinde emekli olduktan sonra hippiliğini hatırlamış Merkel gibi, kıymeti ancak Avrupa’nın medeni memleketlerinde takdir edilecek bir siyasetçi gibi, sarayda iğreti duran Keloğlan’ın anası gibi ya da üvey baba elinde öksüz gibi mahcup, yenik…

Bir kere daha anladık ki, bu memleketin İçişleri Bakanlığı düğün kınası olmadığı gibi, İnkilap öğretmeni de bu düğünün berdel gelini değil (di).  Sonuçta, herkes kader planına sadık, Bahçeli’nin “evine dön” çağrısı, göklerden gelen bir emir olarak telakki edilmiş; çünkü masallar yalnızca saraylarda yaşanır ve gökten düşen üç elmanın yerine, Kayıların üç oku memleketin böğrüne düşmüş; böylelikle kereveti ve mürüvveti de dahil, onlar ermiş muradına.


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.