İmamoğlu’nun adaylığı ve CHP’deki yapısal sorunlar

Partinin en popüler iki siyasetçisi İmamoğlu ve Yavaş. Partinin genel başkanı ise Özgür Özel. Bu durumun Türk siyasetinde başka bir örneği yok. Yaşanan şey politik bir anomi aslında.

Fotoğraf: AA
Google Haberlere Abone ol

Tarih çok hızlandı. Her günü bir aymış gibi yaşıyoruz. İktidar çevrelerinin “terörsüz Türkiye”, Kürt hareketine yakın kesimlerin ise “önce barış, sonra çözüm” diye formüle ettiği süreç tempolu bir şekilde ilerliyor. Keza Suriye’den gelen sinyaller iktidarın beklentilerine uygun değil. YPG-PYD güçleri Şam merkezli yeni yönetimin ordusuyla birleşmeyecek. Bu durumda hangi aktörün ne adım atacağını, ne olacağını ise kimse bilmiyor. Yine de Öcalan’la ikinci görüşme yapıldı. Siyaset kurumu kendisini genel bir silah bırakma çağrısına hazırlıyor.

Kürt hareketi dışındaki muhalif kesimlerle iktidar arasındaki ilişkiler bakımından ise ortalık toz duman. CHP’de belediye operasyonu ve Ümit Özdağ’ın tutuklaması tedirginlik düzeyini arttırdı. Özellikle ana muhalefet üstündeki baskının arttığını, iktidar tarafından belirlenen gündeme karşı esaslı bir alternatif yaratma çabasının öne çıktığını görüyoruz. Bu bağlamda İmamoğlu çevresinde dönen söylentilerin sayısında ciddi bir artış var. Genel kanı bir sonraki büyük darbe gelmeden ve çember daha da daralmadan önce İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanması şeklinde. Böylesi bir hamlenin siyaseten ne kadar doğru olduğu meselesi ise tartışılır. Öncelikle CHP’nin politik açıdan daha aktif bir siyaseti benimsemesiyle cumhurbaşkanlığı adaylığının karara bağlanması arasında hiçbir illiyet bağı yok. Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki edilgenlik başka bir içerikle tartışılmalı. Şöyle ki, partinin en popüler iki siyasetçisi İmamoğlu ve Yavaş. Partinin genel başkanı ise Özgür Özel. Bu durumun Türk siyasetinde başka bir örneği yok. Bizde ve pek çok ülkede parti liderliği siyaseten en güçlü kişinin sahip olması gereken bir pozisyon. Ama CHP bu temel gerçeğe aykırı hareket ediyor. Aslında partinin genel başkanı olması gereken iki isim belediye başkanı sıfatını korumakta. Bahsi geçen sonuç genel merkez çevresinde politik asabiye kurulmasını geciktiriyor. Son kurultayda şekillenen parti içi iktidar dengesi bakımından Özel ve İmamoğlu’nun yakın mesai yaptıkları açıkça ortada. Ancak bu durum, özellikle parti içi muhalif kesimler tarafından ikili liderlik olarak tarif edilmekte. CHP’deki tüm kritik kararlar parti genel merkezi ve Saraçhane tarafından birlikte alınıyor. Yaşanan şey politik bir anomi aslında. Partinin daha etkin bir konuma geçmesi ise ancak tek liderliğe geçişle mümkün.

Tabii sorun sadece kimin partiyi hangi kadrolarla yönettiği meselesinden ibaret değil. İdeolojik restorasyon ve diğer muhalefet partileriyle ilişkiler bakımından yeni bir karşı hegemonya stratejisi çözüm bekleyen diğer sorun alanlarına karşılık gelmekte. Parti değişimciler tarafından yönetiliyor olmasına rağmen hiçbir şeyin değişmediği herkes tarafından gözlemlenebilmekte. Özgür Özel döneminde akılda kalan tek bir slogan yok. Yeni yönelimi özetleyen bir umut ifadesi de. Ne kadar solda ve ne ölçüde milliyetçi olunacağı noktasında daha ciddi adımlara ihtiyaç var. Bu bağlamda yeni çözüm sürecinin Kürt sorununun çözümünü isteyen ama aynı zamanda partinin Atatürk milliyetçisi çizgisini de korumaya çalışan liderliği çok zorlayacağı açık. Belli noktalarda ise halk ve ezilenlerden yana siyasetin eylemlerle güçlü bir şekilde desteklenmesi lazım. Ancak CHP’nin mitingleri genelde sönük. Miting kalabalıkları daha çok örgütlerden gelen insanlardan oluşuyor. Asgari ücret ve emekli maaşları konusunda halkı mobilize etme imkanı varken bunu yapamadı mevcut yönetim. Ez cümle, parti yeni bir şey söylemiyor. Söylese bile yürütülen siyaset aksiyon temelli değil, parlamento koridorları CHP’nin kendisini en çok rahat hissettiği yerler. Tabii bu siyaset veya siyasetsizlik halinin Cumhur İttifakı'nı geriletmediği açıkça ortada.   

Son olarak güçlü bir sağ muhalefeti içeren yeni bir ittifaklar siyasetine ihtiyaç duyulduğunu söylemek gerekli. 6’lı Masa seçimi kaybedince CHP başta İYİ Parti olmak üzere muhalefetin diğer unsurlarını kendi bünyesinde eritme stratejisi güttü. Bu sayede ana muhalefet devasa şekilde büyüdü. Ama CHP’nin sağındaki muhalif unsurların küçük partiler düzeyine inmesi o alan üzerindeki AKP baskısını da arttırdı. Ümit Özdağ’ın tutuklanmasıyla bahsi geçen alanın en proaktif öznesi de etkisiz hale geldi. Oysa ülkenin siyasal sosyolojik gerçekleri açık bir şekilde önümüzde duruyor. Güçlü bir sağ muhalefet olmaksızın devletin bekası ve Türk-İslam sentezi söylemi gibi ideolojik kodlarla seçmenleri motive eden Cumhur İttifakı'na karşı siyasal başarı mümkün değil. Kaldı ki CHP’nin hem sağ hem de sol muhalefeti içine alarak ideolojik açıdan obezleşmesinin onu siyaseten daha da hantallaştırdığı söylenebilir. Merkezde CHP’nin olduğu, ama sağ ve sol muhalefetin de CHP olmaksızın barajı aşacağı daha çoğulcu bir muhalefet stratejisine ihtiyaç var. 

Sonuç olarak denilebilir ki, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilmesi bir erken doğum hamlesi aslında. Böyle bir adım ne kendisi ne de partisi için kurtuluş değil. AKP’ye karşı üstünlük tekrar tesis edilmek isteniyorsa milliyetçilik başta olmak üzere bazı kadim sorunlar yeniden ele alınmalı ve tabii ki bu arada muhalefet için daha çoğulcu bir strateji inşa edilmeli. CHP’nin adı şimdiden belli olacak bir cumhurbaşkanı adayından çok, genel başkanlık çevresindeki tartışmaları bitirmesi gerek. Kılıçdaroğlu’nun Özgür Özel’i her fırsatta yetersizlikle suçladığı, Özel’in ise İmamoğlu ve Yavaş’tan daha az popüler olduğu bir ortamda etkin bir karşı siyaset yapmak olanaksız.

* Prof. Dr. Ankara Hacı Bayram Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi