IMF yok ama fikirleri iktidarda mı?
Her gün zam haberleri ile güne başlamak neredeyse sıradanlaştı. Ancak zam haberlerine ek olarak yapılan vergi artışları, ‘IMF reçetesi uygulanıyor’ yorumlarına neden oldu. Gerçekten öyle mi?
DUVAR - Son günlerde vergiler dahil olmak üzere pek çok ürün ve hizmete zam geldi. Örneğin, yurt dışından getirilen cep telefonlarının kaydedilmesi için gereken harç miktarı, 6 bin 91 TL’den 20 bin TL'ye yükseltildi. KDV oranı yüzde 18 olan ürünlerde yüzde 20'ye, yüzde 8 olan ürünlerde ise yüzde 10'a çıkarıldı. Kurum kazancı üzerinden alınan yüzde 20 oranındaki kurumlar vergisi yüzde 25'e çıkarıldı.
Bu ve benzeri örneklerin art arda yaşanması, bazı uzmanlar tarafından ‘IMF’siz IMF reçetelerinin uygulanması’ olarak yorumlandı.
Durum gerçekten böyle mi? Konuyu Doğu Londra Üniversitesi STAMP projesi araştırmacısı Ali Rıza Güngen ve Doç. Dr. Ümit Akçay ile konuştuk.
‘IMF REÇETESİ UYGULANMIYOR’
Akçay, yoruma üç nedenle katılmadığını belirterek bunları şu şekilde ifade etti: “İlki, eğer bir IMF programı olsaydı, muhtemelen TCMB’nin pozitif reel faiz verilmesi beklenebilirdi ki, bu şimdiki enflasyona göre yüzde 40’ın üzerinde bir faiz anlamına geliyor. Bunun bir resesyon yaratması neredeyse kaçınılmaz, zaten bu nedenle uygulanmadı. İkincisi, bir IMF programında maliye politikasında kamu harcamalarının kısılması yönündeki önlemler beklenebilirdi. Bu da henüz yok. Üçüncüsü, yine eğer bir IMF programı olsaydı, iktidarın hareket alanını kısıtlayıcı bazı kurumsal önlemler gelebilirdi. Bildiğiniz gibi bu da gerçekleşmedi.”
Sosyal medyada dillendirilen bir diğer yorum da Türkiye’nin IMF’ye gidecek olsa da gitmeme sebebinin kamu harcamalarının denetlenmesinin istemediği yönünde…
Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan yıllık gerçekleşmelere göre, sermaye giderleri ve sermaye transferleri kalemlerinin toplamından oluşan kamu yatırım harcamaları, yüzde 107,4’lük bir artışla 325,2 milyar liraya ulaştı. Her yıl artarak devam eden kamu harcamaları, maliye politikalarında da en çok eleştirilen konuların başında geliyor.
‘İKTİDARIN IMF’YE GİTMEMEK İÇİN BİR GEREKÇE ÜRETME ZORUNLULUĞU YOK’
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamasında ekonomi politikalarının üç temel ayağının mali disiplin, enflasyonun tek haneye düşürülmesi ve yapısal reformlar olduğunu belirtti. Ancak bazı ekonomistler, yapısal reformlar olmadan atılacak ekonomik adımların sürdürülebilir olmadığını ifade ediyor.
Yapısal reformlardan biri de kamu harcamalarının azaltılması… Ekonomist Mahfi Eğilmez, 8 Temmuz’da sosyal medya hesabından paylaştığı yorumda konuyla ilgili, "Vergileri artırarak bütçe açığını kapatmaya çalışmak yapısal reform değil, yanlış faiz politikasıyla yaratılan facianın halka ödettirilmesidir. Yapısal reform yapılmak isteniyorsa kamu kesiminde israfa yol açan harcamalardan vaz geçilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
Ümit Akçay, hükümetin kamu harcamalarının denetiminden kaçtığı için IMF’ye başvurmadığı yönündeki yorumlar için “İktidarın IMF’ye gitmemek için bir gerekçe üretme zorunluluğu yok” değerlendirmesinde bulundu.
Akçay, şunları söyledi: “Bunu netleştirmek gerekiyor. Bu, ‘IMF olmadan yola devam edilemez’ diye düşünenlerin ürettikleri bir yanılsama. İkincisi, IMF’nin kamu kaynaklarını denetim altına alabilecek bir vesayet kurumu olarak görülmesinde iki temel sorun var. İlki, IMF’ye, kendisinde olmayan bir misyon atfetme sorunu. IMF’nin de gittiği ülkelerdeki yolsuzlukların önlenmesi ya da kamu kaynaklarının denetim altına alınması gibi bir misyonu yok. IMF programları, tipik olarak kamu harcamalarının azaltılması, gelirlerinin artırılmasını yani kemer sıkma politikaları olarak adlandırılan çerçeveyi getiriyor. İktidarın istemediği bu. Yoksa ‘denetim korkusu’ nedeniyle IMF’ye gitmediklerini sanmıyorum. İkincisi, ‘kamu kaynaklarının denetim altına alınması’ konusu, bir uluslararası kuruma devredilemez. Bu ülke içinde çözülmesi gereken bir husus. Burada, muhalefetin güçsüzlüğü ve iktidarı bu tip bir denetime zorlayamamanın ortaya çıkardığı boşluğu IMF’nin doldurması gibi bir beklenti var sanıyorum ki, bunun hayatta pek bir karşılığı yok. Yani ülke içinde oluşturulması gereken denge ve denetleme kurumlarının yokluğu IMF ile ikame edilemez.”
‘REÇETE YOK BÜTÇE AÇIĞI ENGELLENMEYE ÇALIŞILIYOR’
Ali Rıza Güngen de gerek sosyal medyada gerekse de uzmanlar tarafından dillendirilen yorumlarla ilgili düşüncelerini paylaştı. Güngen, mevcut koşullarda IMF reçetesinin uygulanmadığını belirtti.
Atılan adımların, bütçe açığını kapatmaya yönelik hamleler olduğunu ifade eden Güngen, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Yunanistan ve Arjantin’deki başarısızlıklar IMF içinde geleneksel istikrar programlarının reçetelerine dönük bir tartışma başlattı ancak bunun tamamen yeni bir IMF yaklaşımına evrildiğini söyleyemeyiz. Bu nedenlerle IMF reçetesi halen sıkı para politikası, yüksek faiz, sermaye hareketlerinin önündeki bütün engellerin kaldırılması ve kamu harcamalarına çekidüzen verilmesi gibi unsurlara dayanıyor diyebiliriz.
Mevcut koşullar altında IMF reçetesi uygulandığını söylemek mümkün değil. Yanlış anlaşılmamak için burada bir parantez açmalıyım; IMF programları ülke varlıklarını küresel sermaye açısından cazip hale getirme amacıyla sert bir geçiş dayatır, bu süreç genelde ağır bir kemer sıkma ile başlar. Bu tarz bir kemer sıkmanın emekçilerin aradığı çözüm olduğunu söylemiyorum. Ancak halihazırda IMF reçetesi uygulanmadığını, sadece daha büyük bütçe açığını engellemek amacıyla adımlar atıldığını söylemeliyiz.”
Türkiye’de bir IMF reçetesi uygulanıp uygulanmamasının önümüzdeki dönemki gelişmelere bağlı olduğunu dile getiren Güngen, “Bu durum 2024 yerel seçimlerine kadar olacaklara, 2020-21’de daha sistematik hale getirilmeye çalışılmış ve ‘yeni ekonomi modeli’ olarak sunulan uygulamalar bütününün sonuçlarına, bu modelimsiye iktidar blokunun bir kanadı tarafından verilen desteğin devam edip etmemesine bağlı” dedi.
‘IMF PROGRAMLARININ POLİTİK BİR MALİYETİ VAR’
Güngen, hükümetin IMF’ye gitmeme gerekçelerinden en önemlisinin ekonomik değil, siyasi sebepler olduğuna dikkat çekti. IMF programlarının politik bir maliyeti olduğunu söyleyen Güngen, şunları ifade etti: “Bilanço dışı politika yapımına tamamen karşı olmasa da IMF’nin getirebileceği harcama sınırlaması IMF’ye gitmeme gerekçelerinden birisi olarak görülebilir.
Ancak daha önemlisi IMF programlarının politik maliyetidir. 15 yıldır IMF’ye gitmemekle ve IMF’ye para vermekle övünen bir siyasi figürün ağır bir yenilgisi olarak anlaşılacak Uluslararası Para Fonu’ndan borç almak. Dahası plebisiter bir siyasi rejim sürekli olarak liderin onaylanmasına ve devletin ihtiyaç sahiplerini koruduğu görüntüsünün yaratılmasına ihtiyaç duyar. IMF programı, bu nedenlerle mevcut Erdoğan yönetimi açısından büyük bir sıkıntı yaratır.”
‘İKTİDAR YEREL SEÇİME KADAR OY KAYBETTİRMEYECEK EKONOMİK ADIMLAR ATMAYI HEDEFLİYOR’
31 Mart 2024 yılında yerel seçimler yapılacak. Hem iktidar hem de muhalefet için bu seçimler çok önemli. Zira iktidar, başta İstanbul olmak üzere muhalefetin elinde olan belediyeleri almak istiyor. Muhalefet de mevcut belediyelere yenilerini ekleyeceğini iddia ediyor. Ancak CHP içindeki tartışmaların yerel seçimleri ne derece etkileyeceği henüz bilinmiyor. Bu nedenle Güngen ve Akçay’a hangi ekonomik koşullarda yerel seçimlere gideceğimize dair öngörülerini sorduk.
Akçay, hükümetin ana hedefinin ekonomik gelişmelerin kendisine oy kaybettirmeyecek şekilde seyretmesini sağlamak olduğunu söyledi. Akçay, bunun kolay ulaşılabilir bir hedef olmadığını da sözlerine ekleyerek şöyle devam etti: “Çünkü iktidarın hareket alanını sınırlayan iki temel ekonomi-politik kısıt var; bir yanda seçimi kazanmak için büyümenin sürmesi (dolayısıyla istihdamın korunması) zorunluluğu var; diğer yanda da büyüme için gerekli olan döviz gereksiniminin karşılanması zorunluluğu... İkincinin yapılabilmesinin en kestirme yolu, sert faiz artışı. Ancak bu ilk amaçla çelişiyor. Bunun yanında başka açmazlar daha var ama seçimlere kadar olan dönemde ekonomi politikaları bu ana kısıt içinde gerçekleşecek. Bu nedenle kademeli faiz artışı ve talebin kısılması için yapılan bazı vergi artışlarını görüyoruz.”
Güngen de yerel seçimler öncesi devlet harcamalarının arttığını hatırlatarak şu yorumu yaptı: “Daha önceki yıllarda büyüme ve işsizlik oranlarına bağlı olarak ucuz kredi temin edilen kredi kampanyalarının devlet bankaları tarafından düzenlendiğini gördük. Son 15 yılda bu formülün çok iyi çalışmadığı tek bir örnek var, o da 2019 Yerel Seçimleri... Bunun nedeni de 2018 Eylül’ünde yapılan yüksek faiz artışının ve 2018-19 krizinin etkilerinin tamamen bertaraf edilmediği koşullarda yerel seçimlere gidilmesi idi.
Farklı bir yöntem beklemek uygun görünmüyor. Erdoğan yönetimi zam ve vergilerin yılsonunda etkisinin hafiflemesini öngörüyor, aynı zamanda ücretlilere ‘sizi ezdirmedik’ demeyi planlıyor. 2024 yılı başında büyüme beklentilerine bağlı olarak devlet bankalarının hangi kampanyaları örgütleyeceğini ve devlet harcamalarının ne kadar artacağını göreceğiz.”