İmkansız bir eylem olarak okumak ya da 'Yanlış Okuma Haritası': Şiir nasıl okunmalıdır?
Harold Bloom'un ''Yanlış Okuma Haritası' kitabı Nazmi Ağıl ve Ahmet Ölmez çevirisiyle Ketebe Yayınları tarafından yayımlandı.
Murad Karabulut
Bir şiirin nasıl okunması gerektiğine dair sayısız patika ve anlam düzeyi vardır. Şair, içerisinde bulunduğu zamana yazıyla tanıklık ederken okur da o zamanı anlamlandırma ve gündelik yaşamı deneyimleme biçimlerini okuyarak zenginleştirir. Tam da bu zenginlik ve farklılıklar nedeniyle şiirlerin nasıl okunması gerektiğine dair birçok cevap alınabilir. Harold Bloom, 'Yanlış Okuma Haritası' ile hem şiirin nasıl okunması gerektiğine bir cevap arıyor hem de şiirin pratik eleştirisine yöneliyor.
Bloom’a göre okumak, gecikmiş ve neredeyse imkansız bir eylemdir. Okuma eylemi, bireyler açısından her zaman bir karar verme eylemi olarak gerçekleşir. Karar verilen konu ise belirsizliğe doğru meyleden anlam üzerinedir. Yazara göre anlam sadece metine içkin ve metin ile okur arasındaki bir düzlemde gerçekleşmez. Önceki metinlerin de içerisinde bulunduğu bir metinlerarası ilişkilerin sonucu olarak var olur. Böylelikle her okur için anlam biraz da önceki metinlerin veya metinlerin yazarları olarak şairlerin etkilediği eleştirel bir eylem yani bir yanlış okuma veya yanılgıdır. Bu nedenle de okumanın kendisi yanlış yazmak ve yanlış yazmak da bir okumaktır. Ancak yeniden görmek için uğraşan revizyoncular "daha doğru bir hedefe" yönelmiş olurlar. Yazarın çizdiği ve ilk bakışta dar gözüken bu çerçevede gerçek şairler nasıl var olacaklardır ve şiir kendi varlığını nasıl ortaya çıkaracaktır?
Şiirin kendisini var ettiği yer şiirsel etkilenmenin bir sonucudur diyor yazar. Her şair ve şiir kendisinden önceki açılan alandan etkilenerek var olur, o alandan kurtulmaya çalışır ve günü geldiğinde kendisini var eden o alana tekrar yönelir. Dolayısıyla her şair aynı zamanda başka bir şairin selefidir. Fakat bu selef ilişkisinde şairler kendi seleflerini seçemezler. Tıpkı babalarını seçemeyen çocuklar gibi "kuvvetli şairler" de kendi "kuvvetli şairlerine" doğru yönelirler ve tam tersi de aynı şekilde işlemektedir. Arzusu gerçekleşen en kuvvetli şairlerde bile etkilenerek varlık kazanmanın endişesi her daim devam eder. Şairler hayaletlerle mücadele ederek selef oldukları şairlerin yükümlülüğünden, onların ağırlığından kurtulmaya çalışırlar. Hiçbir insanın göğüs geremeyeceği haşin bir maceraya, şiir yazmaya sürüklenirler. Şiirleri ne başka özneler hakkında ne de kendileri hakkındadır. Yazara göre her şairin şiiri özü gereği başka şiirler hakkındadır. Nasıl ki bir insan ebeveynine bir yanıtsa, bir şiirde başka bir şaire yanıt olarak yazılmaktadır. Fakat seleflerin yapması gereken doğrudan bir taklit değildir. Şiirlerinin anlam kazanması için babalarını yanlış yorumlamaları, onları yeniden yazmaları gerekmektedir. Babaları şairlerin içerisinde yaşayan ölü bir şairdir. Genç şair şiir yazmak için faniliği reddetmeli ve ölülerle konuşmalıdır. Şairler babalarından, içlerindeki ötekinin, şeytanın sesinden ne kadar uzağa düşerlerse şiirleri de o kadar varlık kazanmaya başlar. Fakat bu uzaklık kendilerinden önce birikenin belirlediği bir alan içerisinde yani geleneğin içerisinde tanımlanmalıdır. Çünkü ebeveynini şiddetle reddedersen onların gecikmiş bir türevine dönüşürsün, şairlerin kendilerini özgürleştirmek için onların hakikatini kucaklamaları gerekir. Bu hakikat bir zorbalık ve eksiklik olarak kendini dayatabilir fakat gelenek olmadan da yazara göre hiçbir şey olmaz. Bloom taklit olmadan yazamazsın, öğretemezsin, düşünemezsin, okuyamazsın demektedir. Şairin taklit ettiği şey de başka birisinin yaptığı şeyler, yani onun yazısı, öğretimi, düşüncesi veya okumasıdır. Şairin kendisinden önceki şairle olan malumat bağı gelenektir ve gelenek bir nesli aşan, genel olarak taşan bir etkilenme biçimidir.
Bloom’a göre bilinen her şiir şiirler arası bir karşılaşma olarak başlar. Şiirde temas, başka bir şiirle temas anlamına gelir. Yazarın etkilenme olarak adlandırdığı şey, şiirlerin birbiriyle kurduğu çeşitli ilişkilerin tamamını kapsar ve son derece bilinçli bir mecaz olarak yapılır. Bloom, dilde bir şey üretebilmek için bir mecaza başvurulması gerektiği ve dilin mecazi kullanımının yeni bir şey söylemek veya kastetmek olduğunu vurgulamaktadır. Bu anlamıyla bir süreç olarak şiirsel gelişim içerisindeki uyum ve asimilasyonlar da metinler arası gizlice yapılan bir sözleşmeye dayanmaktadır. Yazara göre kuvvetli bir şair olabilmek için okur, şair yanlış okumaya tekabül eden bir mecaz veya savunmayla işe başlamalıdır. Fakat bütün bu çabalara ve geleneklere rağmen yazar okumak neredeyse imkansızdır demektedir ve her okurun şiirlerle olan ilişkisinde bir gecikmişlik hali olduğunu söylemektedir.
Harold Bloom, 'Yanlış Okuma Haritası'nda Milton, Wordsworth, Shelley, Keats, Tennyson, Whitman, Dickinson, Stevens, Warren, Ammons ve Ashbery gibi birçok şairin bölümlerinden örnekler vermektedir. Aynı zamanda Robert Browning’in 'Child Roland Kara Kuleye Nasıl Girdi' şiiri üzerine bir okuma yapıp haritanın nasıl kullanılacağını da örneklendirmektedir. Şiirin nasıl okunması gerektiğine dair yöntemsel bir öneri sunan kitap şairler ile selefleri arasındaki edebi mirasa da bir katkı sağlamaktadır.