Implant vidası beyne saplanmadı
DHA’nın haberindeki “Diş implantı, çene kemiği ile ‘orbita tabanı’nı delip, beyin omirilik sıvısına girdi” ifadesi daha doğru. Ama İHA’nın haberindeki “beyne saplandı” ifadesi sanki beyin yumuşak dokusuna kadar girdiği algısı yaratıyor ki öyle olsaydı hastanın yaşamını tehlikeye sokardı. Oysa öyle “abartılı” bir durum yok. İHA’nın haberini yazan muhabir ve ilgili editörlere DHA’nın haberini gözden geçirmelerini öneriyorum.
“Implant vidası beynine saplandı” haberi, NTV, Show, Kanal D, Akşam, Hürriyet, Sabah’ın da aralarında olduğu çok sayıda medya kuruluşunda yayımlandı.
İHA’nın geçtiği haber, eşine ender rastlanacak olayın mağduru Ramazan Yılmaz’ın anlatımına ve röntgen görüntülerine dayanıyordu. Yılmaz, Bursa’daki klinikteki diş tedavisi sırasında takılan implantın vidasının “çene kemiğini delip göz duvarının arkasından beyin omurilik sıvısının olduğu bölgeye saplandığı”nı, bunun üzerine diş hekiminin kendisini hastaneye götürüp bıraktığını, oradaki ameliyatla yaşama döndüğünü anlatıyordu.
Suçlanan diş hekimi ise “Tıbbi bir komplikasyon olduğunu” belirtmekle yetinmiş, yargıya yansıdığı için sorulara ayrıntılı yanıt vermemişti.
Fakat İHA’nın haberinde eksikler vardı; olayın zamanı yazılmamıştı. Implantı saplandığı yerden çıkaran doktorların yazdığı bilimsel makalenin ABD’de bir dergide yayımlandığı belirtiliyordu ama ne derginin adı verilmiş ne de haberi yazarken makale incelenmişti!
Araştırınca olayın geçen yıl temmuz ayında olduğunu ve bu tıbbi vakayla ilgili dört doktorun hazırladığı makalenin “Neurochirurgie” adlı hakemli dergide bu yıl 2 Mart’ta yayımlandığını buldum. Makalenin giriş bölümünde implantın yanlış yerleştirildiği, “diş hekiminin kuvvet uyguladığı, bunun sonucu olarak maksiller sinüs tabanının delindiği ve implantın sinüs boşluğuna girdiği”, “orbita çatısına nüfuz ettiği” belirtiliyordu.
Bu durumda DHA’nın haberindeki “Diş implantı, çene kemiği ile ‘orbita tabanı’nı delip, beyin omirilik sıvısına girdi” ifadesi daha doğru. Ama İHA’nın haberindeki “beyne saplandı” ifadesi sanki beyin yumuşak dokusuna kadar girdiği algısı yaratıyor ki öyle olsaydı hastanın yaşamını tehlikeye sokardı. Oysa öyle “abartılı” bir durum yok.
İHA’nın tersine DHA’nın haberinde olay zamanına, Bursa Diş Hekimleri Odası’nın açıklamasına, bilimsel makaleye ve avukatın görüşlerine de yer verilmiş; dört başı mamur bir haber olmuş. İHA’nın haberini yazan muhabir ve ilgili editörlere DHA’nın haberini gözden geçirmelerini öneriyorum.
YAZARI KAVGA ETTİ, HABER DEĞİŞTİ
Yeni Şafak, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Washington’daki konuşmasını 19 Nisan’da “TL varlıklara büyük ilgi var” başlığıyla duyurmuştu.
Yeni Şafak, AKP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekci’nin, İsrail ile ticaretin sürmesini destekleyen “Eyvallah, İsrail'in Müslümanlara yaptığı bebek katliamını kınıyoruz ancak diğer taraftan da İsrail serbest ticaret anlaşmamızın olduğu bir ülke” sözlerini ise hiç haber yapmamıştı.
Ama gazetenin yazarı İsmail Kılıçarslan’ın “Gazze süreci boyunca bundan daha gerzekçe, bundan daha gerizekalıca bir açıklama duymadım” sözlerine Zeybekci sosyal medyadan “Muhatabına gerzek dediğin kadar gerzek” karşılığı verince Yeni Şafak’ın tavrı değişti.
Ertesi gün gazetenin ilk sayfasından “Zeybekci ve Şimşek’in sözleri tepki çekti” başlığıyla bir haber yayımlandı. Haberde, Kılıçarslan ile kavgasından hiç söz edilmeden Zeybekci’nin sözlerinin sosyal medyada tepki çektiği belirtiliyordu. Washington’da “Yerel halkı enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz gerekiyor” dediği aktarılan Şimşek de “Ne demek yerel halk” diye eleştiriliyordu. Oysa üç gün önce Yeni Şafak’ta çıkan haberde “yerel halk” ifadesine hiç yer verilmemişti!
Bir gazetenin, yazarının bir siyasetçiyle kavgaya girişmesi karşısında nesnel tavır alması gerekir. Ancak Yeni Şafak, o olayı okurlarına aktarmadan yazarının yanında saf tuttu. Üstelik de zamanında kullanmadığı Zeybekci haberini gecikmeli yayımladı; Şimşek haberinde de eksiğini sonradan tamamladı. Hem de özür dilemeden, düzeltme olduğunu açıklamadan.
İlginç tarafı şu ki, iktidar yanlısı Yeni Şafak, iktidarın bir bakanı ile partinin bir yöneticisine karşı açıkça tavır almış oldu. Hem de gazetecilik ilkelerini hiçe sayarak…
'DERİN DEVLET'İ BELGELEYEN GAZETECİLİK
Gazeteci Fatih Güllâpoğlu’nun, “Tanksız Topsuz Harekât-Psikolojik Harekât” kitabı 1990’larda büyük yankı uyandırmıştı. Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) eski genel sekreterlerinden emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun Güllâpoğlu’na söyledikleri, “derin devlet” faaliyetlerinin çarpıcı bir itirafıydı:
“...Hele 6-7 Eylül (1955) olayları, muhteşem bir Özel Harekât işiydi...”
Güllâpoğlu, kitabında ABD’nin NATO ülkelerinde 1950’li yılların başlarında kurdurduğu, “Gladio", başka bir deyişle “derin devlet”in “Bazıları kanlı, bazıları algı operasyonlu, Psikolojik Harekâtlar" yürüttüğünü anlatıyor; Türkiye'deki Psikolojik Harekât Merkezi'nin MGK’daki “Toplumla İlişkiler Başkanlığı TİB” olduğunu vurguluyordu. Yirmibeşoğlu’nun, birçok insanın ölümüne, kadınlara genç kızlara tecavüze, insanların evlerinin ve işyerlerinin yağmalanmasına, yakılmasına ve sonunda ülkeden kaçmasına yol açan 1955'teki 6-7 Eylül olayları kumpasıyla övünmesi kitabın temel tezini doğruluyordu.
Şimdi aradan 33 yıl geçtikten sonra, kitabı doğrulayan resmi bir belge de çıktı ortaya. 10Haber sitesi muhabiri Masum Gök’ün bir sahaftan bulduğu 20 Aralık 1992 tarihli 67 sayfalık “Gizli” ve “MGK Genel Sekreterliği Psikolojik Etkinlik Çalışmaları” başlıklı, “Sonuç Raporu” belgesi de Güllâpoğlu’nun kitabındaki “Psikolojik Harekâtın, MGK Genel Sekreterliği tarafından yürütüldüğü” bilgisini doğruladı. “Resmi belge”, 1990’lardaki köy boşaltmaları ve yakmalarının da MGK kararıyla yapıldığını kanıtlıyor.
Bu bilgileri, Ahmet Özal’ın, eski Cumhurbaşkanı babası Turgut Özal’ın evinin bodrumunda çok sayıdaki kağıt evrak ve kitaplarla birlikte bulup bir kağıt hurdacısına verdiği belgelere bir gazetecinin ulaşması sayesinde öğrendik. Bu ülkede gazeteciliğe ne çok iş düşüyor; geçmişimizde aydınlatılamamış o kadar çok karanlık olay var ki…
SAVUNMA MUHABİRLERİ MEMUR MU?
Gazeteciliğin etik ilkelerinin bu kadar aleni biçimde, kameralar önünde, dünyanın en doğal işi yapılıyormuşçasına ayaklar altına alındığını hiç görmemiştim.
Düşünün, Milli Savunma Bakanlığı, savunma ve güvenlik muhabirlerine “eğitim” veriyormuş; bakanlık muhabirlerle “ortak iletişim modeli” ortaya koyacakmış! Dört haftalık “eğitim semineri”nin açılışında konuşan MSB Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Tuğamiral Zeki Aktürk aynen öyle söylüyor:
“…bugün hayata geçirdiğimiz Savunma Muhabirliği Eğitimi ile ortak, şeffaf, doğru ve etkili bir yaklaşım ve iletişim modeli ortaya koyacağımıza, bunun da sizler vasıtasıyla topluma ve kamuoyuna önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz.”
Nerede görülmüş, gazeteciler ile savunma bakanlığının ortak iletişim modeli uyguladıkları? Oldu olacak, gazetecileri, bakanlığın basın bölümüne memur olarak alsalardı.
Silahlı Kuvvetler hakkında eleştirel haberler yazılmasını ve geçmişteki yanlışların gün yüzüne çıkarılmasını önlemeye böyle gösterişli “eğitim”leri yetmez.
'YAPILACAKTIR ELBETTE'DEN MÜJDE ÇIKMAZ
Ne zaman bir yetkili, emekli maaşlarından söz etse o sözler medyada arttı, artıyor, müjde, çalışma, yeşil ışık gibi başlıklarla emeklilere gereksiz umut veren haberlere dönüşüyor.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın AHaber’deki sözlerini de medyamız aynı heyecanla karşıladı. Ekonomim’de, “Emekli maaşlarında ek artışa yeşil ışık”, CNN Türk’te “Cevdet Yılmaz’dan emeklilere müjde: Emeklilere özel çalışma”, Politik Yol’da “Emeklilere yeni düzenleme yolda”, Takvim’de “Cevdet Yılmaz duyurdu; milyonlarca vatandaşın geliri artacak” ve başka onlarca haber sitesinde de bunlara benzer başlıklarla haberler yapıldı. Halbuki Cevdet Yılmaz müjde vermek şöyle dursun, ek zam konusunu geçiştirmişti:
“6 ay sonrası memurlarda olduğu gibi emeklilerimiz için de bu değerlendirmeler yapılacaktır elbette. Dolayısıyla orada gerekli ayarlamalar mutlaka ele alınacak, yapılacaktır.”
Yılmaz’ın emekli maaşlarıyla ilgili soruya verdiği yanıtın özeti bu. “Yapılacaktır elbette” demesi, somut bir gelişme olmadığının itirafı. Bu sözlerden bir müjde çıkmayacağını eminim o haberleri yazan gazeteciler de biliyor ama daha çok okunsun diye kandırıyorlar okuru.
Tek cümleyle:
- Takvim yazarı Ufuk Özcan’ın, “Ünlü çift ev sahibi ile davalık oldu” başlıklı yazısında “çok ünlü dediği çiftin isimlerini gizli tutması haberi kuşkulu hale getiriyordu.
- Akşam, “Yasemin attığını vurdu” haberinde oyuncu Yasemin Key Allen’in silah atış eğitimi aldığı şirketin adını yazmakla kalmadı, silah markasını da açıkça yazarak tanıtım yaptı.
- AKP Grup Başkanvekili Bahadır Yenişehirlioğlu’nun 16 bin Euro’luk saatinden tek satır söz etmeyen Takvim, “Can Bonomo’nun saati dudak uçuklattı: 50 bin euro” haberi yayımladı.
- HAMAS lideri İsmail Haniye’nin “Her Filistinli o iki söze aşık” sözlerini manşetten yayımlayan Türkiye gazetesi, söyleşiyi Anadolu Ajansı’nın yaptığını belirtmedi.
- İntihar haberlerinin bulaştırıcı etki yaptığı bilinmesine rağmen Akşam, Cumhuriyet, DHA ve Sözcü “Aynı AVM’de bir haftada 2. ölüm” haberini yayımladılar.
- Ligde şampiyonluk için önemli olan Amedspor-Iğdır FK maçı Hürriyet’te tek sütuna “Amed-Iğdır maçında 6 yaralı” diye haber olurken, diğer gazeteler hiç yayımlamadı; bazı haber siteleri de maç sonucunu aktaran kısa haber yapmakla yetindiler.
- Türkiye’nin “Yaz saati uygulaması değişmeyecek” haberinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın soru önergesini yanıtladığı milletvekilinin ismi eksik bırakıldı.
- TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve eşinin, Mardin’e devlete ait özel uçakla gidişini görmeyen Hürriyet ve Türkiye, Kurtulmuş ve milletvekillerinin “makam aracı yoğunluğunu önlemek” için 23 Nisan törenlerine otobüsle gitmesini “Tasarruf başladı” diye yazdılar.
- AHaber TV, Alman gazetecinin İsrail ile ticaretle ilgili sorusunu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “O iş bitti” yanıtını Alman Cumhurbaşkanı ile görüşme haberinde hiç vermedi.
- Sabah, “Beşiktaş’ta yabancı ağır bastı” diye yazarken, aynı gün Yeni Şafak, “Beşiktaş’ta ibre yerliye döndü” haberi yayımladı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]