İmralı Heyeti üyesi Hatip Dicle: Erdoğan çözüm sürecini Ergenekon ve MHP'nin dayatmasıyla bitirdi

İmralı Heyeti üyesi Hatip Dicle, Erdoğan'ın çözüm sürecini Ergenekon ve MHP'nin dayatmasıyla bitirdiğini söyledi, "İttihat-Terakki zihniyetini temsil eden iktidarla çözüm mümkün değil" dedi.

İmralı Heyeti'nde Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, Hatip Dilce ve İdris Baluken (soldan sağa) yer almıştı.
Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Temmuz'da Diyarbakır'da "Çözüm sürecini biz başlattık ama sonlandıran biz olmadık" dedi. O dönemde İmralı Heyeti'nde yer alan Hatip Dicle ise sürecin Erdoğan tarafından bitirildiğini söyledi.

Mezopotamya Ajansı'ndan Özgür Paksoy'a konuşan Dicle'nin sürece ve Kürt sorununa ilişkin sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

'BİR ÇARESİZLİK İÇİNDE OLDUKLARI ÇOK AÇIK GÖRÜLÜYOR'

Tayyip Erdoğan, durup dururken neden Diyarbakır’a geldi. Kamuoyu araştırmalarına göre Kürt kentlerinde oldukça oy kaybı yaşadığı bir dönemde, Erdoğan’ın Diyarbakır’a gelişini nasıl yorumluyorsunuz? Erdoğan, olası bir seçimde yine Kürt seçmenine mi oynuyor?

Artık AKP de Erdoğan da bir erime sürecinde olduklarını görüyorlar. MHP’deki erimenin daha fazla olduğunu tespit edebiliyorlar. Kürtlerin oylarında çok çok büyük kayıplarının olduğunu artık müşahede edebiliyorlar. O nedenle Erdoğan’ın Diyarbakır’a gelişi tabi ki planlı bir çıkıştı kendileri açısından. Çünkü Kürtlerle nasıl sorunlar yaşadıklarını en iyi onlar biliyorlar. Kürtler, onların gerçek yüzünü bu süreçte çok iyi kavradı. AKP’nin, MHP’nin nasıl bittiğini çok net gördü. Bu nedenle AKP içindeki Kürtler çok açık şunu söylüyor: Gidin görüşün eski bizim kazandığımız insanlarla, mutlaka ikna etmeye çalışın. Bir çaresizlik içerisinde oldukları çok açık görülüyor. Bu çaresizlik iki şey getiriyor. Birincisi gerçekten bir panik hali var. Artık iktidarı kaybetmenin eşiğinde olduklarını hissediyorlar. Bu nedenle Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’in taktiklerine daha çok sarılıyorlar. 

Mesela son günlerde bir aşı meselesi çıktı Avrupa’da, işte efendim bu aşılar sözde Avrupa’da paralıymış da Türkiye’de ücretsiz. Bu büyük bir yalan tabi ki. Ben de Avrupa’dayım şu anda, bunun büyük bir yalan olduğu belli. Ama Goebbels şöyle bir öneride bulunmuş, der ki büyük yalanlar söylerseniz, kitleler ilk önce inanmayabilir ama büyük yalanları sürekli tekrarlarsanız, bir süre sonra toplum bunlara inanmaya başlar. Bu aynı zamanda bir algı operasyonudur. Kürtler için de Türkler içinde son zamanda Erdoğan’ın özellikle Diyarbakır’a geldikten sonra yeni bir taktiği devreye soktuğunu görüyoruz. İmralı süreci biteli neredeyse 6 yılı geçti. Biz o zaman İmralı süreci bittikten sonra, çok sayıda basınla, çeşitli vesilelerle sorunun nasıl tıkandığını, Erdoğan’ın masayı nasıl devirdiğini, çok uzun uzun röportajlarla İmralı heyeti üyeleri olarak biz bunları anlattık. Ama ilginçtir ki o dönemlerde Erdoğan dahil olmak üzere hiçbir AKP’liden, siz bunları yanlış söylüyorsunuz ya da İmralı notları var, bu notlara göre işte durum budur, siz gerçeği ifade etmiyorsunuz demediler. Dolayısıyla Erdoğan’ın son gelişi Kürtleri tekrar nasıl aldatabilirim, kandırabilirim, hiç olmazsa önümüzdeki seçimde Kürtler içinde oylarımı nasıl arttırabilirim, bunun arayışıydı. Çok büyük yalanlar söyledi. 

Sizce Kürtler nezdinde Erdoğan’ın bir güvenirliliği kaldı mı; Kürtler Erdoğan’a nasıl bakıyor?

Tabii Kürt halkı çok büyük acılar içinden geçmiş, deneyimli, politik bir halk. Hafızası çok güçlü. Ben hatırlıyorum, biz daha çocukken, Kürt sorununu evde büyüklerimizin ya da misafirlerin sohbetlerinden öğrenirdik. Kürtlerin o noktada hafızaları çok güçlü. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri, 1925’ten, 1940’a kadar, nasıl Kürt katliamları yaptıklarını, Kürtçe konuşanlara ne kadar büyük para cezaları kestiklerini, Kürtçeyi tamamen unutturmak için her türlü baskıyı denediklerini, halk bunların tümünü biliyor. Sözlü tarihimiz çok önemlidir. Yaşlılardan yeni nesillere böyle akıp geliyor. Çok uzak değil, İmralı sürecinden sonra yaşananlar, sonra 5-6 yılda yaşanalar, canlı olarak halkımızın hafızasındadır. Bu atanan kayyımların Kürtçeye ne kadar düşmanlık yaptıkları, yani MHP ne kadar açıkça Kürt düşmanı ise AKP’nin de tamamen Kürt düşmanı olduğunu halkımız biliyor. O nedenle bu sözlerin halk üzerinde etkili olabileceğini düşünmüyorum. Ama onlar ısrarla, Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’in büyük yalanlar söylemine sarılmaya devam ediyorlar. Erdoğan’ın da gerçekleştirdiği de buydu. Tamamen gerçeğe aykırı, aynen aşı meselesinde olduğu gibi yalana dayalı propaganda yaptı. Görecekler bakalım, Kürt halkı buna kanacak mı, kanmayacak mı? Hep birlikte göreceğiz.

'ÇOK SONUÇ ALABİLECEKLERİ İNANCINDA DEĞİLİM'

Erdoğan, “Çözüm sürecini sonlandıran biz olmadık” dedi. Ancak 2015 yılında Dolmabahçe Mutabakatı için “Doğru bulmuyorum”, çözüm süreci için de “Buzdolabına kaldırdık” diyen de Erdoğan’dı. Erdoğan, ne yapmaya çalışıyor?

Şimdi Goebbels taktikleri bu dönemlerde belli çevrelerde etkili olsa da şimdi her şey kayıt altında. Örneğin 5-6 yıl önce Erdoğan ne konuştu? İşte ‘buzdolabına kaldırdık’ demişti. Ya da ‘Dolmabahçe Mutabakatı benden habersiz yapıldı’ gibi yalanlar söylediği zaman, bazı muhalif kanallar, kendisinin tarihiyle işte hangi gün ne dediğini önüne koyduğunuz zaman, bunların hepsi bir anda çürüyebiliyor. Toplumun hafızası ne kadar zayıf olursa olsun, muhalif kanallar, basın, bunu açıklıkla doğru söyleyip söylemediğini tespit edebiliyor. Bu nedenle çok sonuç alabilecekleri inancında değilim. 

İmralı Heyeti’nin bir üyesi olarak süreci kim bitirdi?

İmralı süreci nasıl bitti dersek, kısaca bunu söyleyebiliriz. 2013 yılı sonunda 17-25 Aralık’ta Fethullah Gülen cemaatiyle Erdoğan’ın birlikte koalisyon tarzında sürdürdükleri birliktelik sona erdi. Aralarında büyük bir iktidar savaşı başladı. Erdoğan, o sıralar şunu gördü; Şimdi bunlar da bir devlet kliğiydi. 1965’ten beri devlet içinde örgütlenen ama 12 Eylül’den sonra iyice devlet organları içerisinde yuvalanan bir kesimdi. Onların bir devlet kliği olduğunu biliyordu. Bir devlet kliğini karşısına almak, artı bu Fethullahçılarla birlikte Ergenekon örgütünün üzerine gitmeleri vs. Erdoğan’ı düşündürdü, çark etti. Görüşmeler yürütülürken de bazı şeyler hissediliyordu. Ama daha sonra tümüyle açığa çıktı. Ergenekon ve MHP dayatmasıyla, hem Fethullah Gülen cemaatinin devlet içinde tamamen tasfiye edilmesi hem de Kürtlerle sürdürülen çözüm sürecinin bitirilmesine karar verildi.

'ERGENEKON TUTUKLULARIYLA AKP MİLLETVEKİLLERİNİN CEZAEVİNDE GÖRÜŞMELERİ KULAĞIMIZA GELİYORDU' 

Bu karar “çözüm” sürecinin devam ettiği dönemde mi verildi? 

Bunun için 2014 yılı boyunca bu gelişmeler alttan alta devam etti. Mesela Ergenekon’un tutuklularıyla AKP milletvekillerinin cezaevinde görüşmeleri… Bu kulağımıza geliyordu. Hatta bir ara gündeme geldi, işte devlet heyeti 'biz bunu bilmiyoruz ama araştırıp biz size bilgi veririz' dediler. Tabi bizim olduğumuz toplantılarda bilgi verilmedi. Ama belki de Sayın Öcalan ile bu konuyu baş başa görüşmüş olabilirler. Sonuçta 2014’ün Eylül ayında artık bunun resmi anlamda da böyle olduğunu biliyoruz. Asla hiçbir devlet yetkilisi tarafından da yalanlanmadı. Bir “Çöktürme Planı” hazırlanmış. Bu plan tarihiyle, DAİŞ’in Kobanê’ye saldırısı hemen hemen aynı günlerdedir. Hatta Kobanê saldırısından sonra biliyorsunuz, 6-8 Ekim olayları da gelişti. Ondan sonra DAİŞ’in üst düzey bir komutanı YPG’nin eline esir düşüyor, sorguluyorlar. ‘Kobanê’yi neden hedef aldınız’ diye soruyorlar. Çünkü Kobanê bir petrol bölgesi değil, ayrıca zenginliklere sahip değil. DAİŞ komutanı verdiği bilgi çok önemlidir. Aynen şunu söylüyor: Bizim aslında bütün planlarımız Şam’a yönelikti ama Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’la bizim çok iyi ilişkilerimiz olduğu için o ısrarla Kobanê’yi almamız gerektiğini söylüyordu, biz de onu kırmadığımız için bu harekatı başlattık. Erdoğan bir taraftan Kürtlerle masada otururken, aslında diğer taraftan Kürtlere en büyük düşmanlığı yapmak anlamında DAİŞ’in Kobanê teşvik ediyor. Böyle bir düşmanlık. 

SÜRECİN BAŞLANGICI

Öcalan’ın 27 Temmuz 2011’den sonra avukatlarıyla görüştürülmemesi ve yaşanan şiddetli çatışmalar üzerine cezaevlerindeki siyasi tutuklular, 1980 askeri darbesinin yıldönümü olan 12 Eylül 2012’de açlık grevi eylemi başlattı. 68 gün boyunca devam eden eylemler, Öcalan’ın çağrısıyla sonlandırıldı. Eylemler sonucunda, 3 Ocak 2013'te Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekilleri Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata, İmralı Adası'na giderek Öcalan'la görüştü. Bu görüşmeden sonra HDP ve devlet heyeti, 5 Nisan 2015 tarihine kadar İmralı'ya giderek Öcalan'la görüşmeler gerçekleştirdi.

NASIL BİTTİ?

2 yıl süren görüşmeler sonucunda İmralı Heyeti ile hükümet yetkilileri, 28 Şubat 1997’de yaşanan post-modern darbenin yıldönümünde

 

Dolmabahçe Mutabakatı açıkladı. Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı’nın açıklandığı toplantıda hangi koltuklarda kimin oturacağını kendisin belirlemiş olduğunun belirtilmesine rağmen, bir ay sonra mutabakatı reddetti. Erdoğan, 20 Mart 2015’te “Böyle bir şeyden benim haberim yok. Bu olaya da ben olumlu bakmıyorum” açıklaması yaptı. Erdoğan, 11 Ağustos 2015’te de “Çözüm süreci şu anda buzdolabındadır” dedi. 

Erdoğan’ın mutabakatı reddetmesi ve süreci sonlandırmasıyla birlikte Öcalan ile görüşmeler 5 Nisan 2015’ten sonra bitirildi. 22 Temmuz’da Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 2 polisin öldürülmesi olayından iki gün sonra ise çatışmalı sürece geri dönüldü. (MA)