YAZARLAR

İngilizce akvaryumunun içinde yüzen balıklar gibiyiz

Dünyada hâkim dil ne ise, eserlerin dolaşımı da onun üzerinden oluyor. Uluslarararası bir kitleye ulaşmak için ya o dilde (bugün için İngilizce) eser vermek ya o dil tarafından kabul edilmek gerekiyor. O dil dışında var olmak çok zahmetli ve çoğu kez de tesadüflere bağlı…

1.

Bulgar yazar Georgi Gospodinov’u okuyorum ve okudukça neden onu değil, başkalarını daha iyi tanıdığımı düşünüyorum. Dağarcığımızda İngilizce edebiyat var, Fransızca, Almanca, eskiden Rusça… Diğerleri sonra gelir.

Georgi Gospodinov

Gospodinov’un bizimle yakınlığı, beni karşı komşumu tanımıyormuşum gibi üzüyor. Edebiyatın bir dili, dünyası, milleti, osu busu yoktur, değil mi? Biz böyle öğrendik. Edebiyatın, müziğin, sanatın… 

Sanat evrenseldir, değil mi? Palavra. İranlı, Gürcü, Yunan, Suriyeli, Iraklı, Bulgar, bizim dilimizde yazmayan ama bize uzak da yazmayan, bizim kalbimizi de yazan kaç yazar tanıyoruz? Bulgar Gospodinov’u, eseri İngilizceye çevrilip ödüller aldıktan sonra neden daha iyi tanıyoruz?

Canımı sıkıyor bunlar. 

2.

İçimi daraltan bir konu daha var. 

Bu defa kurgusal değil, kurgu-dışı bir konu. Bir kitapçıda ‘kurgu-dışı’ rafları taradığımızda, kitaplar arasında bir ortaklık görürüz. Ortaçağın tarihinden tutun Uzakdoğu gezilerine, göç hikâyelerinden savaş kroniklerine, sağlıklı beslenmenin yollarından düşünme biçimlerine, bu raflardaki her on kitaptan dokuzu, İngilizce yazanlar tarafından kaleme alınmış ve diğer dillere çevrilmiştir. Bu alanda Fransızca, İspanyolca, Almanca bile nadirattandır. Hele Çince, Rusça, Japonca… Ya Türkçe? Maalesef… Farsça, Arapça, Yunanca? Geçiniz… İngilizcesi varsa oradan okuyunuz. Hep böyle.

Kurgu-dışı kitapların ünlü bir yazarı bana, “avantajım İngilizce yazmak” demişti. İyi bir gazeteci ve yazardı kuşkusuz; üstelik çok iyi bir hikâye anlatıcısıydı; halen de öyle ama İngilizce konuşmayan bir coğrafyadan gelip, yine de İngilizce yazdığı için ciddi bir okur kitlesine ulaştığını kendisi de biliyordu. 

Düşününce anlamsız geliyor; dünya büyük ama bakış açımız kısıtlı. Yabancı dil bilsek bile, genel olarak tek bir yabancı dilin ürünlerini tüketebiliyoruz. Sözgelimi Fransızca bilseniz dahi Fransız dilinde yazılanları çoğunlukla İngilizcenin onayından geçince, kitap belli bir evrenselliğe ulaşınca raflarda görebiliyorsunuz. Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin Fransızca yazılmış ‘21’nci Yüzyılda Kapital’i (2013) bunun iyi bir örneği… Daha da iyi örneği benzer bir başlıktan ve eski bir tarihten vereyim: Karl Marx’ın Almanca yazılmış ‘Das Kapital’i, esas tanınırlığına, orijinal Almanca baskısından beş yıl sonra, 1872’de Fransızca yayımlanmaya başladığında ulaştı [‘Le Capital’, 1872-1875 arasında Fransızcada fasikül fasikül yayımlanmıştı]. Almanca, Marx’ın zamanında dahi Fransızca kadar yaygın konuşulmadığından, kitap İngilizceye, İtalyancaya, İspanyolcaya, Fransızca çevirisi kullanılarak çevrilmişti. [Bu arada, eser Türkçeye de ilk defa yine Fransızca tercümesinden yararlanılarak çevrilmiş ve özetin de özeti (hülâsatü’l hülâsa) diyerek Cerîde-i Felsefîye dergisinde yayımlanmıştır.]   

3.

Dünyada hâkim dil ne ise, eserlerin dolaşımı da onun üzerinden oluyor. Uluslarararası bir kitleye ulaşmak için ya o dilde (bugün için İngilizce) eser vermek ya o dil tarafından kabul edilmek gerekiyor. O dil dışında var olmak çok zahmetli ve çoğu kez de tesadüflere bağlı. 

Bugünün dünyasında bir yazarın kendi ülkesinin dışında kurgu eserlerle var olması zor, kurgu-dışında daha da zor. Üstelik Latin alfabesi harici yazılmış birçok eser, bizlere bugün bile tercümenin de tercümesi olarak ulaştığından, bu dolambaçlı tercüme yolcuğunda orijinal eserin, orijinalliğini ne kadar koruduğu da tartışılır. 

Bu hakim dil meselesi bizim tercihlerimizin, bilgimizin ve yeteneğimizin dışında kalıyor; konu boyumuzu aşıyor ama kitap başlıklarını ve yazarları görünce insanın yine de canı sıkılıyor. 

Bir bakalım: 

  • Altı Bardakta Dünya Tarihi 
  • Dünya Hakkında Yanılmamızın On Nedeni ve Neden Her Şey Aslında Sandığınızdan Daha İyi 
  • Arzunun Botaniği 
  • Tuz - Bir Dünya Tarihi
  • Beden - Bir Kullanıcı Kılavuzu
  • Coğrafya Mahkumları - Dünyanın Kaderini Değiştiren On Harita
  • Çalınan Dikkat - Neden Odaklanamıyoruz?
  • Simit Ekonomisi - 21. Yüzyıl İktisatçısı Gibi Düşünmenin Yedi Yolu 
  • Kelimelerle Dünya Tarihi

Daha neler neler…  Ne güzel başlıklar, ne meraklı konular, ne ilginç meseleler…

Bu sadece rastgele bir liste. Hepsi İngilizce yazılmış kitaplar. Buradaki kitapların iyiliğinden bağımsız söylüyorum; listeye bakınca, sanki dünyanın tarihi ve gidişatı hakkında, hadi bizi geçtim, bir Çinlinin, bir İtalyanın, bir İranlının, bir Vietnamlının fikri olamazmış gibi geliyor. Ne budalaca kurgulanmış bir dünya!

Ama Bulgar yazar Gospodinov’la zamanında tanışmamış olmak yine de canımı sıkıyor. Çünkü bu benim boyumu aşmayan, dişime göre bir konu. Iraklı, Yunan, Ermeni veya İranlı bir yazarı bilmemek, yakın coğrafyanın ülkelerinden en az birkaç yazarı bilip okumamak, hiç değilse onlardan haberdar olmamak; memleketimin bir yazarını tanımamak, okumamış olmak kadar canımı sıkıyor. Bir tür dengesiz beslenme gibi geliyor. 

Ben de böyle beslendiğim için canım sıkılıyor. 

4.

Bir ihtimal daha var.

Kültür sanat üretiminin doğal uzantısı podcastler… İngilizce bildiğimden o dildeki podcast’leri dinliyorum. Hep dinlediğim birkaç podcast var ve oralarda da giriş-gelişme-sonuç’u artık tahmin ediyorum. Konulara nasıl bakarlar, olayları nasıl işlerler, hangi esprileri, hangi söz dizimlerini kullanırlar… En önemlisi, başkalarından nasıl bahsederler? Moskova’da yaşayan genç bir Rus’u da, çalışmak için Dubai’ye gitmiş Sri Lankalı bir kol işçisini de, ekonomik felaketten nasıl yırtacağını düşünen Arjantinliyi de İngilizce çalışan zihinlerden takip ediyoruz. Bir yerde hep aynı… Sanki hep birkaç kişiyi dinlemişiz, hep aynı kitapları okumuşuz gibi. Zaten aynı kültür sahasındaki insanlar bugünlerde gittikçe ve haddinden fazla birbirine benziyor. (Bu sonuncusu da başka bir yazının konusu olsun.) 

Geçenlerde bir podcast dinlerken, ilgili app’in bir yerinde konuşulanların transkripsiyonun da verildiğini fark ettim. İngilizceydi. Tutarlılığı kontrol ettim, çok iyiydi. Sonra Hollandaca, İspanyolca, Fransızca örneklere baktım; onlar da hiç fena değildi. Burada dil öğrenmek isteyenler için bir maden var. Transkripsiyonlu podcastler, bir dili konuşma temposunda, meraklı konular ve yerli yerinde gündelik terimlerle öğrenmek için bence harika bir yol. Açın bir podcast’i, transkripsiyonunu kontrol ede ede dinleyin, öğrenmek istediğiniz yabancı dilde birçok taş yerine oturur.   

Bir de aklımı kurcalayan bir konu var. Bu, işin transkripsiyon kısmı, yazılı kısmı... Sözel kısma ne zaman geçeceğiz? Sözgelimi bir Fransızca podcast’i ne zaman Türkçe dinleyebileceğiz? Ya da Çinceyi mesela? Babil kulesini ne zaman yeniden inşa edeceğiz? Çok beklenmeyecek. Bunun birkaç sene içinde mümkün olacağı söyleniyor. Önce ‘lingua franca’ya, hakim dile ve dillere… Sonra farklı alfabeli dillere… Her yere. Yakın gelecekte herkes herkesi kendi dilinde dinleyebilecek. En azından iddia bu.

Dil öğrenme işi tarihe karışır mı, bilmiyorum ve böyle olmasını da hiç istemiyorum ama dil kullanımı demokratikleşirse, bizim kendi üretimimiz de dünyaya yayılır mı dersiniz? İngilizcenin her alandaki haksız rekabeti ortadan kalkar mı? Başka dünyalıların fikirlerinden de haberdar olur muyuz?

Dünya genişler ve gerçek boyutlarına ulaşır mı?

5.

Olabilir. Kalkabilir. Ulaşabilir… Hazırlıklarınızı buna göre yapın. 

Bir de Georgi Gospodinov’u ve kendi Gospodinov’larınızı okuyun. Dünyayı bilmek iyidir; komşuyu da bilince, dünyayı bilmek daha da kıymetlidir.  


Yenal Bilgici Kimdir?

Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.