YAZARLAR

İnsan, bedeninin amortisman giderlerini karşılamayan bir işte niye çalışsın ki!

Bu kış, eti, sütü, sebzeyi, meyveyi, bulguru, makarnayı ve de ayvayı daha da pahalıya yiyeceğiz! Dört kişilik bir ailenin gıda harcamaları çok daha yüksek olacak ve bu arada bir türlü normalleşme seyri izlemeyen bir konut sorunumuz var ki, evlere şenlik...

Beslenme ve barınma, Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilk iki sırada yer alır. Yaşamımızı sürdürmemiz için her ikisini de karşılamamız gerekir. Bu iki temel ihtiyacın karşılanmasında sorun yaşanan yerler, az gelişmiş ekonomiler olabilir ancak. Sözgelimi Malawi, Etiyopya, Güney Sudan gibi Afrika ülkeleri... Ya tümüyle tarıma dayalı ekonomilerdir ya da iç savaş mağduru... Bir kuraklık dönemi bile kırıp geçirmeye yeter, iç savaş her türlü öldürür. Bunun dışında açlık ve yetersiz beslenme sorunu yaşamak, hele ki gelişen ekonomilerdeki iktidarlar için bir utanç meselesidir.

SAĞLIKSIZ BESLENMEYE MAHKUM EDİLDİK

Türkiye, OECD sıralamasında genelde ilk 20 içerisinde yer alan bir ülke, yani gelişen ekonomilerin öne çıkanlarından biri. Ve bugün Türkiye’de başta işsizler, kayıtsız işçiler, emekliler ve asgari ücretliler olmak üzere, nüfusun ciddi bir kesimi beslenme sorunuyla karşı karşıya... Mideyi doldurmakla beslenmenin aynı şey olmadığını hemen hatırlatayım ki, birileri çıkıp, “Bu ülkede aç yatan yok” diyemesin!

Şunu da net olarak söylemek lazım, bu küresel bir meselenin Türkiye’ye yansıması falan değil. Bunu seçimlere kadar iddia eden iktidardaki yetkililer ve yandaş medya, açıkça yalan söylüyor. Zira, gıda fiyatları ağustos öncesinde son 25 aydır küresel ölçekte geriliyor. Son aylarda küçük bir yükselme oldu, ama bu hem çok cüzi hem de genel eğilimi etkileyecek düzeyde değildi. Dünya Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre, gıda fiyatları son bir yılda yüzde 11.8 oranında geriledi. Gıda ürünlerinin uluslararası fiyatlarındaki aylık değişiklikleri izleyen FAO Gıda Fiyat Endeksi, ağustosta bir önceki aya kıyasla yüzde 1.2 düşerek 121.4 puan oldu. Endeks, Mart 2021’den bu yana en düşük seviyesine geriledi.

ÖNCÜ GÖSTERGELER HİÇ DE OLUMLU DEĞİL

Gelelim bize... Önce öncü göstergelere bir bakalım, ki gıda enflasyonunun nereye gideceğini görelim. Bunun için öncelikle Tarım GFE’ye (Tarımsal Girdi Fiyatları Endeksi) bakmak gerek. Bu endeksin alt kırılımları da önemli... İşte durum: Tarım-GFE temmuzda aylık bazda yüzde 6.54 artarken, yıllık bazda yüzde 34.32 yükselmiş. Tarım-GFE'de bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 21.29 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 69.23 artış olmuş. Ana gruplarda bir önceki aya göre tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde yüzde 5.71, tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksinde yüzde 11.90 artış görülüyor. Bir önceki yılın aynı ayına göre, tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde yüzde 29.17, tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksinde yüzde 76.25 artış söz konusu...

E doğal olarak, Tarım GFE’deki artışlar Tarım ÜFE’nin eğilimini belirliyor. Bu gösterge de 2023 Ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 3.83 artış, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 40.31 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 76.35 artış ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 97.21 artış kaydetmiş. 

SEBZE-MEYVE MEVSİMİNDE PAHALIYSA SONRASI NE OLUR?

Rakamlar işte böyle... Bu rakamlar aynı zamanda, gelecek aylardaki gıda fiyatlarını belirleyecek olan rakamlar. Şimdi kalkıp da enflasyonunu düşüş eğilimine girdiğini hangi verilere dayanarak söyleyebiliriz? Mümkün değil... Mevsimselliğe rağmen sebze ve meyve fiyatlarının etiketleri malumumuz. Sonbaharda ve özellikle kışın fiyatların döngüsel açıdan artacağı da bilinen bir gerçek. Öncü göstergeler dediğimiz Tarım GFE ve Tarım ÜFE de ortada! Yani beslenme sorunumuz, daha doğrusu beslenme krizimiz artarak devam edecek.

Bu arada hemen ekleyeyim, uluslararası kuruluşların enerji fiyatları beklentileri de artırıldı. Petrolün varilinin 100 dolara çıkacağını göreceğiz muhtemelen. Bu da hem üretim hem de nakliyede fiyat artışlarını tetikleyecek bir başka unsur!

KİRAYI DÜŞÜNÜRKEN BULGURA TALİM ETMEK

Bu kış, eti, sütü, sebzeyi, meyveyi, bulguru, makarnayı ve de ayvayı daha da pahalıya yiyeceğiz! Dört kişilik bir ailenin gıda harcamaları çok daha yüksek olacak ve bu arada bir türlü normalleşme seyri izlemeyen bir konut sorunumuz var ki, evlere şenlik... Barınma, dar ve orta gelirlilerin belini büken en önemli sorun. Pandeminin sonlarına doğru başlayan konut krizi, bugün içinden çıkılamayacak ve sosyal patlamalara sebep olacak noktaya gelmiş durumda. Sadece büyükşehirlerde yaşanan bir arz sorunu olsa, bir oranda anlaşılabilir. Dersiniz ki, “Konut talebi çok fazla, konut arzı ise çok yetersiz. Bu sebeple gerek satış fiyatları çok yüksek gerekse kiralar...” Ama öyle değil! Emeklilerin büyük çoğunluğunun maaşlarının 7.500 ila 10.000 TL arasında, asgari ücretin 11.402 TL ve ortalama ücretlerin de 17.000-20.000 TL arasında seyrettiği bir ülkede, şehir merkezine uzak ilçelerdeki kalitesiz evlerin kiralarının bile 20.000 TL olması hiçbir mantığa sığacak gibi değil. Suçu, mültecilere, uzun süreli konaklayan yabancı turistlere falan atmak da o kadar mantıksız. Bu bir hedef şaşırtma, hepsi bu! Zira bu küresel bir sorun değil, Türkiye’deki bir önceki hükümetin ekonomi yönetiminin hatalarının bir sonucu. 

YİNE TERSİNDEN DÜNYA LİDERİYİZ!

İşte küresel konut piyasasındaki gelişmeler...  Uluslararası piyasalarda konut fiyatlarında düşüşler yaşanıyor. Türkiye’de ise söz konusu durumun aksine konut fiyatları yükselmeye devam ediyor. Küresel Konut Fiyat Endeksi raporuna göre, 56 ülkenin yer aldığı listede Türkiye konut fiyat artışında zirvede... Küresel Konut Fiyat Endeksi raporunda 56 ülkede yıllık ortalama fiyat artışı, bir önceki çeyrekte yüzde 5.7’ken, 2023’ün ilk çeyreğine kadar olan 12 aylık dönemde yüzde 3.6’ya geriledi. 2023’ün ilk çeyreğinde ise 56 piyasadan 23’ünde fiyatlar düştü, bunların sekizinde yüzde 5’ten fazla düşüş oldu. 

YÜZDE 133 ARTIŞ NASIL BİR ARTIŞTIR?

Konut fiyatlarının en çok arttığı ülke açık arayla Türkiye oldu. 2023’ün ilk çeyreğinde Türkiye’de konut fiyatları 2022 yılının aynı dönemine göre yüzde 133 yükseldi. Aralarında Almanya ve Birleşik Krallık’ın olduğu bazı ülkelerde ise konut fiyatları düştü. Sebep?.. Tıpkı otomobildeki gibi aslına bakarsanız. Negatif reel faiz ortamında parası olan otomobil ve konuta saldırdı. Bu furyayı tetikleyen işte bu oldu. Yani, astronomik artışların sebebi yine ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ denen şizofrenik uygulamalar... Konut fiyatları Eylül 2021’de bu modele geçilmesiyle birden uçuşa geçti. Eylül 2011’de yıllık konut fiyat artışı yüzde 36’ydı.

VATANDAŞLARI GIRTLAK GIRTLAĞA GETİREN SÜREÇ

İşte o günden bu yana gelişen irrasyonel ortam sebebiyle, bugün konut fiyatları üçe katlanmış, kiralar ise deliliğin sınırlarında dolaşıyor. Tabii ki küresel emtia fiyatlarının arttığı süreç, işgücü maliyetleri ve enflasyonist ortam gibi nesnel etmenler de var. Ama görüldüğü üzere, küresel ölçekte konut piyasasında bir durgunluk ve fiyatlardaki artışlarda düşüş ve hatta gerileme trendi sürerken, Türkiye dünyadan negatif ayrışmaya devam ediyor. İktidarın konut piyasasına yönelik almaya çalıştığı önlemler ne gerçekçi ne de sürdürülebilir. Kiracıyla ev sahibini kanlı bıçaklı kavgalara sokmak dışında bir etkisi yok. Bu sebeple, çok kalitesiz evlere en az 20.000 TL kira vermeye mahkum bir halk haline geldik. Ev satın almak mı? Diyelim ki en ucuzundan bir ev almayı kafanıza koydunuz? Biraz birikmişiniz var, biraz da eş-dosttan borç aldınız 1 milyon TL toparladınız. 4 milyon TL’ye ucuzundan bir ev almak için bankaya gittiniz, diyelim ki banka da kredi verdi. 3 milyon TL ev kredisiyle bir eviniz oldu. O ev sizin için artık bir cehennem olacak! Zira 3 milyon TL’lik ev kredisine ödeyeceğiniz aylık taksit yaklaşık 90.000 TL!.. Var mı böyle bir babayiğit?..

İŞ BEĞENMEMEK DEĞİL, BU KADAR UCUZA EMEĞİNİ KİRALAMAMAK BUNUN ADI

Şimdi büyükşehirlerde yaşadığınızı ve aylık gelirinizin ortalama 25.000 TL olduğunu düşünün. Ki eğer öyleyse siz en kötü durumdakilere göre bayağı iyisiniz!.. Evlisiniz ve eşiniz de çalışıyor, iki de çocuğunuz var okula gidiyor. Her türlü aritmetik hesabı, kesiri ve aklınıza gelebilecek tüm hesaplama yöntemlerini deneyin. Sadece hayatta kalmak için çalışmak mecburiyetinde olduğunuz sonucu çıkacak. Kiraya gitti 20.000 TL, elektrik, su, doğalgaz, telekom derken en az 3.000 TL’lik bir fatura daha çıkartın kalan 30.000 TL’den. Çocuklara okulda mideleri boş kalmasın diye 50’şer TL harçlık, 2.000 TL... Yol masrafını da düşün, dört kişiden en az 1.500 TL. Haftada 1 kilo kıymayı 100 gram gram ekleyerek, bakliyat ve hububat ile karnınızı doyuracağınız ortaya çıkıyor.

Delik pantolonla da dolaşamayacağınıza göre bir-iki parça giysiye para harcamanız gerek. Eğer ki ihtiyaç kredisi veya kredi kartı borcunuz da varsa zaten hesap tutmayacak. Hele ki bir de sağlık sorununuz varsa vay halinize... Durumunuz bu! Mağara insanlarından biraz hallice... 

KARIN TOKLUĞUNA BİLE OLMAYACAKSA NİYE ÜÇ KURUŞA ÇALIŞSIN Kİ GENÇLER?

Şimdi hayatı böyle tanımaya başlayan o iki çocuğunuz sizce asgari ücretle bir işe girmeyi hiç düşünür mü? Sonuçta onların da bir hesap kitap yapma yeteneği var ve akılları da yerinde... Sabah 09.00 akşam 18.00 bedenlerini ve zihinlerini bir işe kiralarlar mı? İnsan bedeninin amortisman giderlerini karşılamayacak bir çalışma düzeninde emeklerini sömürtürler mi? Bunun cevabını da, “Gençler iş beğenmiyor?” diyen Anadolu aslanları cevaplasın bakalım! Ne demişler, ne kadar ekmek o kadar köfte! Ekmek yoksa köfte de yok... Bu da kazıkçı KOBİ patronuna, Suriyeli göçmen emeğini hunharca sömüren iş dünyasının tüyü dökük aslanlarına gelsin!