İnsan hakları mücadelesinde yeni taktikler
Sivil toplum örgütlerine de bir rol ve elbise biçilmeye çalışılıyor. Bu yaklaşım, bu ülkede yaşayan istisnasız bütün insanlara yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Zafer Kıraç* [email protected]
Türkiye’de hep sorunlu olan sivil toplum-iktidar ilişkisi bugün geldiğimiz noktada iyice sorunlu bir hal almış durumda. 12 Eylül 1980 sonrası, örgütlü yaşama vurulan darbelerin peş peşe ve acımasızca uygulamaların geldiği yıllar oldu. Gelen bütün iktidarlar ve siyasetçiler kendilerini demokrasiye ve sivil toplumun gücüne inanmış olarak tanıtsalar da yaşadıklarımız öyle olmadı.
Sivil toplumun rolü ve enerjisi yıllar içinde gittikçe daralan bir alana sıkıştırıldı. Gezi direnişi ve oluşan toplumsal muhalefet iktidarı çok rahatsız etti ve sert önlemler almaya başladı. Ardından yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi ve ‘Kanun Hükmünde Kararnameler’ (KHK) ile oldukça yararlı işler yapan birçok sivil toplum örgütü kapatıldı. Kapatılmayan birçok dernek de içeriden; yani dernek yönetiminin içine müdahalelerle işlevsiz hale getirildiler. Bir süre sonra da yapılan her şeyi onaylayan bir yapıya dönüştüler.
Son olarak da 2020 yılının son haftasında TBMM Genel Kurulu'nda, Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi kabul edildi. Bu teklifin içine sivil toplum örgütlerini neredeyse yok edecek maddeler yerleştirildi. Dernek ve vakıfların artık hareket etmeleri, kendine özgü ve en önemlisi de hak temelli çalışma yürütmeleri imkânsız hale getirildi.
İktidarın sivil toplum örgütlerinin sorgusuz sualsiz biat eden, eleştirmeyen veya izin verildiği ölçüde eleştirebilen birer aygıta dönüşmeleri arzusu neredeyse gerçekleşmiş bulunuyor. Ama her şeye rağmen dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bütün baskılara direnmeye çalışan ve eskisi gibi ses çıkaramasa ya da kamuoyunda yeterli destek bulamasa da varlığını inatla sürdüren sivil toplum örgütleri var. Ancak enerjilerinin azaldığı, etkinlik alanlarının iyice daraldığı ve özellikle acil müdahale edebilme yeteneklerinin de neredeyse bittiği bir noktadayız.
Bu ülkeye yapılmış büyük bir kötülükten bahsediyorum aslında, yılların birikimlerinin nasıl acımasızca ortadan kaldırılmaya çalışıldığından bahsediyorum. Bu alanda çalışan ve yetişen insanların ve onların ürettiği evrensel bilgi ve birikimin ortadan kaldırılmaya çalışılmasından bahsediyorum. On binlerce aydın, siyasetçi, gazeteci ve insan hakları aktivistlerinin başına gelenlerden bahsediyorum. Yapılan her haklı protestoya katılanlara teröristler damgası vurulmasından ve bunun ülkenin en yetkili ağızlarınca yapılmasından bahsediyorum. Sorgusuz sualsiz bu durumu destekleyen ana akım medyanın çirkef halinden bahsediyorum.
İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı tarafından hazırlanmış “2020: Sivil toplum ve hak savunucuları için zor bir yıl daha” başlığı ile yayınlanan rapordan satırbaşlarını vereyim...
“Yargı süreçleri ile sivil topluma gözdağı; eğitim çalıştayı için İstanbul Büyükada’da toplanan 10 insan hakları savunucusunun polis baskınıyla gözaltına alınmasıyla başlayan süreç, Türkiye’de faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri ve tüm hak savunucuları için bir gözdağı ve tehdide dönüştü.
Cezasızlık politikaları devam ediyor; hak savunucusu Tahir Elçi’nin öldürülmesi nedeniyle ailesinin ve avukatlarının yoğun çabaları sonucu açılan davada sanık polis memurları, işlenen suçun ağırlığı ile orantılı olmayan ‘taksirle insan öldürme’ suçlaması ile yargılanıyorlar.
Cumartesi Anneleri yargılanıyor; Türkiye’nin en köklü ve on yıllar öncesine dayanan hak mücadelelerinden birini veren Cumartesi Anneleri/İnsanları 700. hafta buluşması güvenlik güçleri tarafından engellendi ve haklarında yargılamalar başladı.
Hekimler hedefte; Covid-19 pandemisiyle ilgili hükümet politikaları ve açıklamalarıyla uyuşmayan açıklamalar yapan, hükümetin salgınla mücadele politikasını eleştiren ve salgınla ilgili gerçek durum ve rakamları açıklayan çoğu Tabip Odaları üyesi veya yöneticisi çok sayıda hekim gözaltına alındı, haklarında soruşturma açıldı.
Sivil alan giderek daraldı; pek çok ilde eylem ve etkinlik yasakları 2020’de neredeyse ülke çapında ve etkili bir şekilde sürdürülüyor.
Barolara ve avukatlara yönelik baskı politikaları... Sendikalar engelleniyor... (1)
Şimdi bütün bu olup bitenleri kabullenmemek, kenara çekilip meydanı bütünüyle, kötü muamele ve insanlık dışı uygulamalara bırakmamak için birlik ve dayanışma zamanıdır. Kazanılmış hakların iktidar tarafından engellenmesi kabul edilemez.
Çok değil, 2004 yılında çok önemli bir etkinliğe imza atma becerisini gösterebilmiştik, hem de AK Parti iktidarı döneminde. İnsan hakları mücadelesinde yaratıcı yöntemler geliştiren 500'ü aşkın katılımcıyı Ankara'da buluşturan ‘İnsan Haklarında Yeni Taktikler Uluslararası Sempozyumu’ yapılmıştı. (2)
İnsan hakları mücadelesinde bölgesel veya uluslararası çerçevede aktif olarak çalışan ve bu mücadeleyi yeni taktikler geliştirerek sürdüren katılımcılar, dört gün boyunca, kazandıkları deneyimleri paylaşıp, kullandıkları taktikler konusunda bilgi vermişlerdi. Asya, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika ve Avrupa'dan 90'a yakın ülkenin insan hakları savunucularını bir araya getiren sempozyum, Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd), Center for Victims of Torture, CVT (İşkence Mağdurları Merkezi) ile Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü'nün (TODAİE) iş birliği ile düzenlenmişti.
Sempozyumun basın bülteninde, insan hakları mücadelesinde yeni ve yaratıcı taktiklere başvurma ihtiyacının nereden doğduğu şöyle anlatılıyordu; ‘İnsan hakları mücadelesinde 'yeni taktikler', raporlama, ifşa etme gibi konvansiyonel taktiklerin önemini yitirdiği anlamına gelmiyor. Ancak görülüyor ki, uluslararası sözleşmelere ve ihlalleri izleme örgütlerine rağmen, insan hakları alanında her zaman etkili olunamıyor ve hükümetlere ulaşılamıyor. Dünyanın birçok ülkesinde ise uluslararası örgütlerin yanında, irili ufaklı bölgesel veya küçük örgütler ihlalleri engellemek için çok yenilikçi yöntemler kullanıyorlar. Kendi bölgelerinde ve ülkelerinde çok başarılı oluyorlar. Bu sempozyumun amacı bu grupları bir araya getirerek bu bilgileri paylaşmak.”
Katılımcısı olduğum sempozyum benim insan hakları mücadelemde çok yol gösterici olmuştur. Örneğin ‘Cep telefonu: Eylem için haberleşme aracı’ atölyesinde Uluslararası Af Örgütü'ne bağlı ağların insan hakları ihlallerine karşı cep telefonları aracılığı ile nasıl daha hızlı harekete geçebildiğini izlemek mümkündü. Veya cep telefonlarının Kuzey İrlanda'da şiddet olaylarının önlenmesinde, yardım kuruluşlarının Filistin'deki işkence mağdurlarına ulaşmasında kullanılması ve buna ilişkin deneyimler.
"İnsan Haklarında Yeni Taktikler" Projesi, insan hakları mücadelesini yalnızca sivil toplum kuruluşları temelinde bir mücadele olmaktan çıkarıp, hükümet ve devletlerin de katkıda bulunacağı bir mücadele haline sokma çabasında epeyce yol alınan bir çalışmaydı. Birçok ülkede projeyi hükümetler de destekliyordu. Mesela Ankara’da yapılan ve bir buçuk milyon dolarlık bütçesi olan projeyi, özel kuruluşların yanı sıra, Türkiye Tanıtma Fonu desteklemişti.
Taktiklerden örnekler vereyim;
* Mağdurlara ücretsiz avukatlık hizmeti sağlamak: Bu atölye çalışmasında, değişik profesyonel kaynaklar aracılığıyla ücretsiz avukatlık hizmetleri sağlanması için kullanılan başarılı taktikler paylaşılmıştı.
* Sivil itaatsizlik: Halkın katılımını sağlamak açısından riskler ve sonuçlar: Sivil itaatsizlik konusunda deneyimlerin paylaşıldığı çok verimli atölyelerden biriydi.
* Hükümetlerle işbirliğine dayanan ilişkiler kurmak: İnsan hakları alanında ilerlemelere destek sağlamak, bu alanda yeni fikirler geliştirmek ve reformların uygulanmasını (uygulamadaki standartlar, hükümetin katılımı ve yasal reformlar dahil olmak üzere) sağlamak için hükümetlerle nasıl işbirliğine gidilebileceği ve ortak çalışmalar yürütülebileceği konusundaki bu atölyede, Adalet Bakanlığı'ndan bir tetkik hakim sunum yapmıştı.
* Eğitim amacıyla polis teşkilatıyla ilişkiler kurmak: Polislerin, insan haklarını neden korumamız gerektiği ve bunun ne demek olduğunu somut bir şekilde anlamalarını sağlayan doğrudan deneyimler yaşamalarını temel alan atölyede, Başbakanlık İnsan Hakları Kurulu Başkanı ve Polis Akademisi öğretim görevlileri sunum yaptılar.
*Halkın katılımını sağlamak için kitlesel eylemler: Işıkları yakıp söndürmek, tencereleri ve tavaları dövmek, korna çalmak gibi basit eylemlerin, milyonlarca kişinin değişime yönelik arzularını, görece güvenli bir şekilde, açıkça paylaşmasını sağlayabileceği konusunu temel alan bu atölyede Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Kampanyası yürütücüleri sunum yaptılar.
Daha ilginç bir bilgiyi hatırlatmak isterim, sempozyumun açılış konuşması Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, kapanış konuşması Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılmıştı.
Sempozyum, Türkiye'deki sivil toplumun yeni açılımlara vakıf olması açısından önemliydi. Türkiye hak ihlalleri ile bilinen bir ülkeydi ve çok doğru ve güçlü bir insan hakları mücadelesi de veriliyordu o dönem. Sempozyum bunun uluslararası planda görülmesini sağlıyordu. İnsan haklarında yeni taktikler projesinin ana fikir ve değerlerinden biri olarak, her türlü siyasi sosyal araçla genişletilmiş insan hakları fikrinin, doğal bir tutum olarak davranışlarda yer etmesinden bahsediliyordu.
Geçenlerde verilen kültür sanat ödülleri etkinliğinde Cumhurbaşkanının sanatçının nasıl biri olması ve nelerle uğraşması gerektiğinin tanımını yaptığında sanatçılar adına utanmaya itti beni. Sanatın, sanatçının ve sivil toplum örgütlerinin tanımı yüzyıllardan süzülüp gelerek zaten yapılmıştır ve evrenseldir.
Sivil toplum örgütlerine de bir rol ve elbise biçilmeye çalışılıyor. Bu yaklaşım, bu ülkede yaşayan istisnasız bütün insanlara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Sonuç olarak diyorum ki; insan haklarında yeniden, yeni taktikler bulmalıyız.
Bunu yapabilmeliyiz. Bunun için çaba sarf etmeliyiz.
1- https://www.sessizkalma.org/2020-sivil-toplum-ve-hak-savunuculari-icin-zor-bir-yil-daha/
2- https://hyd.org.tr/tr/yayinlar/36-insan-haklarinda-yeni-taktikler-aktivistler-icin-bir-kaynak
*İnsan Hakları Çalışanı