İnsanı bekleyen yalnızlık deneyimi ve nostaljinin tesellisi
Devrim Alkış’ın 'Sene 84' romanı, Everest Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap, Viyana’ya giden ve “Mantıksal Pozitivizm” hakkında tez yazan bir felsefe öğrencisinin hayatla ilişkisini anlatıyor.
Abdullah Aren Çelik
Yönetmen ve senaristliğini Spike Jonze’un yaptığı, gelecekteki insanların nasıl bir yalnızlık yaşayacaklarının anlatıldığı, Türkçeye "Aşk" olarak çevrilen "Her"(1) filmini izleyenler konusunu hatırlayacaklardır. Filmin başrol oyuncusu Joaquin Phoenix (Theodore Twombly) içine kapanık, asosyal, depresif biridir. Twombly, Los Angeles’da üst düzey bir şirkette yazar olarak çalışır. Görevi, yazmayı bilmeyen ya da yazmak istemeyen insanların yerine mektup yazmaktır. Kötü bir evliliği olan Twombly, zamanla yazdığı mektupların da etkisiyle hepten yalnızlığa gömülür. Bundan kurtulmak için kendini geliştirebilen yapay zekâya sahip, konuşabildiği, yalnızlığını paylaşabildiği bir işletim sistemi satın alır. Konuştuğu işletim sistemine kadın sesini programlar ve adını Samantha koyar. Twombly ile bilgisayar arasında zamanla duygusal bir bağ gelişir, sürekli duyduğu bu kadın sesine âşık olur. Bir gün Twombly, Samantha’ya kendisiyle konuştuğu esnada başkasıyla da konuşup konuşmadığını sorar, aldığı cevap insanın gelecekteki yalnızlığının fotoğrafı gibidir: “Evet, aynı anda binlerce kişiyle konuşuyorum.”
Bugünden bakınca filmin konusu tuhaf gelebilir fakat öngörü sahibi pek çok bilim kurgu yazarı, bilim insanı, düşünür gelecekte hepimizi benzer bir distopik dünyanın beklediğini düşünür. Galiba bunun nedeni kurulan sistemler ve insanın yalnız bir bireye dönüşüp aynı zamanda bir tüketim insanına dönüştürme düşüncesinin sonucudur. Sistemler insanı ne kadar bireyselleştirse de yalnızlık tercih edilen bir durumdur denebilir, böyle düşünen insanların haklı oldukları pek çok neden olabilir. Maalesef bireyi kurulan sistemden bağımsız düşünmek imkânsız artık. Çünkü bu durum öyle bir şey ki insanı kendine mecbur kılan bir paradigmayı da beraberinde getiriyor. Hele bir de bireyin gelecekte sağlıklı bir toplumun parçası olacağı iddiası varsa.
Bugün, insanların ihtiyaçlarının ne olduğunu algılayan işletim sistemleri, milyonlarca algoritmayla hareket ediyor. Yani zamanla bir işletim sisteminin bir insana, bir insandan daha yakın olacağını öngörmek mümkün. Facebook, Instagram, Twitter gibi pek çok sosyal medya platformunun insanlığın geleceğini etkileyecek veriler hazırladığını biliyoruz.
Devrim Alkış’ın 'Sene 84' romanı böylesi distopik bir geleceğe bugünden göz kırpıyor sanki. Üniversitesinden aldığı üç yıllık bursla Viyana’ya giden ve “Mantıksal Pozitivizm” hakkında tez yazan bir felsefe öğrencisinin yaşamını, hayatla ilişkisini ve maziyle kurduğu ilişkiyi anlatıyor kitap. Kahramanımız bir gün eski sevgilisinin evleneceğini öğrenir, İstanbul’a dönüp düğüne katılmaya karar verir. Fakat nahoş bir durum vardır. O da eski sevgilisinin, dostlarından biriyle evlenmesidir. Evlilik bahanesiyle dönülen İstanbul, romanın kahramanı için eski defterlerin yeniden açıldığı on günlük bir sahneye dönüşür. Bu kısacık zaman, uzun bir hikâyenin kapılarını aralar.
Kitabın ruhu İstanbul ve insana dair bir nostalji üzerine kuruludur: “Ne güzel bir şeydi geçmiş, bugünün bütün kelekliğini mazur gösteriyor, gönlümüzce biçimleniyor, tarihin istenmeyen tüylerini tıraş ediyordu.”(2) Her ne kadar eski sevgiliye duyulan özlem ve eski İstanbul’u anlatsa da esasında anlattıkları insanın gelecekteki yalnızlığıdır. Bir insanın gelecekteki yalnızlığını anlatmanın en iyi yolu geçmişe başvurup, mekanlar ve nesnelerle ilişkisini ortaya koymaktır. Şüphesiz zamanın ruhunu nesneler ve mekanlardan daha iyi anlatabilen başka bir şey yoktur; Alkış’ın anlattığı geçmiş de böylesi bir duyguya sahiptir. Öyle görünüyor ki hem seçilen anlatıcının felsefe öğrencisi olması hem de üzerinde çalıştığı tez konusunun “Mantıksal Pozitivizm” olması bu açıdan bilinçli bir tercihtir. Nitekim hem günümüz insanının sorunlarına hem de geçmişle gelecek arasındaki ilişkiyi mantıksal bir şekilde aktarabilen biridir seçilen bu kişi. Kendisine sorduğu sorulardan muradını rahatlıkla anlayabiliriz: “Nerede yanlış yaptık? Düşünmemiz gereken en önemli soru bu işte. Ne oldu bize? Niye böyle olduk?”(3)
Alkış’ın hikâyesinin zamanı her ne kadar düne ve bugüne demirlemiş olsa da, esasında umutsuz bir gelecektir bahsettiği. Geçmişi bir kurtuluş miti gibi sunan Alkış, geleceği, bugünden kargaşanın hâkim olduğu, insanın yalnızlaşıp bencilleştiği bir zaman olarak tasavvur eder.
“Dikkatlice bakılırsa insanlığın en büyük gelişim gösterdiği dönemler savaş, kıtlık, kriz zamanlarıdır. Çünkü insanlar o dönemlerde geçici zevklerden arınır ve aslolanın peşinden gitmeye çalışır. İçinde bulunduğumuz zamanda maalesef insanlar tek tipleşti. Kahramanlar istemiyoruz artık, çünkü mükemmel varlıklar olduğumuzu düşünüyor, diğerlerinden üstün olduğumuza inanıyoruz. Kahramanlara yer olmayan o maddeler dünyası bizi öylesine kuşatmış ki, içinde bulunduğumuz boşluğun bile çoğu zaman farkında olmuyoruz. İşte Sene 84 Vakfı, robotlaşan, kendi hikayesini kaybetmiş insanı yeniden kendi değerleriyle buluşturan, affetmenin zayıflık olmadığını anlatan, basitin, sadenin kıymetini gösteren, yıllar önce kaybettiğimiz o güzel zamanı hatırlamayı sağlayacak bir oluşumdur.”(4)
Geleceğe dair umutsuzluğun geçmişe duyulan bir özlemi tetiklediği görülüyor. Mutlu bir zamanı yaşayan hiçbir insan nostaljiden medet ummaz, teselliyi geçmişte aramaz. Dolayısıyla mutsuz ve belirsiz bir gelecek kaygısı günümüz insanını korkusudur denebilir. Yukarıda "Her" (Aşk) filminden bahsederken insanın muhtemel geleceğinin makineler üzerinden inşa edildiğini, sağlıklı bir gelecek vaadiyle büyük bir değişim yaşanacağını yazdım. İnsan ve bedeni her şeyiyle kendinin evidir, hâlbuki yakın bir gelecekte aynı insan kendi bedenine yabancılaşacak kadar değişim geçirecek ve arzu edilen distopik dünyanın bir parçasına dönüşecektir. Teknolojik hız, değişen kentler, dönüşen sosyal ilişkiler ve makinelerle kurun bağ bunun kaçınılmaz olduğunu anlatıyor sanki. “Rahatsızım ama mumyalanmış bir geçmişle bu durumdan kurtulacaklarına inanmıyorum.”(5)
Svetlana Boym 'Nostaljinin Geleceği' isimli kitabının girişinde, nostalji hakkında şunları söyler: “Nostos (eve dönüş) ve algia (özlem) nostalgia-artık var olmayan veya hiç var olmamış bir eve duyulan özlemdir. Nostalji bir yitirme ve yer değiştirme duygusudur, ama aynı zamanda insanın kendi fantazisiyle arasındaki aşk ilişkisidir.”(6)
Boym, insanın geçmişle ilişkisinden yola çıkarak bu tanımı yapar, eve dönme arzusundan bahseder. İnsanın kendi bedeniyle kurduğu ilişki de benzer bir değişim yaşayacaktır. Fakat günden güne kendine yabancılaşacağı, kendi bedeninden, düşüncelerinden uzaklaşacağı için döneceği bir bedeni-evi olmayacaktır. "Her" (Aşk), umutsuz bir geleceği makinelerle kurulan ilişkiyle sürdürülebileceği kehanetinde bulunurken, 'Sene 84' insanın mutlak yalnızlığını düne bakarak anlatır. Düne bakarak bu tekinsiz yalnızlığın bugünden yarına nasıl aktarıldığını, geçmişin İstanbul’undan insanlara, mekânlara, eşyalara bakarak anlatır. “Yapılacak ilk iş sobayı kurmaktı elbette… hırka ve yün çorapla oturmasına rağmen… geçmişin kendine has bir tadı vardı… bir başkasına para havale etmek için bankaya gidilirdi… çaydanlık sobanın üstüne konur… ”
Geleceği tasavvur edemeyince, geçmişle kurulan ilişki onu yeniden yaşama arzusunu tetikler. Yeniden ve yeniden kendini yarattığı nostaljik bir gereksinime dönüşür geçmiş. Fakat insanın gelecekteki değişimi geçmişiyle bağını koparacak kadar derindir artık. Çünkü teknolojik değişim, modernleşen insan, değişen kentler insanı tahayyül bile edemeyeceği bir geleceğe sürüklüyor artık. Bu durum ne yazık ki onu geleceksiz bıraktığı gibi geçmişsiz de bırakacaktır. Alkış’ın, hikâyenin bir yerinde kahramanına söylettiği sözler bu durumu özetliyor sanki: "Acılarımı, dünyayı değiştirmek niyetiyle yasadışı bir örgüte girerek azaltabilirdim belki. Ama işte yanlış çağda doğmuştum; dünyanın kahramanlara ihtiyacı yoktu artık."(7)
Her şeyin bilgisayar temelli, gelişmiş algoritmalarla değiştiği çağda şüphesiz insan aklı yerini işletim sistemlerine bırakacaktır. İnsanın gelecekte bir eşya olarak var olabileceği bir kehanet değildir artık. 'Sene 84'ün geçmişe duyulan özlemi derin bir şekilde arzulaması bu geleceksizliğe bir itiraz gibi.
'Sene 84', maziye bakan, eve dönmenin hala mümkün olduğunu hatırlatan bir metin. Sadece bu yönüyle bile bir gün eve döndüğümüzde neyi isteyeceğimizin kaydını tutuyor sanki.
- Her, (Türkiye’de Aşk olarak çevrilip gösterime sokuldu), Yönetmen- Senaryo: Spike Jonze, Gösterim Tarihi: 2013
- Devrim Alkış, Sene 84, Everest Yayınları, S. 92, 1. Baskı, İstanbul.
- a.g.e. S. 118
- Devrim Alkış, Sene 84, Everest Yayınları, S. 120, 1. Baskı, İstanbul.
- a.g.e. S. 83
- Svetlana Boym, Nostaljinin Geleceği, Çev. Ferit Burak Aydar, Metis Yayınları, 1. Basım, S. 14
- Devrim Alkış, Sene 84, Everest Yayınları, S. 196, 1. Baskı, İstanbul.