Instagram bizi 'gölgeliyor' mu?
Filistin ve Gazze’ye yönelik paylaşımlar yapan birçok Instagram kullanıcısı, platformun post ve story’lerin görünürlüğünü sınırladığından şikayet ediyor. Bunların hepsi sempati ya da destek paylaşımları değil. Bazıları da haber… Ben de kendi hesabımda aynısını fark ettim. Yapılanın adı shadow-banning. Bir tür gölgeleme… Yani sansür.
1.
Burada, Gazete Duvar’da yazdığım yazıları bir süredir Instagram’da da uzun alıntılarla paylaşıyorum. Instagram’ın kendi tabiriyle bir “post” yazıyorum. Ama Instagram “post”ta link kullanılmasına izin vermediğinden dolayı, yine uygulamanın kendi yaygınlaştırdığı tabirle bir de “story atıyorum”. Link orada yer alıyor. Yani bir post, bir story… Son beş yazımı böyle paylaştım. Daha önce de Instagram story’lerinde ara ara link paylaşıyordum ama düzensizdi. Çünkü öncelikli sosyal medyam Instagram değil, Twitter. Bu aralar Twitter’dan da Elon Musk’ın keyfiyetinden de biraz soğuduğum için Instagram’da daha çok vakit geçirmeye başladım; oradaki paylaşımların düzenli hale gelmesinin sebebi bu.
Şu kadar lafı elbette benim sosyal medya alışkanlıklarımı sizlere bildirmek için anlatmadım. Bu yeni alışkanlıkların ve düzenin altını çiziyorum çünkü düzen insana bir fırsat veriyor. Ölçme fırsatı… Yazdıklarınızı kaç kişi okuyor; kaç kişi ilgileniyor; kaç kişi paylaşıyor; bulunduğunuz sosyal medyaya göre üç aşağı beş yukarı bir fikir edinebiliyorsunuz.
Instagram’da da hemen bir fikir edindim. Şu kadar kişi okuyor, şu kadar kişi beğeniyor, şu kadar kişi size bir mesaj yazıyor ya da link’inizi paylaşıyor... Sayılar hemen kendini belli etti. Bunların birçoklarına göre mütevazı kabul edilecek sayılar olduğunu söylemeliyim. Daha ısrarlı bir şekilde paylaşsam belki artacak sayılar ama neticede bir şey söyleyen sayılar… Söyleme şekillerinden biri şu: Birbirlerine yakınlar.
Sözün özü: Beni okuyan kitlenin üç aşağı beş yukarı kaç kişi olduğunu biliyorum. Instagram olmasa da biliyorum ya; Instagram’la rakamsal olarak da görüyorum.
Peki bu kitle birdenbire erozyona uğrarsa? Sizi okuyan, en azından yazdıklarınızla ilgilenen insanlar birdenbire ilgilenmez olursa?
2.
Bunun için ne yapmış olmanız gerekir?
Herhalde önceki yazdıklarınızdan çok daha kötü bir yazı yazmış olmanız gerekir, değil mi? Ama bunun kötü olduğunu anlamak için dahi, sizi daha önce okumuş olanların açıp bir yazınızı okuması gerekir. Yani okunma oranınız tek yazıyla düşemez.
Ya da öyle sıkıcı, öyle alakasız, öyle gündem dışı yani bu işle uğraşan biri için öyle yanlış bir yazı yazmış olmalısınız ki, potansiyel okurlarınız daha yazının başlığına bakarak “aman ne bu şimdi” deyip yüz çevirsinler; böylece ölçülebilir bir reaksiyon da vermemiş olsunlar. Ama bunun için de herhalde en azından yazınızı, başlığınızı görmeleri gerekir.
Görmemiş olabilirler mi?
Gelin en başta anlattığım kendi örneğimi biraz daha açarak devam edeyim. Instagram’da, üst üste üç defa Gazete Duvar’da yazdığım yazıları, yazı günlerinde paylaştım; bu yazılar 100 civarında ve üzerinde beğeni aldı. Sonra bir yazı daha paylaştım. 20 civarında beğeni aldı. Beşte biri…
Aynı yazıların linklerini, az önce anlattığım üzere, story’lerde de paylaştım. Buradaki sayıları sizlerle paylaşamıyorum maalesef; çünkü bu sayıları bilmiyorum (Bunu araştırmak için bakınca Instagram’ın 48 saatten sonra, bir story’nin kaç kişi tarafından görüldüğünü bildirmediğini fark ettim.) Ama şu kadarını biliyorum, benim story’lerim 400 civarında görüntüleniyor. İlk üç yazının link story’si de o civarlarda görüntülenmiş olmalı. Ama şimdi inceleyince dördüncü yazının story’sine ilgide de dramatik bir düşüş olduğunu anlıyorum. Her hesap sahibinin ancak kendisinin göreceği “story beğenisi” sayısına bakınca anlıyorum bunu… İlk üç yazıya ilişkin “story beğenileri” sayıları sırayla şöyle: 12, 8, 14… Eh, mütevazı olduklarını söylemiştim ama dördüncüsü bu standardın da çok altında. 4 beğeni almış, link paylaştığım bu story… İlginç. Konusunu düşününce de ilginç.
Benim yazdıklarımla normalde ilgilenen kişilerin hepsi bu yazıyı hiç görmemiş olabilir mi? Yoksa çok kötü mü yazdım; alakasız bir konuda mı yazdım?
Söyleyeyim artık, paylaştığım dördüncü yazı, 7 Ekim’den itibaren İsrail’de ve Gazze’de yaşananlar üzerineydi. “Filistin’de gördüklerimiz ve görmediklerimiz” başlığını taşıyordu… Yazının kendisi de muhtemelen görülmedi.
Neden?
3.
Çünkü Instagram bu yazıyı “gölgelemiş” olabilir. Peki ne demek “gölgelemek”?
Bunu anlatan İngilizce bir tabir var: Shadow-banning. Bir tür yasaklama ama yazıp çizdiklerinizi tam olarak ortadan kaldırma değil. Bir tür “gölgeler içinde bırakma” eylemi. Ya da arkalara itme… Neticede, görünürlüğünüzü azaltma. En azından belli postların, story’lerin görünürlüğünü azaltma.
Ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz: Düpedüz sansür bu.
İzninizle ben, “shadowbanning” için yazının bu noktasından itibaren “gölgeleme” tabirini kullanacağım. İleride birisi daha iyisini bulur (ya da belki zaten bulunmuştur). An itibariyle, bu herkesin ezbere bildiği bir tabir değil ama ileride çok daha popüler olacağını tahmin ediyorum. Çünkü bugünlerde çok kişi gölgelenmekten şikayetçi.
Bu kişilerin ortak noktaları, Filistin ve Gazze’ye yönelik paylaşımlar yapmaları. Birçok kişi Instagram’ın, post ve story’lerin görünürlüğünü sınırladığından şikayet ediyor. Bunların hepsi sempati ya da destek paylaşımları değil. Bazıları da haber…
Örneğin, New York Times’ta da yazan Pulitzer ödüllü gazeteci Azmat Khan, 15 Ekim tarihli Tweet’inde şöyle diyor: “Dün, Gazze’deki savaş hakkında bir Instagram story’si paylaşmamın ardından hesabım gölgelendi. Birçok meslektaşım ve arkadaşım da aynısını söylüyor. Bu, daha önce örneği görülmemiş bir savaş hakkındaki haber akışına ve muteber gazeteciliğe dönük sıradışı bir tehdit.” Tweet’in altında yazılanları ve onu yorumla paylaşanları okuduğunuzda, konunun ne denli önemli bir boyutta endişe uyandırdığını anlıyorsunuz.
Ünlüler dünyasında da benzer bir durum var. Bayern Münih’te oynayan Fas kökenli Hollandalı futbolcu Noussair Mazraoui Filistinlilere İsrail karşısında zafer dileyen bir video paylaşmış ve gölgelenmiş. Post’unun sadece profiline girenler tarafından görüntülendiğini, aynısının arkadaşları, Galatasaraylı Hakim Ziyech ve Toulouselu Zakaria Aboukhlal’in de başına geldiğini söylüyor.
Böyle söyleyen çok kişi var. Yüzlerce, binlerce kişi… Ölçmesi de doğrusu çok basit. Çünkü herkes kendi “etkileşimini” takip edebiliyor; herkes, story’sini görenlerin sayısındaki düşmeyi beş dakika içinde bile anlayabiliyor. İnternet bu yöndeki şikayetlerle dolu.
Peki böyle bir şey sahiden mümkün mü? Hollanda’nın TRT’si NOS’un haber kanalı NOS Nieuws, bu konuyu haberleştirirken, Leiden Üniversitesi’nde öğretim üyesi Michael Klos’a sormuş. Klos anlatıyor: “Bunu ispat etmesi çok zor; çünkü bazı içeriklerin daha çok veya az görünür olmasına yol açan birtakım sebepler var. Ama platformun da buna bir açıklama getirmesi, ifade özgürlüğünü ciddiye aldığını göstermesi gerekli.”
Klos, bir platformun kurallarını çiğneseniz bile, platformun kafasına göre sizi daha az görünür kılamayacağını da anlatıyor: “İlgili platform, yasal olarak, sizi bu konuda bilgilendirmek zorunda.”
TikTok ve Twitter gibi platformların da zaman zaman “görünmez” sansüre başvurdukları iddia ediliyor. Örneğin TikTok bugünlerde de şikayet konusu. Ticari açıdan bunu yapmaları akıl kârı mı? Belki değil. Belki algoritmalar, platformu tasarlayanların niyetlerinin aksine, biraz fazla mesai yapıyor. Yeterince cevap yok. Ama şunu biliyoruz: Yapabilecek güçleri var. Yaptıklarını saklama güçleri de var. Üstelik onlara “dur” diyecek pek bir otorite yok. Korkunç bir güç bu.
Instagram’ın bağlı olduğu Meta’nın CEO’su Mark Zuckerberg, daha önce, “shadow-banning” yapmadıklarını söylemiş. Meta’nın başka yetkilileri de öyle; şimdi de benzer açıklamalar geliyor. Ama kullanıcıların deneyimi bu sözlerle aynı doğrultuda değil.
4.
Benim deneyimim de bana “gölgelendiğimi” söylüyor. Bunları yazarken bir yandan bunun bir önemi olup olmadığını da düşünüyorum. “Yazdıklarımı şu kadar kişi okudu” falan diye uzun uzun anlatırken de doğrusu mahcubiyet duyuyorum. Bir halkın üzerine bombalar yağarken üç beş like alsan ya da üç beş defa görüntülensen ne olacak? Bunun ne önemi var?
Benim için yok. En azından olmadığını düşünmek istiyorum. Önem verenleri de yargılamak istemiyorum.
Ama şu var: Sözümüzü, tepkimizi duyurduğumuzu sanarken sansürlenmek fena. Gazeteci Azmat Khan’ın sözlerine tekrar başvurayım: “Bu, daha önce örneği görülmemiş bir savaş hakkındaki haber akışına ve muteber gazeteciliğe dönük sıradışı bir tehdit.”
Bakın bu savaş, özellikle Batı’daki birçok muteber kuruluşun; BBC’sinden New York Times’ına, CNN’inden Guardian’ına tarafsızlıkta çuvalladığı, haber yaparken kullandıkları kelimeleri hep İsrail lehine seçtikleri, Filistin ile İsrail arasındaki orantısız gücün bir benzerini Filistin aleyhine habercilikte de uyguladıkları ve bunun da cümle alem tarafından belki de ilk defa bunca açık seçik görüldüğü bir savaş olarak tarihe geçiyor. Bu kurumlar, kendi bünyelerinde çalışan, ateş hattında dürüstçe ve canı pahasına görev yapan birçok ismi itibarsızlaştırma riskine rağmen böyle davranmayı seçiyor. Can sıkıcı, dahası yakıcı bir durum bu…
Ama bu işin görünen tarafı…
Görünmeyen tarafında daha büyük bir sansür duruyor, sansürün ihtimali ve potansiyeli duruyor. Bugün neredeyse herkes sosyal medyayı kullanıyor. Gazetelerden, haber kanallarından, internet sitelerinden daha çok orada haber tüketiliyor. İnsanlara ışıl ışıl gelen, imkanlarla dolu, yeni bir dünya...
O dünya ışıltıdan çok gölgelerle doluymuş meğer. Bunu hep biliyoruz ve hep unutuyoruz.
Not: Bahsettiğim Gazze yazısından sonra geçen pazar günü, Instagram’da bir yazımı daha paylaştım. 66 kişi post’u, 17 kişi de story paylaşımını “beğendi.” Gazze yazısının yine çok üstünde.
Yenal Bilgici Kimdir?
Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.
Brezilya günlükleri: Anne biz artık zengin miyiz? 21 Temmuz 2024
Tourists, Go Home! 14 Temmuz 2024
100 bin oyla Meclis’e giren gergedan Cacareco’nun ilham veren hikâyesi 07 Temmuz 2024
Cézanne’ın dağı, Sisifos’un çilesi, hem tanıdık hem yepyeni 30 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI