Irak: 5 milyon yetim, 1 milyon kayıp, yüzlerce toplu mezar...
Nüfusu 40 milyonu bulan Irak'ta 5 milyon yetim çocuk bulunuyor. İnsan Hakları Komisyonu üyesi Dr. Ali El Bayati, toplumda şiddet eğilimi, bağımlılık oranlarının da yüksek olduğunu belirterek "Geleceğin çok iyi olacağını düşünmüyorum" dedi.
Yanı başımızdaki ülke Irak, yıkım üstüne yıkım yaşadı. Her bir savaştan, çatışmadan geriye milyonlarca yetim, kayıp, toplu mezarlarda kimliğinin belirlenmesini bekleyen cesetler, dullar, çökmüş bir eğitim sistemi ve ekonomi kaldı. Ancak silahların susması ile Irak da, geride kalanla yıkım da görünmez oldu.
Bütçesini devletten alan ancak bağımsız bir kuruluş olan İnsan Hakları Komisyonu'nun üyesi Dr. Ali El Bayati ile Irak’ta IŞİD sebebiyle can pazarı yaşandığı dönemde tanışmıştık. El Bayati, o dönemde IŞİD başta olmak üzere radikal gruplar tarafından kaçırılan Türkmenlere, özellikle Şii Türkmenlere ilişkin kamuoyu oluşturmak amacıyla Rescue Turkman adlı bir sivil toplum kuruluşu da kurmuştu. Hâlâ iki kuruluşta da aktif olarak çalışan Dr. El Bayati ile Irak dendiğinde birçok kişinin aklına gelmeyenleri; yetimleri, kimsesizleri, IŞİD kurbanlarını konuştuk.
'18 YAŞ ALTINDA 5 MİLYON YETİM VAR'
İnsan Hakları Komisyonu kısa süre önce bir çalışma yayınladı ve çalışmada Irak’taki yetim sayısının 5 milyon olduğu belirtiliyor. Yetim çocuklardan mı bahsediyorsunuz yoksa her yaşta yetimden mi?
Elbette 18 yaşından küçük çocuklardan bahsediyoruz. Veriler iki resmî kaynaktan geldi. İlki Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu tarafından finanse edilen Şeffaflık Komisyonu’ndan. İkinci kaynak UNICEF.
Bakanlık ise bu rakamı reddediyor ve 1 milyon yetim olduğunu söylüyor. Problem şu ki, bu çocuklara yönelik resmî destek yok. 300’e yakın yerel sivil toplum ve yardım kuruluşu bu çocukların bakımı ve desteklenmesi ile ilgili çalışmalar yapıyor. Devlete bağlı 20 kadar yetimhane var ancak yetersiz şartlar, gerçek bir rehabilitasyonun ve bakımın olmaması gibi sebeplerle buralardaki çocuk sayısı binden fazla değil. Bu yetimhaneler de Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı’na bağlı.
Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı dullara, 40 yaşından büyük işsizlere ve engellilere finansal destek veriyor ancak buna yetimler dahil değil. Bu nedenle pratikte yetimlere özel devlet desteği olmadığını söyleyebiliriz.
Irak’ın nüfusu ne kadar?
40 milyon.
5 milyon yetim çocuk nerede yaşıyor? Akrabaları ile mi, sokakta mı?
Söylediğim gibi yetim çocukların bakımını ve sorumluluğunu üstlenen bazı sivil toplum kuruluşları var ancak her bir çocukla ilgilenebildiklerini sanmıyorum. Irak’a gelirseniz sokakta dilenenleri, çeşitli çeteler tarafından kullanılanları, çok sayıda yetimin sokaklarda, özellikle kamuya açık yerlerde yaşadıklarını görürsünüz. Muhtemelen yetimlerin bir kısmı akrabaları ile yaşıyor, bir kısmı çocuk işçiliğe zorlanıyor, bir kısmı sivil toplum ve yardım kuruluşlarının barınaklarında ve küçük bir kısmı da devlet yetimhanelerinde.
Irak’ta 2003’teki ABD işgalinden de geriye çok sayıda yetim ve tecavüz sonucu doğan çocuk kalmıştı. Irak bu sorunu görmezden mi geliyor yoksa çözüm için tartışmalar var mı?
Elbette sorun çok büyük, binlerce Iraklı El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütleri ve mezhepçi şiddet sebebiyle acılar çekti. 6 milyon yerinden edilmiş insanı göz önüne aldığımızda, çok sayıda ailenin babalarını kaybettiğini tahmin etmek zor değil.
Sadece mezhep sebepli şiddet nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 29 bin. Kayıp insanlarla ilgili çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları, kayıp insan sayısının yaklaşık 1 milyon olduğunu söylüyor. Bu tip şiddet ortamlarında ve savaş şartlarında tecavüz sonucu dünyaya gelen çocuklar da oluyor.
Irak Devleti’nin bunlara yaklaşımını netleştirecek kanunlar yok. Ailesi olmayanlar kimlik kartı alamıyor. IŞİD’le bağlantısı olan ailelerin çocukları da herhangi bir resmî belge alamadığı gibi sağlık hizmetinden de mahrum.
Kimlikleri olmayanlar Iraklı sayılmıyor.
Yerlerinden edilmiş insanların yaklaşık yüzde 10’unun kimliği olmadığını gösteren çalışmalar var. Bunların bir kısmı çocuk. Neden kimlikleri yok? Çünkü bir kısmı evraklarını kaybetmiş ve bir kısmı da kamplarda doğmuş ve gerekli belgeleri edinememiş.
Ayrıca Irak dışında da Iraklılar var. Mesela, Suriye’deki El Hol kampında 30 bine yakın Iraklı var. Bir süre önce bu kampa bir ziyarette bulunan bir heyet, kampta sadece 100’e yakın ailesi olmayan Türkmen çocuk olduğunu söyledi.
'ESAS SORUN KİMLİK ALABİLMEK'
Tecavüz ve zorla evlendirme sebebiyle doğan çocukların aileler tarafından kabul edilmediği, terk edildikleri de biliniyor.
Bunları ikiye ayırabiliriz. İlki IŞİD tarafından hedef alınan azınlıklar, Şii Türkmenler, Ezidiler… Bunlar terörizmin hedefi ve kurbanı oldular. IŞİD militanları ile evliliklere zorlandılar. Bu militanların bir kısmı kaçtı veya öldürüldü. Bu evliliklerden olan çocukların hepsine ne olduğunu takip etmek mümkün değil, ancak bir kısmının aileleri tarafından kabul edilmediklerini biliyorum. Zaman zaman IŞİD’den kurtarılan, geri dönen kadınların ailelerin zoruyla çocuklarını verdiklerini ve bundan dolayı çok acı çektiklerini duyuyoruz. Aileler bu çocukları kabul etmiyor çünkü IŞİD’in bir parçası olarak görüyorlar. Çektikleri acıların sonucu gibi…
İkinci kısım Sünni toplumu. Genel olarak bu çevrede bu evlilikler toplumsal ve dini sebeplerle kabul görüyor. Bu evliliklerden doğan çocuklar da toplum tarafından reddedilmiyor.
Ancak esas sorun, (baba olmadan kimlik verilmemesi sebebiyle) kimlik alabilmek ve kamu kurumlarının hizmetlerinden faydalanabilme hakkı elde edebilmek.
IŞİD’in elinde esir kalanlarla ilgili durum ne? Genelde Ezidileri duyuyoruz ancak IŞİD’in kurbanı olan Şiiler ve Şabaklar gibi azınlıklar da var.
Bunlara yönelik rehabilitasyon desteği yok. IŞİD’den kurtarılan Ezidilere yönelik çalışmalar, girişimler var ancak diğerlerini kapsamıyor ki, şu anda IŞİD’den kurtarılan ancak kimsesiz olan, IŞİD militanları ile zorla evlendirilen, cinsel şiddete ve istismara maruz kalmış insanlar, hatta IŞİD tarafından askerî eğitime tâbî tutulmuş çocuklar bile var ancak uluslararası toplumdan gerçek bir destek yok.
IŞİD tarafından savaşmaya zorlanan esir çocuklar olduğunu ve bunların bir kısmının savaşta yaralanıp sakat kaldığını da biliyoruz.
Evet, 2 yıl önce Telafer’i ziyaret ettiğimde yanında 3 oğlu ile oturan bir baba ile görüşmüştüm. İlk çocuk fiziksel ve zihinsel olarak tamamen engelliydi. İkinci çocuk fiziksel olarak normaldi ancak psikolojik sorunları olduğu anlaşılıyordu. Bunu babası da söyledi. “Ben Irak kuvvetleri ile bir tarafta IŞİD’e karşı savaşıyordum. IŞİD’in olduğu tarafta oğlum savaşıyordu, intihar bombaları olan bir yelek giymişti” dedi. En küçüğünün de şiddet eğilimi vardı. Sürekli arkadaşlarına, kardeşlerine saldırıyor, yüksek yerlerden kendini atmaya çalışıyordu.
Yine Ezidilerden, (IŞİD’in elinde kalmış ve sonra kurtarılmış olan) bazı çocukların babalarına “Bir gün bir fırsat yakalarsam seni öldüreceğim çünkü Müslüman değilsin” dediklerini duydum.
Bu ailelerdeki durumu tahayyül edebiliyor musunuz? Çocuklarını geri alabilmek için çok çaba harcadılar ancak çocukları şimdi birçok sorunla boğuşuyor ve bu durum ne devletin ne de uluslararası toplumun dikkatini çekiyor.
Bu nedenle gelecekte radikalizm ve şiddet ile ilgili birçok sorunla karşı karşıya kalacağımızı düşünüyorum.
IŞİD ve örgütlerin tecavüzüne uğrayan kadınların aileleri tarafından kara leke olarak görülmesi, intihara zorlanması, terk edilmesi gibi ciddi sorunlar da vardı.
Bu sorun ne yazık ki hâlâ var, ancak medyada -Ezidiler örneğinde olduğu gibi- bu konuların sürekli işlenmesi, çok sayıda IŞİD mağdurunun aktivist olarak çalışması, bu kadınları savunmaları toplumun mağdur kadınlara bakışını, davranışını etkiledi. Ancak toplum hâlâ bu kadınları, cinsel istismar mağdurlarını kabullenmekte, yaşananları aile üyeleri paylaşmakta zorlanıyor.
Türkmenler açısından mesela Telafer’de durumun daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Necef’teki Şii dini otoritelerin bu konuda bir fetvası vardı. Fetvayla birlikte çeşitli bilinçlendirme kampanyaları da yürüttük. Çalışmalarımıza IŞİD’den kurtarılan kadınlar da katıldı ve kendilerini anlatıp haklarını savundular.
'GELECEĞİN ÇOK İYİ OLACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM'
Suriye’de savaş sebebiyle yetim kalanların çocuk çeteleri oluşturdukları, neredeyse her gün bir çocuğun kaybolduğu, belki de organ kaçakçıları tarafından kaçırıldığı konuşuluyor. Irak’ta durum ne?
Sanırım 2019 yılındaydı, yaklaşık 500 kişi insan kaçakçılığı suçlaması ile tutuklandı. Kurbanların sayısı 72 idi. 2020’de de 300’den fazla insan yakalandı. 2020’de kurbanların sayısı 54’dü. Bu kurbanlar farklı suçların kurbanları; fuhuşa zorlanma, organ kaçakçılığı, zorla çalıştırma… Kurbanların bir kısmını bu yetim çocuklar oluşturuyor. Aslında bununla ilgili bir kanun var ancak toplumsal bilinçle, kanunun uygulanmaması gibi sorunlarla birlikte bu suç çevresi yetimlerden ve kimsesizlerden oluşan kitleleri hedef alıyor. Elbette yargılama süreci ile ilgili eksiklikler, barınakların yetersizliği gibi sebepler de var.
Aile içi şiddet de bir başka sorun. 2021’de kayıt altına alınmış 5 bine yakın aile içi şiddet vakası var. Kadınlara, çocuklara ve aile üyelerine yönelik aile içi şiddet hâlâ devlet tarafından ciddi bir suç olarak değerlendirilmiyor. Ayrıca kurbanların başvurabileceği barınaklar yok. Aile içi şiddet mağduru bir kadın devlet kurumlarının kapısını çalmadan önce 100 kere düşünüyor, çünkü alternatif belirsiz.
Zaman zaman toplu mezarlar bulunduğuna ilişkin haberler de görüyoruz.
IŞİD bağlantılı toplu mezarların 200 kadarı tespit edildi. Devlet uluslararası kuruluşların da desteği ile merkezler oluşturdu ancak toplu mezarların sayısı düşünüldüğünde bu çabaların çok yetersiz olduğunu düşünüyorum.
Toplu mezarlarda 20 bine yakın ceset olabilir. DNA testleri ve kimliklendirme çalışmaları pahalı; teknoloji, ekipman ve uzman gerektiriyor.
Uluslararası toplumun bu çalışmaların yürütülmesi için gerekli tesislerin kurulması, personel eğitimi, ekipman gibi konularda destek vermesi gerekiyor.
Toplu mezarların ne hükümetin ne de uluslararası toplumun önceliği olmadığını düşünüyorum.
Irak’ın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Büyük aktörlerin, uluslararası aktörlerin Irak sahasında çalıştıklarını görebiliyoruz. Aynı zamanda bölge ülkelerinin, komşu ülkelerin de Irak’ta etkisi var.
2003’ten beri biz, bölgesel ve uluslararası mücadele ile yaşayıp bedelini ödüyoruz. Irak’ta olan her şey bu mücadelelerin bedeliydi.
Irak bütçesinin çoğu bu uluslararası mücadeleye gidiyor. Devleti kontrol eden partilere gidiyor. Irak halkı genel olarak öncelikli değil. Bu nedenle Irak’ta hâlâ gerçek anlamda bir ekonomi yok. Ekonomi hâlâ petrole dayalı. Petrolden gelen paranın yüzde 25’i Iraklılara maaş olarak ödenir, diğer kısmını Allah bilir.
İnsanlar sokaklara inip, protesto etseler de, hükümete sorular yöneltse de karşılaştıkları tek şey şiddet.
Irak’ta problemlerden oluşan bir yığın var. Araştırmacılar toplumun yüzde 25’inin şiddet eğilimi gibi semptomları ve psikolojik sorunları olduğunu söylüyor.
İçişleri Bakanlığı toplumun yüzde 50’sinin bağımlılığı olduğunu açıkladı. Uyuşturucu bağımlılığının ne olduğunu biliyorsunuz; ekonomiyi mahveder, sosyal yapıyı mahveder. Geleceğin çok iyi olacağını düşünmüyorum.