İran'da protestolar: İnsanlar özgürlüğün bedelini ödemeye hazır
Hengaw İnsan Hakları üyesi Abdîl, "Protestocuların çoğu ya kafasından ya da göğsünden vurulmuş" dedi. Kürdistan Demokrat Partisi'nden Zencîrî ise ölen protestocuların çoğunun Kürt olduğunu söyledi.
Vedat Yeler
ATİNA - İran’da 22 yaşındaki Jîna Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından Tahran’da 'başörtü takmadığı' gerekçesiyle gözaltına alınması ve karakolda gördüğü işkence sonucu yaşamını yitirmesi sonrası Kürt kentlerinde başlayan protestolar 100'ün üzerinde şehre yayıldı.
İran'da 2019’da benzine yapılan zamlar sonucu 52 ilde düzenlenen protestolarda iki hafta içerisinde 1500 kişinin öldüğü, 400’nün kadın olduğu bildirilmişti. 1978-1979’daki İslam Devrimi sürecinden bu yana en büyük protesto dalgası olduğu belirtilen bu gösterilerden üç yıl sonra Jîna Mahsa Amini’nin katledilmesiyle kadınların öncülüğünde başlayan protestolar, hem her kesimin özgürlük taleplerini dile getirdiği, hem de İran’da yaşayan tüm halkların rejimin yıkılmasına karşı ortak irade oluşturduğu önemli bir ‘ayaklanma’ niteliğinde.
İran polisinin ve rejim güçlerinin protestoculara saldırdığı eylemleri ve hak ihlallerini yakından gözlemleyen Hengaw İnsan Hakları Örgütü üyesi Neşmîl Abdî, protestoları takip eden ve basına aktaran araştırmacı gazeteci Kaveh Qureshi ile Kürdistan Demokrat Partisi-İran Seçim Merkezi yöneticisi Selîm Zencîrî ile konuştuk.
‘İNSAN HAKLARI DEMEK HAFİF KALIYOR’
İran ve Kürdistan eyaletinde yaşanan hak ihlallerinin günlük yaşamın bir parçası olduğunu ve bu ihlallerin rejimin yasalarıyla savunulduğunu belirten Hengaw İnsan Hakları Örgütü üyesi Neşmîl Abdî, “Bu protestolar için hem Kürdistan’da hem İran’da insan haklarından söz etmek gerçekten çok hafif kalır. Karşılığı yok. İran rejim güçleri ateşli silahlarla protestoculara saldırıyor, protestoları bastırmaya çalışıyor” dedi.
Abdî’nin aktardığı bilgilere göre Hengaw, Kürdistan eyaletinde 16 Kürt sivilin yaşamını yitirdiğini, 733 kişinin yaralandığı ve 600 üzerinde kişinin ise bilinmeyen yerlerde gözaltında veya tutuklu olduğunu belgeledi.
‘KADINLARIN YÜZÜNE ASİT ATILIYORDU’
Protestoların kadınların öncülüğünde başlamasını 'tarihsel bir birikimin ürünü' olarak yorumlayan ve rejimin kurulduğu tarihten beri kadınların 'yok sayılmayı kabul etmediklerini' söyleyen Abdî, şöyle devam etti: “Protestoların bu denli büyümesi ve bu aşamaya gelmesi, 44 yıllık İran İslam Devleti'nin iktidara geldiği ilk günle bağlantılı. Özellikle kadınlara dönük baskıcı, ihlalci yapı tarih boyunca kadın katliamını meşru kılan, yok sayan temel bir mesele oldu ve burada kadının iradesi rejim yasalarıyla yok sayılarak meşrulaştırılmaya çalışıldı. Başını örtmeyen, uzun elbise veya palto giyinmeyen, yani rejimin uygun gördüğü biçimde kapanmayan kadınların yüzüne asit atılıyordu."
“Kadınların özgürlük ve hak mücadelesi, dönem dönem oluşan kitlesel tepkiler, İran rejiminin yasal dayanaklarının kökenlerine bağlı olarak kadınlara dönük baskı, şiddet, yok sayma mekanizmalarını da değiştirdi” diyen Abdî, “Gaşte Erşad” yani ahlak polisini oluşumunu şöyle anlattı:
“Kadınların başörtüsünü, giyimini kontrol eden, kadınları dayakla, işkenceyle gözaltına alan, tutuklayan ve Jîna Mahsa Amini’yi katleden “Gaşte Erşad” ya da ahlak polisi, İran rejiminin kadını hiçleştiren yapısal tarihinin bir savunucu mekanizması olarak, son 17 yıldır kadın mücadelesine karşı kurulmuş özel bir güçtür. Ahlak polisi, o dönem kadınların ayaklanmaları sonucu elde ettikleri küçük hakların elde edilmesine karşı oluşturuldu. Özellikle, İran’ın büyük şehirlerinde kadınların o dönem ayaklanması, 'hijap' yani başörtü ve kıyafetlerin kullanım kuralları kadınların ‘seçimine’ bırakıldı ve akabinde 'Gaşte Erşad' resmi olarak oluşturuldu. Kadınlara yapılan zulüm, özel bir güç olan ahlak polisleri tarafından yürütüldü-yürütülüyor."
İran’da ahlak polisinin işkence ettiği, tutukladığı binlerce kadın olduğunu, kadınların bütün baskılara rağmen sindirilemediğini ve mücadelelerinden vazgeçmediğini söyleyen Abdî, “Hem Kürdistan’da hem de İran’da kadınlar yıllardır örgütleniyor. Kadın cinayetlerine, idamlara, hak ihlallerine karşı her zaman en önde kadınlar oluyor. Bütün protestolara kadınlar öncülük ediyor, bedel ödüyor. Bütün yasaları, uygulamaları kadınlara karşı olan bir İslam sistemi var. İslam Cumhuriyeti’nde 'namus cinayetlerini', kadınların giyimini, evliliğini, seyahatini de kapsayan hak ihlalleri 'yasal' olarak yapılıyor. Bu yüzden kadınlar, hak elde etmek için bu eylemlere öncülük ediyor ve bu kadar güçlü duruyor” ifadelerini kullandı.
'MEZAR TAŞINDA ‘JÎNA’ YAZIYOR'
İran rejiminin himayesi altında yaşayan Kürtler ve diğer azınlık kimlikler de, aynı Türkiye’deki gibi kendi anadillerindeki isimlerini kullanamayabiliyor ve ikinci bir isimleri daha oluyor. İran ahlak polisinin işkencesi sonucu yaşamını yitiren ve 'Mahsa Amini' ismiyle dünya kamuoyunda yer edinen 22 yaşındaki Kürt kadını Jîna gibi.
Abdî, dünya kamuoyunun ‘Jîna’ ismini bilmesi gerektiğine vurgu yapıyor ve İran rejiminin insanların kendi anadillerinde olan isimleriyle yaşamasına izin vermediğini, bunun bir hak ihlali olduğunu belirtiyor: “İran rejimi Kürtçe isimlere izin vermediği için Amini’nin iki ismi var. Gerçek adı Jîna ve resmi ismi ise Mahsa. Ailesinin kullandığı, Kürdistan’da çağrıldığı ismi Jîna’dır. Mezar taşında Jîna yazıyor, kullandığı sosyal medya hesapları Jîna ismiyle. Hastanede resmi ismi olan 'Mahsa' ile kaydedildiği ve kamuoyuna bilgilendirmesi resmi ismiyle yapıldığı için, Mahsa olarak herkesin diline yerleşti.”
Bu protestolarda yaşanan hak ihlallerini, cinayetleri, İran devletinin işlediği tüm suçları açığa çıkarmak, belgelemek, kayıtlara geçirmek ve uluslararası kamuoyunda teşhir etmek için bütün güçleriyle çalıştıklarını bildiren Abdî, yaptıkları incelemelerde yaşamlarını yitiren protestocuların çoğunun ya kafasından ya da göğsünden vurulduğunu, Kürdistan eyaletindeki protestolara yönelik rejimin özel bir yönelimi olduğunu, durumu öngöremediklerini ve ortada bir savaş olduğunu sözlerine ekliyor.
‘İNSANLAR HEM GEÇMİŞ HEM DE MEVCUT REJİMLERİ PROTESTO EDİYOR’
Amini'nin, yaptırımlarla bağlantılı ekonomik zorlukların yanı sıra temel insan hakları konusunda artan öfkenin ortasında olan İran'da pek çok kişiyi etkilediğini söyleyen araştırmacı-gazeteci Kaveh Qureshi, protestoların öne çıkan alt başlıklarını şöyle sıraladı:
- Protestoların ön saflarında kadınlar ve gençler yer alıyor.
- Kadınlar ilk kez kamuoyu önünde toplu olarak başörtülerini çıkarıyor.
- Birçok şehir ilk kez ayağa kalktı: Tabriz, Rasht, Ardabil, Bijar, Qorveh, Amol, Gonbad Kavus, Babolsar ve Divandareh..
- Üniversiteler yıllar sonra ilk kez hareketlendi. Tahran ve Tebriz gibi şehirlerde öğrenciler protestoların ön saflarında yer aldı.
- Geçtiğimiz aylardaki protestoların aksine, sloganlar sadece Rıza Pehlevi'nin siyasi amaçları üzerine değil. İnsanlar hem geçmişi hem de mevcut rejimleri protesto ediyor.
'İRAN’DA İLKLER YAŞANIYOR'
Protestoların doğasını 'feminist' olarak nitelendiren ve protestolarda etnik, dini, kültürel ve sosyal özelliklerin zayıf olduğunu sözlerine ekleyen Qureshi, baskın olan tek unsurun feminist talepler olduğunu kaydediyor. Bütün protestolarda 30’dan fazla kişinin yaşamını yitildiğini, İran'da Kürtler üzerindeki baskının ülkenin diğer bölgelerine göre daha fazla olduğuna ve bu protestolarda ölenlerin çoğunun Kürt olduğuna vurgu yapan Qureshi, şu açıklamalarda bulundu:
“Tüm İran halkı şu anda bedel ödüyor ve hükümete karşı, eşi benzeri görülmemiş bir şekilde birlikte mücadele ediyor. Kürdistan ve Azerbaycan eyaletlerindeki birçok videoda halkların, hükümetin isteklerine karşı birbirlerini destekleyen sloganlar attıklarını gösteriyor. İnsanların attığı sloganlar çok ilerici ve tüm sınıfların, grupların ve sosyal politik güçlerin birlikteliği doğrultusunda. Erkekler daha önce görülmemiş bir şekilde kadınları desteklemek için sokaklara döküldü ve taleplerini haykırdı. Gençler, bu protestoların ön saflarında yer alıyor. Son 20 yılda ilk kez İran toplumunun tüm kesimlerinin bu biçimde bir arada olduğuna tanıklık ettiğimiz söylenebilir.”
Farslı aktivistlerin ve aydınların, İran İslam Cumhuriyeti’nin Kürtlere karşı yıllarca yürüttüğü anti-propagandalardan etkilendiğini söyleyen Kürdistan Demokrat Partisi'nden Kürt siyasetçi ve yazar Selîm Zencîrî, zaman içerisinde İslami rejimin doğasının ortaya çıkmasıyla durumun değiştiğini ve onlarla diğer milletler, özellikle de Kürtler arasında bir yakınlaşma-ortaklaşma olduğunu aktardı. Zencîrî, şöyle konuştu:
“Jîna’nın yaşamını yitirmesinden sonra siyasi hareket Doğu Kürdistan'da genel greve gitti ve 19 Eylül'de doğu halkının başarılı bir genel grev yaptığını gördük. Bu grev, bu zalim rejimin baskı ve zulmüne maruz kalan İran'ın diğer bölgelerine güç ve moral verdi. İran halkı, siyasi olarak bilinçli ve kendini örgütleyebiliyor. Hükümet protestoları kan, baskı ve gaddarlıkla kontrol etmeye çalışıyor”
'JÎNA ARTIK ENTERNASYONAL BİR İSİM'
Jîna’nın toplumun bütün kesimlerinde gizli vicdanları ve özgürlük arzularını uyandırdığını sözlerine ekleyen Zencîrî, “Jîna Kürt’tü ama artık enternasyonal bir isim. Jîna'nın öldürülmesi, insanların bu sisteme karşı öfkesini açığa vurmasına neden oldu. Halklar ve toplum arasında ihtiyaç duyulan dayanışma ve birlik, gündeme daha fazla getirilmelidir. İnsanlar özgürlüğün bedelini ödemeye hazır” dedi.