İşçi avukatlık: Hakikat mi rivayet mi?

Avukatlıkta yaşanan yoksullaşma ve işçileşme görmezden gelinemeyecek ya da konuşulması yasaklanarak görünmez kılınamayacak kadar hakikattir.

Google Haberlere Abone ol

Ata Yazıcıoğlu*

“Tebeddül-i esma ile hakaik-i eşya tebeddül etmez.” Mealen; eşyanın ismi değişse de mahiyeti (hakikat) değişmez.

Mecellenin bu kuralını hatırlamamızın nedeni kuruluş çalışmalarındaki resmi adıyla Ankara 2 No’lu Barosu isimli sosyal medya hesabından yapılan bir paylaşım. Paylaşımda, kendi ifadeleriyle “Yeni Baro”da, “işçi avukat” ve “patron avukat” söyleminin yasaklanacağı, sadece “birlikte çalışılan avukat” ve “yardımcı avukat” söyleminin kullanılacağı ifade ediliyor.

Bir sorunu konuşulmasını yasaklayarak çözmeyi ummak alışılmadık ve dâhiyane bir fikir!

Ama haksızlık etmeyelim. “İşçi avukat” tartışması avukatlar arasında her bahis konusu olduğunda yasaklamanın değilse bile yok saymanın ya da görmezden gelmenin başat bir eğilim olmadığını kim söyleyebilir?

Peki, “yardımcı avukat” yerine “işçi avukat” ifadesini kullanırsak hakikati tahrif mi etmiş oluruz? “Avukat” ve “işçi” sözcüklerinin birlikte ve bir arada kullanılması oksimoron mudur; birbiriyle çelişen zıt sözcükler midir?

Soruyu yanıtlamadan önce avukatlık mesleğinin zaman içindeki dönüşümüne kısaca bakmamız gerekiyor.

AVUKATLIK UZUN ZAMANDIR 'BİLDİĞİMİZ AVUKATLIK' DEĞİLDİR

Avukatın kendi bürosunda çalıştığı ve mesleğin doğasında var olduğu kabul edilen bağımsızlığın ve özgürlüğün karine olduğu serbest avukatlık modelini “bildiğimiz avukatlık” olarak tanımlayabiliriz. Hal böyle olunca akademik bir çalışmaya ya da istatistiğe ihtiyaç duymadan süreci gözlemleyerek dahi avukatlıktaki çalışma biçiminin zaman içinde değiştiğini söyleyebiliriz.

Çok uzağa gitmeye gerek yok. Çeyrek asır önce mesleğe başlayan avukatların neredeyse hiç birisi ruhsatını aldığında bir başka avukatın yanında çalışmaya ihtiyaç duymamıştı. Tek başlarına ya da büro masraflarını ortak karşılayarak avukatlık yapmaya başladılar.

Avukatlıkta da zaman içinde yaşanan yoksullaşma ve büyük hukuk bürolarının rekabeti nedeniyle kimi meslektaşlarımız bürosunu kapatmak zorunda kalmış olabilir. Ama ruhsatını yeni alan meslektaşlarımızın çok büyük bölümü için serbest avukatlık artık bir seçenek olmaktan çıkmıştır.

Ama yalnızca ampirik verilerle yetinemeyiz. Avukatlık mesleğinde yaşanan dönüşüme dair bir tartışma söz konusu olduğunda sosyal devletin yerini alan neoliberal politikaların hukukta yarattığı neoliberal değişime ve avukatlık mesleği üzerindeki dönüştürücü etkilerine de bakmamız gerekir.

AVUKATLIK MESLEĞİNİN ÖZÜ EŞİTSİZ OLARAK DÖNÜŞMEKTEDİR

Neoliberalizm sosyal devletin ve kamunun geri çekilmesidir.

Sağlık ve eğitim başta olmak üzere kamusal hizmetlerin sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda özel sektöre açılması ve serbestleştirme/özelleştirmedir. İş ve sosyal güvenlik hukuku, idare hukuku gibi sosyal devlet döneminde nispeten emekçiler ve kamu lehine gelişen hukuk dallarının “liberal” sözleşme hukuku karşısında geri düşmesi, kamu personelinin sözleşmeli istihdamı ile birlikte idare hukukunda da sözleşme özgürlüğünün öne geçmesi, özel hukuk alanının kamu hukuku karşısında genişlemesi ve güçlenmesidir.

Benzer bir süreç yargıda da yaşanmaktadır. Kamuya ait işletmelerin önce zarar ettirilip ardından özelleştirilmesi örneklerinde olduğu üzere, yargı da önce işlemez hale getirilip, “yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı” anayasa hükmüne rağmen adım adım “özelleştirilmekte”, “yargı dışı alternatif çözüm yolları” güçlenmekte ve avukatlık tekelinin alanı daraltılmaktadır.

Bu değişim avukatlık hizmetin üretildiği “sanayi tipi” büyük hukuk bürolarının ortaya çıkmasının da yolunu açmıştır. Kendi bürosunu açamayan ya da kapatmak zorunda kalan avukatlar emek güçlerini bir ücret karşılığında doğrudan müvekkile değil, bir hukuk bürosuna satmak zorunda kalmaya başladılar.

Sonuç olarak, “bildiğimiz avukatlık” modeli olan serbest avukatlık meslekteki başat çalışma biçimi olmaktan çıktı. Yerini, tüm gün fabrikada yalnızca bir vidayı sıkar gibi tüm gün yalnızca icra takibi hazırlamak ya da hacze çıkmak, yalnızca sözleşme hazırlamak ya da duruşmaya girmek gibi “üretimin” bir nevi otomasyona bağlandığı “bacasız fabrika” denebilecek büyük hukuk bürolarında ücret karşılığında yapılan ve artı değer üreten avukatlık almaya başladı.

Avukatın emeği niteliksel olarak değişime uğrarken avukatlık mesleğinin özü de eşitsiz olarak dönüştü.

'İŞÇİ AVUKAT'IN HAKLARINI SAVUNMAK SAVUNMANIN BAĞIMSIZLIĞINI SAVUNMAKTIR

Mesele yaşanan bu dönüşüme bir isim koymak değildir. Görmezden gelmek kadar sorunu yalnızca isimlendirmeye indirgemek de bir o kadar kolaycı ve hatalı yaklaşım olurdu. Hakikate gözünü kapamadığı sürece dileyen “bağlı avukat”, “yardımcı avukat” ya da “işçi avukat” ifadesini kullanabilir. Zarfa değil mazrufa bakmamız gerekiyor.

Mazrufa baktığımızda görünen ise, ağacı içten kemiren kurt misali, avukatlık, savunma, barolar ve hukuk devleti adına olumsuz/yıkıcı sonuçları olacak devasa bir sorunun önümüzde durduğudur. Aktif bir fay hattının üstündeyiz!

Bir hukuk bürosunda ya da bir tüzel kişi bünyesinde ücretli olarak çalışan avukatın çalışma koşulları, Avukatlık Kanunu’nda buna dair bir düzenleme olmadığı için, İş Kanunu’na tabidir. İş Kanunu uyarınca ise işçi işverenin talimatlarına uymakla yükümlüdür. Bu nedenledir ki, avukatın yalnızca ve öncelikle İş Kanunu’na tabi olarak çalışması dahi mesleğin doğasında var olan avukatın bağımsızlığının ve özgürlüğünün ağır ihlalidir.

Baro yargıda savunma kurumunun örgütüdür. Savunmanın bağımsızlığını ve dokunulmazlığını, mesleğin saygınlığını, avukatlar arasındaki dürüstlüğü ve güveni, hukuk devletini savunmakla yükümlüdür.

Ama avukatın bağımsızlığı ve özgürlüğü yalnızca dışsal değil, mesleğin özünün eşitsiz olarak dönüşmesinden kaynaklanan “tehdit ve saldırılar”la da karşı karşıyadır.

Hal böyle olduğunda, avukatın telif ve davayı ret haklarının güvence altına alınması, meslek sırrının korunması, çalışma sürelerinin ve koşullarının mesleğin gereklilikleri ve niteliği göz önüne alınarak düzenlenmesi, ihbar önellerinin ve iş akdi feshi şartlarının Avukatlık Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler gözetilerek belirlenmesi, insan onuruna yaraşır yaşam sürmesi için gerekli olan asgari ücret ile çalışmasının sağlanması ve tüm bunların “avukatlık tip hizmet sözleşmesi” ile yasal bir güvenceye kavuşturulması için mücadele edilmesi ertelenemez bir görev olarak baroların önünde durduğu tartışmasızdır.

Keza bu kapsamda olmak üzere barolar genç avukatları desteklemek için fon oluşturmak, büro açabilmeleri için uygun kredi olanakları sağlamak, büro açamayanlar için ortak büro mekânları kurmak, ruhsat harcı ve belli bir kıdeme kadar baro aidatı almamak, yeni iş olanakları sağlayacak girişimlerde bulunmak, akademik yeterliği olmayan hukuk fakültelerinin kapatılması ve yenilerinin açılmaması için mücadele etmek, avukatlıkta tekelleşmeyi önleyici tedbirleri hayata geçirmek gibi önerileri, yasak savmak değil sahici ve yakıcı bir sorun olarak gündemine almak zorundadır.

Avukatlıkta da yaşanan yoksullaşma ve işçileşme görmezden gelinemeyecek ya da konuşulması yasaklanarak görünmez kılınamayacak kadar hakikattir.

Bu yüzdendir ki, “işçi avukatın” bağımsızlığını ve özlük haklarını savunmak, avukatlığı ve savunmayı savunmaktır.

*Avukat, Çağdaş Avukatlar Grubu, İstanbul Barosu Başkan Adayı