YAZARLAR

İşçi oyunları, olimpiyatları geride bırakınca: Spartakiad

Bugün 1920’lerin devrimci rüzgarını hissetmeyi ummak elbette gerçek dışı olacaktır. Buna karşın Spartakiad gibi örnekleri incelemek, Podvoyski gibilerin yazdıklarını okumak, düşünce dünyamızdaki hantallıktan kurtulmamıza vesile olabilir. ‘Olağan’ gördüğümüz, üzerine kafa yormaya gerek duymadığımız, toplumsal yaşamımızın kurumsal parçalarını farklı şekillerde okumak, nasıl bir çağda yaşadığımızı anlamlandırmamızı sağlayabilir.

Biz üçüncü kişiler için Olimpiyatlar her şeyden önce bir yaz uğraşıdır. Öğle sıcağında ailenle birlikte kısır yerken ekrana yansıyan bir ‘eğlencedir’. Bu ekranda hiç bilmediğin sporların detaylarını öğrenerek şaşırırsın, rengarenk bayrakların birbirleriyle yarışmasıyla heyecanlanırsın, sporcuların kişisel hikayelerinden çarpıcı noktaları aktaran sunucuya dikkat kesilirsin… İcracısı ya da teorisyeni değilsek hayatımızda kapladığı yer bundan pek fazlası değildir. Dolayısıyla anlamı, tarihi ya da alternatifleri pek sık kafamızı kurcalamaz.

Bu yıl Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen 2024 Yaz Olimpiyatları ‘fazlasını’ düşünmemiz için elinden geleni yapıyor. Nitekim köklü bir spor geleneğine sahip, Olimpiyatlara neredeyse her branşta katılan bir ülke, Rusya (ve Belarus) ‘Ukrayna’daki savaş’ gerekçesiyle katılamıyor(1). Hayatında spor haricinde başka pek bir şey olmayan, savaşa dair siyasi tutumları ise meçhul atletlerin sırf ceplerindeki pasaport nedeniyle kendilerini gerçekleştirecekleri ‘uluslararası’ bir müsabakaya katılamaması, ABD öncülüğünde devam eden akıl tutulmasının uzun süredir aşina olduğumuz bir başka örneği. Rusya örneğiyle kıyaslanamayacak bir ölçekte savaşı, katliamı ve işgali Filistin topraklarında sürdüren İsrail’den gelen atletlerin Paris Olimpiyatlarına katılımı ise Olimpiyatların baştan aşağı ikiyüzlü ve belirli siyasi güçlerin çıkarlarına boyun eğerek düzenlendiğini bir kez daha kanıtlamaktan başka bir şey ifade etmiyor.(2)

Her ne kadar bu yıl meselenin absürtlüğü en berrak haliyle karşımıza çıksa da Olimpiyatlar, ilk kez tartışmaların gölgesinde düzenlenmiyor. Teker teker geçmiş tartışmaları hatırlamak yerinde olabilir. Ancak tartışmaları aşıp, sporu yeniden yorumlayarak yaratılan bir alternatife, Olimpiyatları geride bırakan ‘Kızıl Olimpiyatlara’ kulak vermek şüphesiz daha ufuk açıcı olacaktır…

İŞÇİ SINIFINA BİR SAVAŞ ENSTRÜMANI: SPORTİNTERN

Daha önce 1930'ların başında İspanya'da, Berlin Olimpiyatları'na alternatif bir organizasyon olarak planlanan ve İspanya İç Savaşı'nın başlamasıyla iptal edilen Barselona’daki 'Antifaşist' Halk Olimpiyatlarından söz etmiştik...(3) Bugünkü yolculuğumuz Antifaşist Halk Olimpiyatları’nın da ilham aldığı ‘köklere’ doğru olacak.

Hikayemiz bizi Ekim Devrimi’ne götürüyor. Dünya tarihindeki en büyük kırılma anlarından biri olan 1917 Ekim Devrimi ile birlikte sadece yeni bir ekonomik sistem değil, aynı zamanda yeni toplum inşası başlar. Sanattan mimariye uzanan bu değişim rüzgarı sporda da farklı bir hava yaratır. Nitekim geçtiğimiz haftalarda sanat ve sporun avangart bir birleşimi olarak değerlendirebileceğimiz ressam Aleksandr Deyneka’nın eserlerinden bahsederken aynı yankıyı konuşmuştuk.(4) Bugünkü yolculuğumuza da eşlik edecek bir isim var: Nikolay Podvoyski (1880-1948).

Nikolay Podvoyski

Hayatını devrimci mücadele içerisinde geçiren emektar Bolşevik Podvoyski, Ekim Devrimi’nden hemen önce Bolşeviklerin askeri şefidir. Devrimden sonra patlak veren İç Savaş’ta karşı devrimcilere karşı girişilen mücadelede önceleri kritik görevler alsa da yavaş yavaş farklı alanlarda isminden söz ettirmeye başlar. 1920 yılına geldiğimizde Podvoyski, çiçeği burnunda Sovyet yönetiminin Fiziksel Kültür Yüksek Şurası’nın başına getirilir.

Ertesi yıl Moskova’da düzenlenen Komünist Enternasyonal’in 3. Dünya Kongresi’nde (Komintern) Podvoyski, kongrenin ruhuna paralel bir öneride bulunur: Kızıl Spor Enternasyonali (Sportintern). Ona göre Sportintern’in amacı ‘sporu ve jimnastiği devrimci sınıf mücadelesinde bir silaha çevirmek, işçilerin ve köylülerin dikkatini, kendi mücadelelerindeki en önemli silah, metot ve enstrümanlardan biri olan spor ve jimnastikte yoğunlaştırmaktır’.

Sportintern, proletarya enternasyonalizminin sportif anlamda da gerçekleştirmeyi arzuluyordu. Devrimin yaratmak istediği ‘yeni insan’ ve dünyaya ulusal sınırların ötesinde bakabilen enternasyonalizmle uyumlu bir arzuydu bu. Tüm dünyadan komünist partilerin, sendikaların katılımıyla yapılacak organizasyonlarla Sportintern arzusunu fiziksel bir şekle bürüyecek olsa da, teknik olarak bir ‘ilk’ sayılmaz. Savaşla birlikte fiyaskoyla sonuçlanan İkinci Enternasyonal’in de benzeri bir fikri yeşerttiğini biliyoruz. Savaşın ardından Komintern dışında kalan ‘sosyal demokrat’ enternasyonalin de benzer bir çalışmasına rastlıyoruz: Sosyalist İşçilerin Spor Enternasyonali (SİSE). Sportintern, her ne kadar SİSE’nin düzenleyeceği 1925 İşçi Oyunları’na kendi delegasyonlarıyla katılmak istese de bu talebi reddedilir.

OLİMPİYATLARI GEÇEN ORGANİZASYON

Bu sayede Sportintern’in öncülüğündeki ilk büyük çaplı spor turnuvası 1928’de Spartakiad adıyla Moskova’da düzenlenir. Öncesinde Sportintern aktif üye sayısını sadece 2 milyonun üzerine çıkartmıştır. Bununla birlikte Almanya, Çekoslovakya, Fransa, Norveç, İtalya, Finlandiya, İsviçre, ABD, Estonya, Bulgaristan, Arjantin ve Uruguay’dan da delegasyonları içine katar. Daha sonraki yıllarda İsveç, Yunanistan, İngiltere, Hollanda, Avusturya gibi delegasyonlar da eklenecektir.

Toplam 7 bin 125 atletin katıldığı etkinlikte 21 farklı spor dalında yarışlar düzenlenir. Bu rakamların o gün için ne anlama geldiğini daha iyi anlayabilmek adına Spartakiad 1928 ile aynı anda düzenlenen Amsterdam’daki 9. Olimpiyat Oyunlarını ele alabiliriz. Amsterdam’daki oyunlara 17 branşta 3 bin atlet katılır. Bu da Spartakiad’ların büyüklüğünü anlamayı kolaylaştırabilir. Dolayısıyla 1928 Spartakiad’larında pek çok rekorun kırılması da tesadüf sayılmaz.

Moskova’da düzenlenen 1928 Spartakiad’ının ardından aynı yıl Norveç’in başkenti Oslo’da Kış Spartakiad’ı düzenlenir. Bir sonraki Spartakiad Berlin’de 1931’de düzenlenecektir. Tarihler 1937’yi gösterdiğinde ise, ‘faşizme karşı birleşik cephe’ politikasının da etkisiyle Belçika’nın Antwerp kentinde İşçi Oyunları daha geniş bir örgütleyici yelpazesi altında düzenlenir.

Moskova Spartakiad’ına bir de sanatsal bir parantez açmak gerekiyor. Bu dönemde Spartakiad’lar için yapılan tasarımlar bize aynı devrimci ruhu farklı bir biçimle gösteriyor. Sovyet konstrüktivizminin önemli isimlerinden sanatçı Gustav Klucis’in(5) (1895-1938) çeşitli spor branşları için yaptığı tasarımların her biri, devrimin toplumsal, sanatsal yankısını yenilikçi bir şekilde dile getiriyor.

ALTERNATİFİ HATIRLAMAK

İkinci Dünya Savaşı sürecinde benzeri spor örgütlenmelerine rastlamak mümkün değil. Spartakiad’lar da savaşla birlikte tarihe karışır. Hem savaşın ardından Sovyetler Birliği, artık dünya sahnesinde gücünü kanıtlamış, yeni dönemin şekillenmesinde masaya oturan bir aktör haline gelmiştir. Dolayısıyla daha önceden ‘burjuvazinin alanı’ olarak görülen, üstelik orada ‘istenmediklerini’ de bildikleri Olimpiyatlara, sancılı da katılım sağlarlar. Yeni dünya, yeni düzen…

Ancak biz Spartakiad’lara geri dönelim. Meseleye üstünkörü yaklaşanlar Spartakiad’ların ‘çaresizlikten türeyen bir reddiyeden ibaret olduğu’ düşünülebilir. Oysa bundan daha fazlasını görmek için iki şeye ihtiyacımız var: Spartakiad’lara tutacağımız kaba bir mercek ve günümüz ile yapacağımız kıyas.

Spartakiad’ı çaresizlikle özdeşleştirmek en başta onun ideolojik arka planını reddetmektir. Peki bu ideolojik arka planda ne görüyoruz? Öncelikle ‘ulusal rekabetin’ mümkün olduğunca yalıtıldığı bir form belirleme çabası görüyoruz. Unutmamalı ki ön yüzünde ‘çeşitliliği’ vurgulayan o renkli bayrakların bir de şovenist ve rekabetçi arka yüzleri var. Bu yüzden tüm atletlerin proletarya enternasyonalizmi bayrağı, yani kızıl bayrak altında yarışıyor oluşu şüphesiz meselenin en can alıcı noktasıdır.

Şüphesiz bir de ‘burjuva rekabetçiliğe’ dayanan spor teorisi kısmı var ki Spartakiad’ların varlığı bile başlı başına buna bir yanıt niteliğinde. Özellikle günümüzde sporcuların tehlikeli derecede ‘profesyonelleştiği’ hatta ‘makineleştiği’ bir dünyadan Spartakiad’lara baktığımızda, oldukça büyük bir farkı gözlemleyebiliyoruz. Evet, belki yine bir ‘yarış’ var ancak bu yarış ‘ne pahasına olursa olsun’ ya da ‘toplumun geri kalan her alanından soyutlanmış’ bir yarış değil. İleride bu ne kadar aşılmıştır tartışılır, ancak emekçinin, hayatın akışı içerisinde özne olarak müsabakaların içinde oluşu, bugün ciddi anlamda düşünülmesi gereken bir eksikliğe işaret ediyor. Bu kapsam bile başlı başına değerli.

Sovyetlerin ve daha sonra diğer sosyalist ülkelerin spora daha farklı bir yaklaşımı olduğunu biliyoruz. Bunun belki de en büyük kanıtı, söz konusu ülkelerde sosyalist düzenin yıkılmasından on yıllar sonra dahi bugün hâlâ sportif geleneklerini sürdürüyor oluşları.

ALTERTAFİ UNUTMAK

Peki bize bugün ne ifade edebilir? Korkunç bir ikiyüzlülükle düzenlenen bir başka uluslararası spor müsabakası izleyeceğiz. Neden bunun bir ikiyüzlülük olduğunu, kararların nasıl ABD’nin gölgesinde alındığını uzun uzun konuşabiliriz. Konuşmak da gerekir. Ancak bir noktada şunu da düşünmeliyiz: Belki sorunlardan bir tanesi de yaşananlara şaşırmamamızdır? Belki de sorun hâlâ eski dünyanın eski düzeni referans alarak anlatımızı ve düşüncelerimizi şekillendiriyor oluşumuzdur? Belki de sorun toplumsal hayatta farklı alternatifleri hayal dahi edemiyor oluşumuzdur?

Bugün 1920’lerin devrimci rüzgarını hissetmeyi ummak elbette gerçek dışı olacaktır. Buna karşın Spartakiad gibi örnekleri incelemek, Podvoyski gibilerin yazdıklarını okumak, düşünce dünyamızdaki hantallıktan kurtulmamıza vesile olabilir. ‘Olağan’ gördüğümüz, üzerine kafa yormaya gerek duymadığımız, toplumsal yaşamımızın kurumsal parçalarını farklı şekillerde okumak, nasıl bir çağda yaşadığımızı anlamlandırmamızı sağlayabilir.

Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler:

1- https://johnriddell.com/2021/10/09/the-red-sports-international-1921-1937/#_edn1 

2- Sport or political organization? Structures and characteristics of the Red Sport International, 1921-1937, André Gounot, University of Strasbourg

3- https://spec.tass.ru/stadium-dynamo95/vsesoyuznaya-spartakiada/ 

4- https://haber.sol.org.tr/haber/sportintern-turkiye-spor-hareketi-ve-tkp-309932 

5- Ek olarak ‘Sporun Alternatif Tarihi Rutin, Ritüel, Reddiye, İsmail Sarp Aykurt, Doruk Yayınları’nı da belirtebiliriz. Kitap yazıyı hazırlarken elimde olmadığı için okuma fırsatım olmadı ancak konu hakkında detaylı bilgiler içerdiği şüphesiz.


(1) https://www.gazeteduvar.com.tr/rus-sporcular-olimpiyat-acilisina-katilamayacak-haber-1677858 
(2) https://www.gazeteduvar.com.tr/fransadan-israilin-olimpiyat-takimina-24-saat-koruma-haber-1707574 
(3) https://www.gazeteduvar.com.tr/antifasist-olimpiyatlar-85-yasinda-haber-1529399 
(4) https://www.gazeteduvar.com.tr/savas-insan-vucudu-ve-isci-sinifinin-tuvali-makale-1706268 
(5) https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2018/06/01/bolsevikler-futurizmi-neden-sevdi 


Kavel Alpaslan Kimdir?

1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.