İşçi ve emek şiirleri
Hayatın içinde, hatta bizzat hayatın kendisi olanın şiirde de olması kaçınılmaz. Bu düşünceden hareketle işçi ve emekle ilgili konuların, temaların, izleklerin modern Türkçe şiirdeki yerine, önemine dikkat çekmek üzere kısa bir tur tasarladık.
İktidar sermaye sahiplerindeyse gündemin ilk sırasında işçilerin, emekçilerin olması kaçınılmaz. Nitekim işçiler, emekçiler son günlerde de olduğu gibi bir bakmışsınız göz göre göre gerçekleşmiş iş cinayetlerine tepki göstermek için, bir bakmışsınız ekonomik ve özlük haklarını elde etmek ya da korumak için, bir bakmışsınız siyasal, sosyal sınırlamalara, kısıtlamalara, dayatmalara karşı çıkmak için direnişteler, eylemdeler; seslerini duyurmak, kamuoyu oluşturmak, sorunlarını çözmek istiyorlar.
Öte yandan, biliyoruz ki hayatımızda maddi ya da manevi emeksiz üretim söz konusu değil. Kısaca söyleyelim, hayat emektir. Emeğin öznelerinin de her biçimde hayatın içinde olduklarını söylemek aslında, bilineni yinelemek olacaktır.
Hayatın içinde, hatta bizzat hayatın kendisi olanın şiirde de olması kaçınılmaz. Bu düşünceden hareketle işçi ve emekle ilgili konuların, temaların, izleklerin modern Türkçe şiirdeki yerine, önemine dikkat çekmek üzere kısa bir tur tasarladık. Kısa alıntılarla değineceğimiz şairleri de, şiirleri de seçmek hem çok zor hem kolay oldu.
Genel olarak baktığımızda, modern Türkçe şiirin duyarlılığının, farkındalığının, toplumsal sorunlar, sınıfsal kesimlerle ilgili düşünsel, duygusal tavrının son derece açık olduğunu söyleyebiliriz. Buna, dünyaya, hayata geniş bir pespektiften baktığını, bireysel ve toplumsal çelişkileri, çatışkıları algılamakta, gerçekliği kavramakta bir hayli bilinçli olduğunu da ekleyelim.
Modern Türkçe şiir geçmişten günümüze insana, doğaya ve evrensel değerlere saygısıyla dikkat çeker. İyilikten, umuttan, güzellikten yana tavır olarak da, tutum olarak da başı dik, alnı açık bir birikimi vardır. Bu açıdan bilinç düzeyi de evrensel niteliktedir diyebiliriz. Kısaca söylersek modern Türkçe şiir zamanının gerisinde kalmamış oluşuyla, benimsediği etik ve estetik değerlerle toplumun dönüşmesinde oynadığı rolle, yeni duyarlılıkların, farkındalıkların gelişmesinde aldığı tavır ve tutumla, arkaya yaslanmak, geçmişte takılmak yerine öne doğru hamlesiyle de önemlidir. Tüm bu özellikler, aslında “seçme” için zorlu bir engel oluşturmakta. Çünkü seçim çoğu azaltmaktır, elemektir. Kıyas yaparak çoğu azaltmaksa bir hayli zor…
Modern Türkçe şiirde başka birçok konuda, örneğin aşktan, kavgadan, direnişten olduğu gibi işçiden, emekten, hak arayışından, mücadeleden söz edildiğinde de ilk akla gelen şairin Nâzım Hikmet olmaması mümkün mü?
İşçi sınıfının şairi olmayı, burjuvaziye karşı mücadelede en ön safta sıra neferi sıfatıyla yer almayı benimsemiş, ömrünü buna adamış ve böyle geçirmiş, bu bağlamda da örnek bir şairdir Nâzım Hikmet…
Şairin işçiler hakkında, emek konusunda, toplumsal direnişi, sınıf çatışmasını, hak ve özgürlük mücadelesini dile getirdiği birçok şiiri bulunur. Öyle ki onun hemen hemen her yapıtı, şiiri, hatta her dizesi döner dolaşır sözünü işçiye, emeğe, mücadeye, direnişe, hak arayışına getirir. Ünlü “Türkiye İşçi Sınıfına Selam” şiiri de onlardan biridir… Şiiri birkaç dizeyle hatırlayalım:
Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.
Türkiye işçi sınıfına selâm!
Nâzım Hikmet’in 1962 tarihli şiirinde selamladığı işçi sınıfının emekçileri, Ahmed Arif’in “Yalnız Değiliz” başlıklı şiirinde karşımıza Çukurova’da tarım işçisi, İstanbul Cibali’de tütün fabrikasında, tütün işçisi olarak çıkar:
İlk nefesi Hızır gibi yetişir
Cibalide sarılan cıgaranın…
Tütün isçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit
Pırıl pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardına
Vatanımın bir umudu.
Ahmed Arif’te de, Nâzım Hikmet’te olduğu gibi başka bir dünyaya özlemini gerçeğe dönüştürecek, yaratacak, yaşanır bir hayatı geliştirecek toplumsal özne işçiler, emekçiler, köylüler, yoksullardır. Şiirde de ağırlıklı olarak dile getirildiği gibi…
Toplumsal sorunlara duyarlı olup da Nâzım Hikmet’in poetikasına mesafeli biçimde şiir yazmak hem eski hem yeni kuşak şairler için hayli zor olmuştur. Kırklı yıllarda Nâzım Hikmet bilindiği gibi Türkiye’dedir, ama “içeride”dir. O yıllarda, yeni bir şiir yaratan Garip şairlerinin konularında, temalarında, izleklerinde halktan kişiler olarak işçilerin, emekçilerin, yoksulların yanı sıra emek de yer alır. Okuyacağımız dizeler Orhan Veli’nin “Yüz Karası Değil Kömür Karası” başlıklı şiirinden:
Paydos saatlerinde yollara dökülen,
Soluk benizli insanlarıyla.
Siyah akar Zonguldak’ın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası
Garip şairi olarak başlayıp sonradan yoluna kendi öznel ve özgün poetikasıyla devam eden Oktay Rifat’tan da bir örnek sunalım. Örneğimiz “Harç Çeken İşçiler” başlıklı şiirden:
Harcını çekiyorlardı yapının,
kara bir don, belden yukarısı çıplak.
Yıldızlarını çekiyorlardı evin omuzlarında,
pencereden görünecek dallarını, komşunun yarısını,
ağaçların arasında kaybolan yolunu,
durulacak yerlerini çekiyorlardı, bütün o noktaları,
Nâzım Hikmet’in yapıtlarında şiirin diliyle yaşamlarına ve sorunlarına odaklandığı kent ve kır yoksulları, yani işçiler ve köylüler, şairin dünya görüşünün ana karakteri olarak ön plandadır. Onun gibi dönemin koşulları ve olanakları ölçüsünde sosyalizm yanlısı “kırk toplumcu kuşağı” olarak bilinen şairlerin şiirinde de işçiler ve emek, geniş bir yer tutar. Okuyacağımız dizeler Enver Gökçe’den, onun “Dost” adlı şiirinden:
Adana'nın pamuğu dokumada;
Diyarbakır, Afyon, Kütahya fabrikada.
Ümit işkencede mahzun,
Emek işkencede mahzun,
Tenim, ayaklarım üryan,
Ekmek işkencede mahzun
Ve Divrik’in demiri arabada
İşçi-köylü ve işçi birarada.
Söyle türküler yadigârı kardeş,
Söyle ağrılar yadigârı kardeş,
Neden alınterleri,
Nimetler, haklar haram oldu sana
İşçiler, işçi sınıfı, emek, emekçiler modern Türkçe şiirde yalnızca toplumcu gerçekçilik anlayışını benimsemiş şairlerin yapıtlarına girmez.
Toplumdan kopuk, gerçekçilikten uzak, dünyaya ilgisiz, sorumluluk almaktan kaçmakla suçlanan İkinci Yeni şairleri gibi, örneğin hiçbir şiir anlayışıyla yakınlığı olmayan Fazıl Hüsnü Dağlarca da konu, tema, izlek olarak işçi ve emek sorununa değinen şiirler yazmıştır.
İkinci Yeni’nin “uç beyi” olarak tanınan ve şiiri başlı başına bir arayışa dönüştürmesiyle bilinen, anlamda anlam yaratmak konusundaki deneyselciliğiyle öne çıkan İlhan Berk’ten bir örnek okuyalım. “Bu Şiir Kömür Kokar” başlıklı şiirden:
ya kuyulara iniyorlar
ya kuyulardan çıkıyorlardı
kazmaları kürekleri lambalarıyla
ya insanlar gibi toprağın üstünde
ya köstebekler gibi toprağın altındaydılar
Dağlarca’nın da şiirlerinde işçilere, emeğe, emekçilere yer verdiğinden söz etmiştik. Alıntıladığımız dizeler şairin “Taş Kesilen İşçi” başlıklı şiirinden:
Taş kesilmişti açlığından işçinin biri
Evine doğru yürürken
Sağ elinde aylığı vardı çil çil
Sol elinde anası, karısı, dört çocuk
Gelen geçen:
İşverene yanıt dediler.
İlhan Berk gibi İkinci Yeni şairlerinden Edip Cansever’in şiirlerinde de işçiler, emek, emekçiler son derece canlı ve yeniliğini kaybetmeyen imgelerle yer alır.
Küçüksu çayırını şantiye yapmışlar
İşçiler beton döküyor,
demir eğiyor, zift kaynatıyor
Vakit öğleyi geçti çoktan,
yemeklerini yemiş olmalılar
Coca-Cola’ya doğrayıp ekmeklerini
İşçilerimiz, yarını kuracak olan işçilerimiz
Ben görür müyüm bilmem,
ama kuracaklar mutlaka
Coşkuyla çakacaklar her çiviyi,
türkülerle dökecekler betonu
İkinci Yeni şairlerinden aktaracağımız bir başka örnek Turgut Uyar’dan…
“Ve kimsenin bölemediği şarkıyı
Güllerin, buğdayların ve acının şarkısını
Bir Haziran uygulayacak sesimize.
Sütçünün sesiyle birlikte
Şoförün sesiyle birlikte
Erkenci işçilerin sesiyle birlikte
Sabaha başlamış sarhoşların sesiyle birlikte
Yaman sarhoşların sesiyle birlikte
Ve yeni uyanmışların ve yeni doğmuşların
ve herkesin ve herkesin
Sesleriyle birlikte
Bir Haziran uygulayacak
Kimse bölemeyecek ve kalbimiz
Hızla gelişecek…”
Toplumcu gerçekçi şiir anlayışının altmışlı yıllardan sonra önemli bir temsilcisi olan Hasan Hüseyin’in (Korkmazgil) ilk kitabı adını, işçi sınıfı mücadelesinin önünü açan büyük bir eylemden almıştır. “Kavel”, hem toplu sözleşme ve grev hakkı talep eden işçi direnişinin hem de bu eylemin gerçekleştiği iş yerinin adıdır… Kavel direnişi Hasan Hüseyin’in ilk kitabının hem konusunu hem de adını oluşturur. Okuyacağımız bölüm “Kavel” başlıklı şiirden:
Ve soluğum tükenmedikçe bu doyumsuz dünyada,
Güneşe karışmadıkça etim
Kavel Grevcilerinin türküsünü söyleyeceğim.
Ve izin verirlerse Kavel Grevcileri,
İzin verirlerse İstinyeli emekçi kardeşlerim,
İzin verirlerse Kavel Grevcileri,
Ve ben kendimi tutabilirsem eğer sesimi tutabilirsem
O çoban ateşinin yandığı yerde Kavel'de,
Eleştiriyi, mizahı, humoru, ironiyi bilcümle iktidarın çanına ok tıkayacak dil ve imge gücünü işçiden, emekten, emekçiden, işçi sınıfından yana seferber eden söz ebesi Can Yücel, modern Türkçe şiirde birçok anlamda ayrıksı bir örnektir. Açık ve tartışmasız biçimde politik bir şairdir. Onun için yürüyüşlerin, direnişlerin, mitinglerin şairi de diyebiliriz. O şiir yazmaz, şiiri söyler; hem de tüm politikliğiyle birlikte slogan gibi dalgalanarak değil, yanardağ gibi patlayarak söyler. Öyle söyler ki imgeler, sesler, kelimeler, dizeler coşkuyla bütünleşen kalabalık bir protesto eylemine dönüşür. Alıntılayacağımız dizeler “İşçi Marşı” başlıklı şiirinden:
Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
Tekliyor işte çağın çarkına okuyan çark
Ve durdu muydu bir gün bu kör, avara kasnak
Bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak
Sen de o dünyadansın sınıfın bil safa gel
Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
İşçi ve emek sorununun konu, tema, izlek olarak modern Türkçe şiirde yer bulmasında temelde iki yaklaşım tarzının öne çıktığını söyleyebiliriz. Biri sınıf mücadelesi, sınıf çatışması, sermaye emek çelişkisini temel alan yaklaşımsa diğeri de hümanizm odaklı bakış açısıdır. Bu iki yaklaşım tarzının geçmişten günümüze modern Türkçe şiirde işçi ve emek ekseninde ortak bir duyarlılık, farkındalık oluşturduğu, duygu ve düşünce geliştirdiğini söylemek mümkün diye düşünüyoruz…