İşçilerle seçim çalışması: Ampul kapandı, subliminal mesaj verildi!
Yeşil Sol Parti İstanbul adayı İskender Bayhan’ın seçim çalışmasında işçi ziyaretleri ile geçen bir gün…
Ekinsu Devrim Danış
Emek Partisi’nin Yeşil Sol Parti listelerinden adayı İskender Bayhan’ın seçim çalışmasındaki bir gününde yaşananları izliyoruz. Sabah Beylikdüzü metrobüs durağında bildiri dağıtımı ile başlıyor gün. Bayhan, İstanbul 3. Bölgede 2. sıradan aday. Sabahın ilk saatlerinde işe gitmek için yollara düşen işçilerin yoğun olarak kullandığı bir istikametteyiz. İşine, dersine ya da servisine yetişmeye çalışanlar acele ile geçip gidiyorlar. Aday tanıtım broşürleri ve “Tek adam düzenine son. Birlikte kazanacağız. Emekçiler kazanacak” başlıklı Emeğe Sesleniş bülteni uzatılanlar, acelesine kısa bir mola veriyor geçerken.
‘SİZE OY VERECEĞİMİ Mİ SANDINIZ’
Bir süre sonra seçim minibüsünden çalınan müzik geliyor kulağımıza: “Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel…” İstanbul emekçilerinden toplanan dayanışma kolilerini İskenderun’daki depremzedelere ulaştırmak için beraber yola çıktığımız minibüs bu... O sırada stant kalabalıklaşıyor. Yaşlı bir kadın yaklaşıp, “Ne var burada, ne bu kalabalık?” diye soruyor. Bayhan kendisini tanıtıyor ama broşürdeki renkleri gören teyze gülerek “Size oy vereceğimi mi sandınız? Benim oyum belli” diyor. Broşürü geri uzatırken, “Televizyondan okuyorum zaten onları, biliyorum” diyor. Benzer bir cümleyi daha sonra genç bir yapı malzeme işçisinden de duyuyoruz.
İkinci durağımız Beylikdüzü Yaşam Vadisi. Burada ev emekçisi kadınlar ile bir araya geliyoruz. Bayhan daha önceki günlerdeki çalışmalardan gözlemlediklerini anlatıyor: “Değişimlerin küçük yerlerden başladığına ikna olmakta zorlanıyor halkımız. Kendi etki alanını sınırlı görüyor. Oysa fabrikasında ya da mahallesinde ısrarlı bir günlük politika yürütülürse gelecek değişim.”
Çocuklarının beslenme çantalarını hazırlayıp okula gönderebilmiş olanlar yavaş yavaş toplanıyor. Kalabalığı gören iki kadın yan masadan soruyor: “Ne toplantısı bu?” Kadınlar CHP’li olduklarını, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu’na, parlamento seçimlerinde ise TİP’e oy vermeyi düşündüklerini ancak HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın “Yeşil Sola verilmeyen her oy iktidara gider” açıklamasının kafalarını karıştırdığını söylüyorlar: “TİP’e oy verdiğimizde sahiden de Cumhur İttifakı vekillerinin meclise girme ihtimali mi artıyor? Şüphelerimiz var ve çok umutsuz hissediyoruz. Millet İttifakı adaylarından da memnun değiliz”. İskender Bayhan ise belli bölgelerde böyle bir risk olduğunu, özellikle Millet İttifakı aday listesinin büyük oranda iktidarın eski ortakları olduğunu ve önümüzdeki restorasyon sürecinde parlamentodaki bileşimin de belirleyici olabileceğini söylüyor: “Nasıl ki tek adamı göndermek için bir oy Kılıçdaroğlu’na diyoruz, aynı şekilde parlamentodaki bileşim de çok kritik olacak. Aynı mecburiyet ile düşünüp uluslararası burjuvazi ve yerli tekellerin çıkarlarını savunanları değil; halkın çıkarını savunanları Yeşil Sol Parti listesinden parlamentoya sokalım.” Ve ekliyor: “3 ya da 5 vekil kaybettik diye de yandık, bittik gibi bir durum içerisinde olmayız.”
‘NASILSA BİR HESAPLARI VARDIR DEMEYİN’
Ev emekçisi kadınlar sadece bir seçim aritmetiği üzerinden tartışmıyor süreci. Konu dönüp dolaşıp pahalılığa geliyor. Çocuklarının beslenme çantalarını doldurmakta zorlandıklarını, bazen tost, pizza gibi kantindeki pahalı yiyecekleri canları çektiğinde bu fahiş fiyatları karşılayamadıklarını anlatıyorlar. Çocuklarının hem eğitim süreci hem de beslenme gibi sorunlarının yükünü üstlenen kadınlar, önümüzdeki seçimin ne kadar belirleyici olduğunu kendi yaşamlarındaki zorluklardan da tarif ediyorlar. Özellikle CHP’li kadınlar Millet İttifakı’nın mutabakat metninde kendi yaşamlarına değen maddeler olmadığını söylüyor. Emek ve Özgürlük İttifakı adayı Bayhan’ı dinlemek istemeleri de aslında bu seçeneksizliğin ve arayışın sonucu…
Kadınlar bir diğer şüphelerinin ise sandık güvenliği olduğunu söylüyorlar. Özellikle Anadolu’nun ücra köylerinde güvenliğin nasıl sağlanacağına dair tedirginler. Bayhan, seçim güvenliğini sağlamak için de yan yana ve birlikte süreci yönetmek gerektiğini ama meselenin teknik bir organizasyon ile sınırlı olmadığını söylüyor: “Nasılsa bir planları vardır diye düşünmeyin, sandıkların güvenliği tamamen size bağlı, seçimin sonuna kadar sandıkların başından ayrılmayacağız” diyor.
’NEDEN İŞÇİ GİBİ DÜŞÜNEYİM…’
Beylikdüzü’nden ayrılıyoruz ve Artı Yapı İnşaat çalışanı yapı malzeme işçileri ile görüşmek üzere yola çıkıyoruz. Burada 15’e yakın işçi çalışıyor ve maaşları asgari ücretin üstünde. Görüştüğümüz işçiler ağırlıklı olarak AKP’li. “Bu zamana kadar AKP’ye oy verdik ama sizi de dinlemek istiyoruz” diyorlar. Bayhan, işçilere veriyor öncelikle sözü. Tekirdağlı genç bir işçi “Ülkemiz büyük işler yapıyor. Bundan gurur duymayan var mıdır ki?” diyerek açıyor konuşmayı. Geçtiğimiz haftalarda hizmete giren TCG Anadolu gemisini görmeye gitmiş işçi. “Kendi gözlerimle gördüm, dünyada bir ilk” diyor. Soruyor Bayhan, “Peki neden bu ‘büyük’ işlerin faturası işçiye, emekçiye kesilirken, işçilerin geliri küçülürken patronlar ve sermaye büyüyor? Patronlar pandemide dahi kârlarını artırıp büyük yatırımlar yaparken işçiler bir adet soğanı dahi alamaz hale geldi?”
İşçiler bir noktada alım gücünün düşmesi ya da ekonomik sorunların mevcut iktidarın sorumluluğunda olduğunu kabullense de iktidarın “büyük proje”leri ile kendi yaşamlarındaki zorluklar arasındaki çelişkiyi açıklamakta zorlanıyorlar.
Mevcut “muhalefetin ve onun geleneğinin memlekete 80 yılda bir çivi dahi çakmamış” olduğunu söyleyerek devam ediyor işçi. Bir yanı ile işçiler, Millet İttifakı’nın mevcut ekonomik sorunları çözemeyeceğine dair bir kanı içerisindeyken “açız ama en azından gururlanabileceğimiz projelerimiz var” diyerek kendilerini siyasetin sıkışmış olduğu “vaatçilik” üzerinden konumlandırıyorlar. Bayhan tekrar söze giriyor: “Biz CHP’li değiliz, Yeşil Sol Parti listesinden adayım, sizlerin de artık kendi sınıfınızın çıkarları için muhakeme yapmanız gerekiyor. Kendi yaşamınıza değmeyen, ama bedelini sizin ödediğiniz bu büyük projeler sizin sorunlarınızı çözüyor mu?” diye soruyor. Evinde sürekli A Haber’in açık olduğunu söyleyen bir işçiye Bayhan, “A Haber’i kapatarak işçi gibi düşünmeye başla sen de o zaman” dediğinde işçinin yanıtı şu şekilde oluyor: “Belki ben patron olacağım ileride, neden işçi sınıfı gibi düşüneyim?”
Her ne kadar hayat pahalılığı ve alım gücü düşen ücretleri işçilerin iktidara yönelik tepkisini büyütse de buradaki işçiler arasında AKP’den ciddi bir kopuştan bahsedilemeyeceğini gösteriyor bu sohbet. Yine de işçilerin çalıştığı fabrika ya da işyerinin ölçeğinden, yaptıkları işin organizasyonu ve aldığı ücrete, sendikalı olup olmamasına kadar eğilimlerini belirleyen ve diğer işçilerden farklılaştıran özelliklerine de dikkat edilmeli. Küçük ölçekli işletme ya da fabrikalarda çalışan, yaptığı işi geçici olarak gören ve sendikalı ya da sendikasız kazanım sağlayacak herhangi bir birlikteliği yakalayamamış işçilerin kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda muhakeme yapmakta zorluk çektiği açık.
MUHALEFETİ ELEŞTİRMEK KORUNAKLI
Ön plana çıkan başka bir nokta ise bu zamana kadar bulunduğu fabrikada iktidarı en ileriden savunan işçilerin “yeni” bir tepki içerisinde olduğu. 20 yıldır bu iktidarı savunmuş, diğer işçi arkadaşları ile kavga etmiş ama gitmekte olan bir hükümetin savunulacak yanı kalmadığını fark ettiği noktada meseleyi sınıfsal çelişkilerden “muhalefet karşıtlığı”na çekerek bir “icraatsizlik” eleştirisi yapmak çok daha korunaklı bir tartışma alanı haline geliyor. Dolayısı ile burada ilk bakışta “körü körüne savunma” gibi görünen, aslında içine doğduğu, savunduğu, kavga ettiği iktidarın gitmesi ihtimaline dair bir kabullenmeme durumu.
Sohbetin devamında sırtını elektrik düğmesine yaslayan bir işçi yanlışlıkla bulunduğumuz salonun lambasını kapatıyor. İşçiler hep birlikte, “Ooo ampul kapandı. Subliminal mesaj da verildi. İlk isyan Artı İnşaat’e o zaman” diyerek şakalaşıyorlar.
İŞÇİLER ARASINDA ‘İKTİDAR-MUHALEFET’ TARTIŞMASI
Yeniden yola düşüyoruz. Bu sefer Avcılar Belediyesi işçileriyleyiz. Bayhan dışında Yeşil ve Sol Parti listelerinden aday gösterilen Celal Fırat, Çiçek Arıç, Cemil Güngören ve Erdal Ataş da katılıyor ziyarete. Belediye-İş şube başkanı şöyle açıyor konuşmayı: “Özellikle 1 Mayıs’a sayılı günler kala sizlerin de işçi sınıfını düşünen, hakkını savunan vekilleri meclise göndermeniz gerekiyor. İşçi sınıfının kürsüsü haline getirmeliyiz meclisi...”
Ardından İskender Bayhan giriyor söze: “Kritik bir dönemeçteyiz. 1 Mayıs nasıl ki; işçilerin tüm dünyada kapitalizme karşı örgütlü mücadelesinin ve kazanımının bir ürünü, bizler de bu sermaye iktidarına önce 1 Mayıs’ta ardından 14 Mayıs’ta güçlü bir yanıt vereceğiz.”
Toplantı devam ederken işçilerin bir kısmı dışarıya çıkıp kendi aralarında değerlendirmeye başlıyor konuşulanları. İşçiler daha önceden de sürdüklerini anladığımız bir tartışma yürütüyorlar aralarında. AKP’li bir işçi, “80 yıldır ne yaptınız siz bu memlekete, bir çivi bile çakılmadı” diyor. Başka bir işçi hararetli bir şekilde, “Asıl siz ne yaptınız özelleştirmekten başka… Tank Palet Fabrikası’nı kim sattı?” Tartışma bir anda kavgaya dönerken AKP’li işçi devam ediyor: “Siz sattınız tabii, aç Google’dan bak.” İşçiler birbirlerine “Yalan söylüyorsun!” diyerek tartışmayı büyütürken temizlik işçilerinin temsilcisi olduğunu anladığımız başka bir işçi araya giriyor: “Arkadaşlar bugün temizlik ekibinin sorunlarını tartışacaktık, hani şikâyet ediyordunuz, çalışma saatlerini düzenleyelim diyordunuz, herkes gelsin hemen, kim ne derdi varsa konuşsun.” İşçiler kendi gerçeklerini konuşmak üzere ayrılırken biz Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’in de katılımı ile İstanbul Geri Dönüşüme Katkı Derneği’ne (İGEKATDER) doğru yola çıkıyoruz.
GERİ DÖNÜŞÜM ZİNCİRİNİN EN GÜVENCESİZLERİ
İGEKATDER Başkanı Mesut Aygün ve beraberindeki işçiler karşılıyor bizi. 800 civarında üyeleri olduğunu söyleyen Aygün, “ilk zamanlar çok zorluk çektik. Örgütlenme lafını duyunca çekiniyordu işçiler” diyor.
Ercüment Akdeniz yakından takip ettiği geri dönüşüm işçilerinin sorunlarına ve örgütlenme zorluklarına dair bir çerçeve çiziyor: “Bu alanı iki türlü, hem yasal güvence hem de işçi sağlığı üzerinden tartışmamız gerekiyor. Özellikle düzenli sağlık taramaları en öncelikli taleplerden biri olmalı. Artan hayat pahalılığı ve yoksulluk ile beraber başkaca işlerde çalışan emekçilerin ikinci iş olarak da kâğıt, plastik topladığını görüyoruz sokaklarda. Özellikle de yaşlı, güvencesiz ve yoksul kadınları çok sık görmeye başladık”.
35 yıllık bir katı atık işçisi giriyor söze ve “30 yılı aşkındır vergi veriyorum ama hâlâ emekli değilim. Bu zamana kadar AKP’ye oy verdim ama artık yeter” diyor. Fakat Kılıçdaroğlu’nu da eleştiriyor. CHP liderinin videolar çekip, “bir şeyler” anlattığını ama herhangi bir somut vaadinin olmadığını söylüyor: “Olmayan parayı nasıl getireceksin?”
O sırada Aygün, “Ateşi biz yakacağız ki toparlanacak, örgütlenecek insanlar. Başka türlü bizim yerimize kimse hakkımızı savunmaz durduk yere” diyor. Sohbet ettiğimiz mutfakta bir de kadın çalışan var. Daha önce muhtar adayı da olmuş, Ardahanlı, hayatı çalışarak geçmiş onun da. “Ne iyi oldu sizin de gelmeniz, kadınların böyle önlerde olması çok hoşuma gidiyor” diyor.
İskender Bayhan’ın parlamento ile halk arasındaki mesafeye dair söylediği bir anekdot ile bitirelim: “Adaylığımı duyan herkes ‘Vekilim gelip bir çorba içeriz değil mi?’ diyor. Parlamentoya dair 103 yıldır değişmeden kalan ve halk ile ilişkisinin tek kanalı bu çorba olmuş. Meşhurmuş meclisin çorbası. Hem meclisi sınıfın kürsüsü haline getireceğiz hem de ‘çorbacı’ parlamentoyu yeniden inşa ederek halkın Meclisi yapacağız.”